ABD’nin Ortadoğu’ya saldırganlığı devam ettiği sürece, İsrail’in bu durumdan yararlanarak bütün bölgeyi savaş ile tehdit ettiği bir aşamada Türkiye’nin emperyal oyunlara alet olmadan, Kuzey Kıbrıs ile bütünleşmesi Türklerin güvenliği açısından zorunlu görünmektedir. Beş yüz yıl önce Müslümanları İspanya’dan kovanlar, yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nu Balkanlar’dan geri püskürtenler, şimdi de Ön Asya, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki Türk varlığını ortadan kaldırmak istemektedirler. Bu doğrultuda ilk adım olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılmasını gündeme getirmişlerdir. Türkiye eğer Annan Planı ya da Hristofyas çözümü doğrultusundaki KKTC’yi tasfiye planlarını kabul ederse, yeni aşamada süpürülme sırası Türkiye Cumhuriyeti’ne gelecektir. Anadolu’daki Türk devletinin varlığının gelecek için güvence altına alınması, ancak Kıbrıs’taki Türk varlığının ve kazanılmış haklarının korunmasına bağlı bulunmaktadır. Bu nedenle, adanın kuzeyindeki Türk devleti hiçbir biçimde ortadan kaldırılamaz. Eğer dış dünya emperyal amaçlarla bu devleti tanımıyorsa, Türklerin kazanılmış haklarının korunabilmesi için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Türkiye Cumhuriyeti’ne Hatay gibi bir vilayet olarak bağlanması en uygun çözüm olacaktır.
Jeopolitik olarak adadaki Türk varlığının korunmasını isteyenler ne yazıktır ki, Türklerin kazanılmış haklarını geleceğe dönük olarak bir güvenceye bağlayamamışlardır. Var olan konumun geleceğe dönük kalıcı bir kurumsallaşmaya dönüştürülmemesi nedeniyle, kazanılmış haklardan geri adım atılmaması için en uygun çözüm Hatay modeli benzeri bir katılımın bu aşamada gerçekleştirilmesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin doğal bir parçası konumundaki Kuzey Kıbrıs’ın bundan sonraki dönemde bir hukukî parçası olmasını gerçekleştirecek bir adım olarak Hatay modeli, Kıbrıs sorununu da kalıcı bir çözüme kavuşturarak, çözümsüzlük suçlamasını ortadan kaldıracaktır. Adanın gelecekte bir üs olarak ABD, İngiltere ve İsrail üçlüsü tarafından kullanılması ya da Avrupa Birliği üzerinden Yunanistan’a bağlı bir yapıya dönüştürülmesi böylece önlenerek, yeni bir savaşa meydan verebilecek gelişmelerin de önü kesilebilecektir. Orta doğu gibi bir savaş bölgesinin yanı başında, yeni bir savaş alanının yaratılmaması için de Kıbrıs’taki Türk-Rum çekişmesine son verilmeli, Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanmasından sonra, Rum bölgesinin de Yunanistan ile sürdürdüğü yakınlaşma ilişkilerinin de seyrinde gelişebilmesi için bir barış ortamı yaratılmalıdır. Ortadoğu’ya dönük hegemonya saldırılarında bulunan Batılı emperyal güçlerin yeni bir savaş alanını Kıbrıs adasında yaratmamaları için, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bir an önce Türkiye Cumhuriyeti ile bütünleşmesinde hem bölge hem de dünya barışı açısından yarar bulunmaktadır. Konuya biraz tarafsız gözle bakabilenler, kalıcı çözüm ve barışın ancak Kıbrıs için yeni bir Hatay modeli ile sağlanabileceğini anlayacaklardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak Atatürk her zaman için Kıbrıs’ın önemini dile getirmiştir. Büyük önder Kıbrıs ile ilgili değerlendirme yaparken, Türkiye Cumhuriyeti’nin güney sahillerinin güvenliği açısından bu odaya çok dikkat edilmesi gerektiğini ve kesinlikle, Türkiye için düşmanca emeller besleyen emperyal büyük devletlerin ada üzerinde kontrol düzeni kurmalarına izin verilmemesi gerektiğini açıkça dile getirmiştir. Atatürk’ün yolundan giden Türk Silâhlı Kuvvetleri de, soğuk savaş döneminin koşullarından yararlanarak ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştirerek, Kıbrıs adası üzerinde yaşamakta olan Türkler ile, bu adanın karşı kıyısında bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin konumlarını güvence altına almıştır. Eski bir Osmanlı toprağı olan bu ada üzerinde Türklerin tarihten gelen haklarının korunabilmesi doğrultusunda gerçekleştirilen Barış Harekâtı, EOKA çetecilerinin başlatmış olduğu Türklere karşı sürdürülen soykırım girişimlerine son vererek adaya sürekli bir barış düzeni getirmiştir. Bu nedenle, Kıbrıs sorunu kesin olarak kalıcı bir çözüme kavuşturulana kadar, Türk ordusunun yeterli sayıdaki birlikleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında kalmaya devam edeceklerdir. Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin güney sahillerini hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin her türlü emperyalist saldırılara karşı güvenliğini koruyabilmesi için böylesine bir ulusal zorunluluk vardır.
