Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN yazdı: "Kıbrıs İçin Hatay Modeli -2-"

Kıbrıs sorununda çözümsüzlük lobisini sadece Türkler oluşturmamaktadırlar, çözümsüzlük devam ettikçe bundan en çok zarar gören taraf Türkler olmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti çözümsüzlük nedeniyle dünya ülkeleri tarafından tanınmamakta ve bu doğrultuda hem ambargo hem de çeşitli kısıtlama uygulamaları ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan Türkler bu durumdan çok zarar görmektedirler. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti de Türk tarafını temsilen Kıbrıs sorununda taraf konumunda olduğu için Batı dünyasından gelen çeşitli tepkilerle karşılaşmaktadır. Bu nedenle Kıbrıs sorununun çözümünü hem Türkiye Cumhuriyeti hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti acilen istemektedirler. Ne var ki, adanın karşı kıyısında bulunan İsrail devleti gelecekte Kıbrıs üzerinde emperyalist plan ve programlar yaptığı için, bu sorunun hemen çözümünü istememekte, Büyük İsrail’in Ortadoğu’da kurulmasına kadar Kıbrıs sorununun çözümünün geciktirilmesi için çaba sarf etmektedir. Güçlü İsrail lobilerinin etkili çalışmaları zorla Kıbrıs sorununu çözümsüzlüğe mahkûm etmektedir. ABD ve Türkiye üzerinden yönlendirilen Büyük İsrail politikalarının Kıbrıs’ı gelecekte bu doğrultuda bir yapılanma için zorladığı görülmektedir.

Kıbrıs’ın tarihten gelen sahipleri olarak Türklerin artık bir kesin çözüm paketine hem Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çıkarları doğrultusunda ortaya koymalarının zamanı gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı koşullarında kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olarak eski Osmanlı ülkelerindeki Türklerin hak ve hukuklarına sahip çıkmasının gerekliliği çeşitli olaylar sonrasında anlaşılmaktadır. Türk tarafı uluslararası hukuka uygun bir biçimde Kıbrıs için bir çözüm önerisini ortaya koymak zorundadır. Bunun için de gene tarihten gelen bir emsal olacak örnek olay vardır. Kıbrıs’ın karşı kıyısındaki Hatay bölgesi İkinci Dünya Savaşı öncesinde Türkiye Cumhuriyeti’ne katılarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için bir hukukî emsal oluşturmuştur. Osmanlı devletinin son döneminde Fransız ordularının işgal ettiği Hatay bölgesi, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Suriye’den ayrılarak bağımsız bir devlet olduğunu ilân etmiştir. Bir süre bağımsız yaşayan Hatay Cumhuriyeti, İkinci Dünya Savaşı başlamadan kendi Meclisinden bir karar geçirterek, Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almış ve bu kararı daha sonraki aşamada bir referandum ile Hatay halkına onaylatarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni vilayeti olma hakkını kazanmıştır. Hatay’ın katılma kararına daha sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni bir karar ile kabul ederek, bu eski devlete yeni bir statü olarak vilayet olma hakkını tanımıştır.

Haritaya bakıldığında Hatay ile beraber Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de Türkiye açısından benzeri bir konuma sahip olduğu görülmektedir. Türkiye’nin güneyindeki Hatay bölgesi nasıl Türk devletine katılarak, bir vilayet olma hakkını elde etti ise, benzeri bir biçimde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de, Türkiye Cumhuriyeti’ne atılarak, Türk devletinin seksen ikinci vilayeti olma hakkını elde edebilir. Böylece Kıbrıs sorunu da kalıcı bir çözüme kavuşturulmuş olur. Kıbrıs sorununun bu doğrultuda bir kalıcı çözüme kavuşturulabilmesi için önce ulusal çizgide bir hükümetin kurulması gerekmektedir. Türklerin ada üzerinde tarihten ve Barış Harekâtı’ndan gelen kazanılmış haklarının korunmasına öncelik verecek, bunlardan herhangi bir ödüne yanaşmayacak bir millî iktidarı Kuzey Kıbrıs Türk halkının bir an önce kendi içinden seçerek başa getirmesi gerekmektedir. Kıbrıs sorununun çözümü Türkiye’nin dışında kaldığı Avrupa platformlarında olamayacağı, son yıllardaki olumsuz gelişmelerle bir kez daha ortaya çıkmıştır. Sürekli olarak kuzeydeki Türk devletinin tasfiyesi ve Türklerin kazanılmış haklarının ortadan kaldırılması doğrultusundaki talepler, artık Kıbrıs sorununun çözümünü Avrupa’nın dışına taşımıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin hukuka aykırı bir biçimde Avrupa Birliği’ne üye yapılması bile bu durumu değiştiremeyecektir. Yunanistan’ın bir sömürgesi gibi hareket eden güneydeki Rum Yönetimi bir Avrupa devleti değildir ve bu nedenle de Avrupa hukukunun uygulanması için yeterli bir dayanak noktası oluşturmamaktadır. Adada var olan Rum ve Türk yönetimini dikkate alacak bir dengeli çözüm en gerçekçi yol olacaktır.

