Bir kış günü, akşamın geç saatlerinde doktoranın en baba derslerinden birindeyiz. Hocamız, İoanna Kuçuradi. Bir filozof ve yüreği sevgili dolu yüce bir insan. Herkesin çok sevdiği, hayran kaldığı duayen bir kişilik. Hocanın Marksist Hulusi diye hitap ettiği arkadaşımızın her konuşmasında “diyalektik” sözcüğü geçiyor. Söylediği her şeyi kendi diyalektik anlayışı ile temellendirmeye çalışıyor. Diyalektiğe göre şöyle açıklanabilir, böyle söylenebilir…
“Bak Hulusi, 70’li yıllardı. Derslerimde böyle konuşmalar hep olurdu. Kendini aydın sanan her insanın diyalektik kavramını istediği gibi kullandığı gördüm. Ben de diyalektik sözcüğünün ne anlama geldiğini felsefe tarihin bütünlüğü içerisinde yazmaya çalıştım. Onu defalarca oku, ondan sonra bu gruba bir sunum yap” dedi.
Doğrusu benim kafam da biraz karışıktı, hemen o çalışmayı buldum ve defalarca okudum. Hocanın, “Çeşitli Diyalektik Kavramları: Metot ve Görüş” başlıklı çalışması. Diyalektik ilk defa Platon’da karşımıza çıkıyor. Filozofun, filozof olacak kişiyi eğitme yöntemi. Bir tür soru sorma, cevap verme ve cevap verdirme ustalığı. Felsefe eğiticisinin, sorduğu sorularla filozof olacak kişinin bildiği sandığı şeylerin bilmediğini ya da yanlış bildiğini fark etmesi için izlediği yol yöntem. Yani bilgiyi doğurtma ustalığı. Filozof, böyle bir eğitim tekniği ile eğittiği insanı düşündürmeyi ve bilinçlendirmeyi amaç ediniyor. Yeri gelmişken söyleyelim. Platon’un akademide kullandığı öğretim tarzı, günümüz eğitiminde “Sokratik Metot” olarak bilinir.
Aristoteles’te, diyalektik bir tür akıl yürütme yöntemidir. Tutarlı mantıksal çıkarım yapma işidir. Aristoteles, Platon’un akademisinde yetişmiş büyük bir filozof , “Organon” adlı ilk mantık kitabını yazan büyük bir mantıkçı aynı zamanda. Kabul edilen kanılardan ya da mevcut bilgilerden hareket ederek, bir önermeyi çelişmeye düşmeden temellendirme metodudur diyalektik. Burada mantıksal tutarlılık önemlidir. Bu adamlar o devirde bilgi, akıl yürütme, mantık diyorlar. Biz ise 21. yüzyılda çocuğa, mantık dersini ancak 11. sınıfta seçmeli ders olarak alabilirsin diyoruz. Anlaşılır şey değil.
Platonda diyalektik, bir bilme ve öğrenme etkinliğidir. Sorularla filozof olacak kişi çıkmaza sokulur, bilmediği ortaya çıkar. Doğruyu bulması için de bilinçlendirilir. Aristoteles’te ise hazır bilgilerden hareket ederek tutarlı yargılara ulaşma yöntemidir. İkisi arasında böyle bir fark var.
Hegel, her türlü varlığın ve düşüncenin zorunlu bir hareketinin ve bundan dolayı da bir gelişim sürecinin olduğunu düşünür. Ona göre, her türlü değişmenin, hareketin ve oluşumun bir ilkesi vardır. Bu ilke gerçeğin zorunlu olarak yürüdüğü yoldur. İşte bu yolun adıdır diyalektik.
Engels’e göre, Hegel’in diyalektiği sadece kavramların diyalektiğidir. Bu bakımdan bir tür metafiziktir, metafizik düşünüş ise realiteyi statik gören bir bakıştır. Diyalektik, metafiziğe karşıttır ve karşılıklı bağlantıların bilimidir. Realitenin görülmesi ancak bilimle olur. Bu da, diyalektiğin materyalizmle birleşmesiyle mümkündür. Engels şöyle devam ediyor; “geniş anlamda tabiata veya insanlığın tarihine veya kendi düşünme faaliyetlerimize baktığımızda ve bunlar üzerinde düşündüğümüzde, ilkin sonsuz bir ilişkiler ve etki-tepkiler, karşılıklı yer değiştirmeler ve birleşimler karışımının görüntüsünü görürüz. Bu karışımda hiçbir şey, olduğu şey olarak, olduğu yerde ve olduğu gibi kalmaz; her şey hareket eder, değişir, ortaya çıkar ve ortadan kalkar.”
Engels’te diyalektik toptan bir realite görüşü iken, Marks’ta sosyal ilişkilerin değişmesiyle ilgili bir görüştür. “Kendi çağındaki sosyal değişmeleri açıklamak için kullanılan bir görüş değil, belirli şartlardaki, sanayileşme sırasındaki sosyal değişmeyi, bu arada da o çağda sanayileşen toplumlardaki sosyal değişmeyi açıklayan bir görüştür.” Marks, İngiliz toplumunun o dönemdeki ekonomik- sosyal ilişkilerini incelemiş ve kendince toplumdaki sosyal değişmenin yasalarını ortaya koymuştur. Marks’ın diyalektiği sadece bir sosyal değişme görüşüdür. Belirli tarihi dönemlerde ekonomik ilişkilerin, sosyal değişimleri belirlediği yasalar onun diyalektik görüşünü oluşturur. Marks, özlemini duyduğu sınıfsız bir toplum düzenini oluşturmak için, o dönemde sanayileşen belli bir toplumun olgularına bakarak ve bu olgulardan hareket ederek Marksizm’i inşa eder
Marks’ın, Hegel’in diyalektiğini maddeci bir anlayış üzerinde temellendirerek, yani baş aşağı çevirerek Marksizm felsefi öğretisi olan diyalektik materyalizmi oluşturduğu söylenir.
Bu görüş tarihin her döneminde ve her toplum için genel geçer yasa olabilir mi? Diyalektik materyalizm dünyada olup biten her şeyi bilimsel temelde açıklayabilir mi? Elbette açıklayamaz, açıklayamadığını da insanlık yakın tarihte gördü. Doğru olduğu düşünülen bir paradigma, bir yasa doğruluğu yanlışlanana kadar bilimseldir. Yanlışlandığında da yerini başka paradigmalara bırakır. Bilim böyle ilerler.
Diyalektik kavramının ilk anlamlarıyla son anlamları arasında önemli farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu bakımdan anlam kargaşalıklarının oluşması kaçınılmaz. Marksist Hulusi, İoanna Hocanın çalışmasını okumuş ve başarılı bir sunum da yapmıştı. Diyalektiği biraz Hegel’den, biraz Engels’ten alarak ve bunları Marks’ın söylemleriyle karıştırarak kullandığı anlaşıldı. Eski Yunan filozoflarının diyalektik görüşleri hakkında kapsamlı bir bilgisi yoktu. Kafası da oldukça karışıktı.
İşte bir zamanlar, birden fazla anlamı olan diyalektik kavramı böyle kullanılıyordu, kimse de pek fazla bir şey anlamıyordu. İnsan bazen bir şeyi bilmeden, anlamadan ve içselleştirmeden kendince değer kabul ettiği şeylerin peşinden koşabiliyor. Ne yazık ki, eninde sonunda ceremesini de çekiyor.
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....
Ellerine yüreğine sağlık Hocam.