Ne var ki, Ortadoğu’da içine girilmiş olan yeni yapılanma sürecinde hem Türkiye’nin hem de Kuzey Kıbrıs’ın güvenliğini ayrı ayrı korunabilmesi giderek zorlaşmakta ve Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin gücünün bölünmesine neden olan gelişmeler her geçen daha da tırmanma göstermektedir. Anadolu ve Kıbrıs Türklerinin dünyanın merkezî coğrafyasında bugün sahip oldukları yerleşik merkezi konumları tarihin derinliklerinden gelen bir sonuçtur. Böylesine anlamlı bir birikimin, değişen dünya koşullarında korunabilmesi Türklerin ve Türk dünyasının geleceği açısından fazlasıyla önem taşımaktadır. Amerikan ve İsrail saldırganlığının merkezî coğrafyada sürdürülmek istenmesi, dünyanın merkezindeki Türk varlığını çok ciddî boyutlarda tehlikeye sürüklemektedir. Bu nedenle, iki ayrı savunma değil ama tek ve ortak bir ulusal savunmanın, Türkler açısından bütünlüklü bir program ve strateji çerçevesinde merkezî Türk varlığı açısından bağımsız bir biçimde sürdürülmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne katılması, bütünlüklü bir savunma ve var olma stratejisi açısından önemli katkılar sağlayacak ve bu bölgedeki Türk varlığını her türlü tehdide karşı güçlendirecektir. Adada verilen bir kurtuluş savaşı vardır ve beş yüz elli şehit verilmiştir. Bu kadar kritik bir aşamada Türkler geri adım atamazlar. Her açıdan bütünleşmiş ve güçlendirilmiş bir stratejiye ihtiyaç vardır ve bu da Kuzey Kıbrıs’ın ana vatana katılmasıyla sağlanacaktır.
Uluslararası konjonktürdeki gelişmelerin ortaya çıkardığına göre, Kıbrıs adasında bir dönem daha savaş görülmektedir. Küresel hegemonyaya yönelmiş olan Batı blokunun Atlantik inisiyatifi, ABD-İngiltere ve İsrail ortaklığı doğrultusunda dünyanın merkezî bölgesindeki Kıbrıs adasına el koyma planlarını geleceğe dönük geliştirirken, Türklerin de bu bölgenin geleceği ile ilgili olarak plan ve programlarının olması ve bu doğrultuda yeni stratejiler geliştirmeleri gerekmektedir. Bu nedenle, Misak-ı Millî sınırlarının dışında kalan Kıbrıs’taki Türk varlığının tıpkı Hatay’ın ana vatana katılması gibi, Türkiye Cumhuriyeti ile bütünleşen bir sürece yönelmesi gerekmektedir. Sınırların yanı başında yaşam mücadelesi veren Türklerin, Türkiye Cumhuriyeti ile bütünleşmelerinin artık zamanı gelmiştir. Büyük Orta doğu ya da Büyük İsrail projeleri doğrultusunda bölge halklarını alt kimlikli eyalet yapılanmalarına yönlendiren Atlantik emperyalizmine karşı, merkezde Türk varlığı çerçevesinde bütünleşmenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. KKTC’nin Türkiye Cumhuriyeti ile bütünleşmesi bu açıdan son derece anlamlı olacak ve Türklerin yararına gelişecek yeni bir büyüme süreci başlatacaktır.
Annan Planı’nın oylanmasından sonra, Türkiye Batı baskısı ile bu yararsız plana olumlu yaklaşmış ve KKTC’de planın kabulü doğrultusunda halk oylaması sonuçlanmış ama, Rum kesiminde tamamen tersi olarak plan reddedilmiştir. Bu çelişkili durum üzerine, Rum kesiminin başbakanı Türk kesimi ile yeni bir plan çerçevesinde bir araya gelerek anlaşmaya hazır olduklarını açıkça ilân etmiştir. Rum yönetimi Annan Planı’na karşı çıkarken, Batı emperyalizminin oynadığı oyunu görüyor ve bunun sonucunda adada bir dönem daha Türkler ile Rumların savaştırılmasının planlandığını anlayarak Türk kesimine Batı emperyalizmine karşı işbirliği öneriyordu. Çünkü eğer çözümsüzlük süreci devam ederse, Batı’nın bir dönem daha savaşı kışkırtarak Türkleri ve Rumları adadan uzaklaştıracak, yeni bir planı devreye sokacağı görülüyordu. Batı’nın planına göre Türklerin Anadolu’ya, Rumların da Yunan adalarına sürülmesi acilen gündemdedir. Bunu sağlamak için bir dönem daha yeni savaş kışkırtılacaktır ve ondan sonra barış adına Türkler ile Rumlar adadan sürülecek, İsrail’in karşı kıyısındaki Kıbrıs adasına, ABD, İngiliz ve İsrail Yahudileri yerleşerek Siyonist emperyalizmin gerçekleşmesi doğrultusunda Kıbrıs’ta yeni bir İsrail yapılanması oluşturulacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bu tür bir plana alet olmaması için, Avrupa ve Amerika baskısının ötesinde adadaki Türk ve Rum kesimlerinin bir araya gelerek anlaşmaları ve iki devletli bir Kıbrıs yapılanmasını gerçekleştirmeleri zorunludur. Bu alternatif gündeme getirilemiyorsa o zaman Kıbrıs için tek alternatif barış çözüm modeli, "Hatay modeli ile bütünleşme" formülüdür.
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....