Türk tarafını yöneten iktidarların, Türkiye’nin ve Türklerin ulusal çıkarları doğrultusundaki bir çözümden uzak kalmaları nedeniyle, Rumlar şımararak bütün Batı’yı arkalarına alıp Türk tarafını ezmeye çalışmıştır. Artık bu duruma bir son verilmesinin zamanı gelmiştir. Kıbrıs için Avrupa, ABD ya da Yunanistan çözümlerinin gerçekçi olmadığı yeni alternatiflere gereksinme bulunduğu görülmektedir. Hatay modeli ortada dururken, adanın kuzeyinde Türkleri kurtarabilmek için başka bir yol aramaya hiç gerek yoktur. Hatay Türkleri birleşmeden sonra nasıl Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvencesi altında yaşamlarını sürdürüyorlarsa, Kıbrıs Türkleri de Türkiye ile gerçekleştirilecek bir birleşme ve bütünleşme uygulamasından sonra tıpkı Hatay Türkleri gibi kazanılmış haklarını koruyarak Türkiye Cumhuriyeti devleti ve ordusunun sağlayacağı güvence düzeni altında, yaşamlarını sürdürebilme şansını elde edeceklerdir. Türk devletinin Hatay vilayeti gibi bir de Kuzey Kıbrıs vilayeti olacak, Anadolu Türkleri ile zaten akraba olan Kıbrıs Türkleri de beraberce aynı devletin çatısı altında, daha güvenlikli bir ortamda yaşamlarını sürdürme olanağını elde edeceklerdir.

Kuzey Kıbrıs bugün zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin dolaylı güvencesi altında varlığını koruyabilmektedir. Barış Harekâtı sonrasında adanın yeniden imar edilmesinde Türkiye Cumhuriyeti bütün kaynaklarını seferber etmiştir. Ayrıca Kıbrıs Türkleri’nin yaşamlarını kimseye muhtaç olmadan sürdürebilmeleri için her yıl beş yüz milyon dolarlık bir karşılıksız yardım Türkiye aracılığı ile karşılanmaktadır. Anavatana katılma durumunda bu dolaylı yardım, bütçe üzerinden normal bir gider olarak her yıl düzenli olarak karşılanacaktır. Bu aşamadan sonra Rumların yeniden Louzidiu gibi kuzeyden hak ve toprak taleplerinin sonu gelecektir. Barış Harekâtı sonrasında adanın kuzeyinde kurulmuş olan devlet düzeni birleşmeden sonra vilayet düzeni olarak devam edecek, Kıbrıs’ı bir cumhurbaşkanı yerine Türkiye Cumhuriyeti valisi yönetecektir. Böylece, Avrupa ve Amerika üzerinden Kıbrıs’ı karıştırarak, Batı’nın çıkarları doğrultusunda Kıbrıs Türkleri içerisinde emperyalist çizgide manipülasyonlar uygulama döneminin sonuna gelinecektir. Kıbrıslı Türkler ayrı partilerde değil ama Türkiye’deki partilerin Kıbrıs şubelerinde örgütlenerek, cumhuriyet ve demokrasi düzenlerinin getirmiş olduğu hak ve özgürlüklerini gene eskisi gibi kullanabileceklerdir.

