“Beni sevi misin yoksa sevmi misin?!”
Mafya tiplemesinin çok ilginç sorusu değil mi? Kibir yaklaşımının güzel hicvedilmesi denilebilir. Ben merkezli bir yaklaşım.
Sahi, hiç kendimize sorduk mu?
Ben, kimi kimleri seviyorum diye!
Doğru soru bu: Ben kimi seviyorum?
Çünkü sevdiğiniz kadar sevilirsiniz!
Pekâlâ, oradan devam edelim ve kendimize soralım: Kimleri seviyoruz?
Sevme nedenimiz nedir?
Kadın-erkek sosyalitesi midir?
Akrabalık mı?
Siyasi yakınlık mı?
Fikri birlik mi?
Aynı partide oluşumuz mu? Gerçi aynı partide olanlar, birbirlerini rakip görenler pek hazzetmezler.
Hemşehrilik mi?
Ne?
İnsanları ne için severiz veya neden sevmeyiz?
Gerçek şu ki insanlar artık birbirini sevmiyor!
Dostluklar pamuk ipliğine bağlı hâle geldi!
İnsanlar bireysel yaşar oldu.
Bencillik diz boyu.
Kıskançlıklarla dolu bir ortam içinde insanlar!
Siyasi parçalanmışlık, insanların birbirine güvenini, saygısını ve itibarını törpülemekle kalmadı, adeta tüketti!
Bir düşünün: MHP’den kaç parti doğdu?
MSP/SAADET Partisi’nden kaç parti doğdu?
Ak Parti öyle...
CHP öyle...
Sebeplerini irdeleyecek değilim ama sonuçlarını irdelememiz lazım ve kendimize sormamız lazım: Parti ayrılıkları kırk yıllık dostlukları bitirmeye değer mi?
Parti ve fikir ayrılıklarının zenginlik olduğu unutulmamalı.
Evet, kırk yıllık dostluklar, özellikle 78 jenerasyonu için; can siperane olan arkadaşlıklar, dava adamlıkları, bir ekmeğin bölünüp yavan yendiğini, katık almaya imkân olmadığı zamanları unutmamalı aslında!
Parti bölünmeleri insanları da böldü!
Pek çok insanın birbirine olan saygısını yok etti.
İnsanlar birbirlerini şucu bucu olarak, yok hain, yok istihbarattan falan diyerek, “şu zengin, bunun burnu büyüdü” gibi akıl almaz ithamlarla ayrılıklarına gerekçe ürettiler!
Dostlukları bitirmek için gerekçe ürettiler. Ürettikleri gerekçelere inandılar da ne oldu?
Koskoca bir hiç!
Kimi ortamlarda dostlukların sorgulandığı, dostluğun bitirilmek için yarışıldığı, zaman zaman da kimileri tarafından sahte iltifatların “Ooo mirim, özledik, nerelerdesin?!” gibi ifadelerle karşısındakinin aslında işin gerçeğinin hiç de öyle olmadığını bildiği ‘sahte’ ortamlarla da karşılaşır olduk.
Dostluklar, akrabalıklar, komşuluklar zayıfladı. Bunun sonucu olarak da:
- İnsanlar yalnızlaştı!
- İnsanlar mutsuzlaştı.
Etrafınıza bakın. Mesela eski üst düzey bürokratlar, eski milletvekilleri, eski bakanların pek çoğunu kim arar, kim sorar?
Kimse aramaz, kimse sormaz; gördüğünde sırtını döner ve gider!
Kırgınlıklar her yanımızı sardı!
“Kral çıplak” demenin zamanı geldi, geçiyor.
İnsan için yıkıcı etkisi olan bu durum görmezden gelinmemeli!
Sorun halının altına süpürülmemeli!
Dostluklar kolay kazanılmıyor!
Kolay bozulmamalı!
İnsan hata yapar; hatasız kul olmaz!
Zaten dost demek, insanı hatalarıyla seven ve kabul eden demek değil mi?
Dostluğu pekiştirmek için, mesela kendimize soralım: Dostlarımızı en son ne zaman aradık, hatırını sorduk?
Kimsenin aramasını beklemeden haydi birbirimizi arayıp soralım.
Yalnızlığı arayanlara gelince: Merak etmeyin, binlerce, belki milyarlarca yıl mezarında yalnız yaşayan insanların arasına katılmak için sanıldığı gibi uzun zaman yok!
Ölüm var ölüm!
Kibirlenmeye,
Böbürlenmeye,
Üstünlük taslamaya gerek yok!
İnsan zayıf;
İnsan, bir damla kan pıhtısının esir alabildiği, mikro virüsün alt ettiği bir fanidir.
Dostluklar bâki olsun.
Sağlıklı dostlarla birlikte esenliklerle, mutluluklarla dolu hayatımız olsun!
Vesselam..