Kıbrıs Türkleri üzerinde baskı uygulayarak, onları bezdirerek teslim alma planlarının sona erdirilebilmesi için de Kuzey Kıbrıs’ın Hatay modeline benzer bir biçimde Türkiye’ye bağlanması gerekmektedir. Kıbrıs sorunu bugünkü yapıda Türk tarafı açısından ikili devlet düzeni ile, Türkler açısından fiilen çözüme kavuşturulmuştur. Konunun hukukî bir yapıya kavuşturulması için de Hatay modeline benzer bir biçimde Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Türklerinin ortak kararı ile ana vatan Türkiye’ye katılması gerekmektedir.

Bir millî iktidarın öncülüğünde KKTC meclisinin alacağı karar ve Kıbrıs Türk halkının referandum ile vereceği onaydan sonra, Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye’nin Kıbrıs vilayeti olarak, seksen ikinci vilayet statüsünde Türk devletinin bir parçası olacaktır. Kıbrıs’ta Türkiye’nin ve Türklerin kazanılmış haklarının korunabilmesi açısından başka bir alternatif kalmamıştır. Şimdiye kadar Batılı emperyal güçler Kıbrıs için çözüm diyerek kendi çıkarlarını Türk tarafına dayatmaktan çekinmemişler ve Kıbrıs’ı sürekli bir çözümsüzlüğe mahkûm etmişlerdir. Eğer gerçekten Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulması isteniyorsa, bu doğrultuda Türk tarafının bir çözüm önerisini Türklerin kazanılmış hakları doğrultusunda gündeme getirmesi gerekmektedir. Hatay’da yaşanmış olan geçiş sürecine benzer bir formül bugün Kuzey Kıbrıs için de uygulanabilecektir. Türkiye’nin güney kısmında olan Hatay nasıl güvenlik endişesi ile Türkiye’ye sonradan katılmışsa, aynı doğrultuda Kuzey Kıbrıs da doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türklerinin güvenliği açısından Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı alınmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’ne katıldıktan sonra, Hatay’da yaşamakta olan değişik etnik köken ve dinden gelen insanlar bir büyük devletin güvencesine kavuşmuşlar ve bugüne kadar barış içerisinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Hatay’da sağlanan sürekli barış ve güvenliğin Kıbrıs’ta da gerçekleştirilebilmesi için Hatay halkının almış olduğu katılma kararının uygulanmasına benzer bir geçiş aşamasının, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında imzalanacak bir resmî protokol ile sağlanması gerekmektedir.

Türkiye’nin güney sahillerinin güvenliği, Kuzey Kıbrıs’taki Türk varlığının geleceği ve özellikle son zamanlarda öne çıkan Bakü-Ceyhan petrol boru hattının bir savaş konusu olmaması için, böylesine bir bütünleşmeye gerek bulunmaktadır. Ancak, Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye katılması ile beraber, Doğu Akdeniz’deki Türk varlığı ve Türk çıkarlarının güvenliği kalıcı bir çözüme kavuşturulabilecektir. Son dönemde, Karpas yarımadasının çevresinde bulunmuş olan yeni petrol yataklarının da Türk karasularında kalması ve Türk egemenliğinde bu kaynakların işletilebilmesi açısından da bir Kuzey Kıbrıs Türkiye bütünleşmesinin Türkler açısından yararlı olacağı açıktır. Bunu engellemek isteyen Batılı devletler ve emperyal güçler, sürekli olarak Kıbrıs’ta çözüm diyerek, Türklerin adanın kuzey bölgesindeki devletinin tasfiyesine öncelik vermektedirler. Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu Barış Harekâtı’ndan gelme kazanılmış hakları ve güvenliği hiçe sayılarak yeniden eskiye dönüş için çaba gösterilmekte ve Türk kesiminde Avrupa Birliği’nin parasal kaynakları ile desteklenen bir işbirlikçi ve mandacı lobi oluşturularak, bunların Truva atı konumunda kullanıldığı bir kampanya ile kamuoyu Türkiye’nin ve Türklerin çıkarlarına karşı bir çizgide oluşturulmaya çaba gösterilmektedir. Yarım yüzyıla yakın bir süredir devam eden böylesine olumsuz bir durum karşısında, artık Türkiye ve KKTC, Kıbrıs için bir kesin ve gerçekçi çözüm önerisi olarak Hatay modelini gündeme getirmeli ve eğer bunu uluslararası alanda istenen düzeyde gerçekleştiremezlerse, elbirliği ile Hatay benzeri bir uygulamaya hemen yönelmelidir.

.....

Yazarın tüm yazıları için tıklayınız

.....

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.