Biz ve bizden önceki kuşaklar için en kıymetli teknolojik ürünlerden birisi de fotoğraf makinesiydi. Özellikle Almanya’ya çalışmaya gidenlerin boyunlarında fotoğraf makinesi simgeleriydi. Henüz kameraların evlere sızmadığı zamanlarda özel günler hep o makineyle sabitlenirdi. Fotoğraf, geçmişi geleceğe taşıyan en önemli araçlardan biridir. Çocukluğumuz, gençliğimiz, doğum günlerimiz, nişan ve düğün resimlerimiz…
Her ailenin, aile büyükleriyle çekilmiş resimleri vardır ve itinayla en görünen yere asılır. Bu fotoğraflarda herkesin ne denli özenli olduğunu görür ve değişimlerine tanıklık edersiniz.
Albümler ailelerin hikâyesidir. Geçmişin sessiz tanıkları her daim sizi hikâyenin kendisine taşır; yalansız, riyasız.
Gençliğimizin “İdol”ü Cem Karaca’nın “Resimdeki Gözyaşları” şarkısını hemen hemen hepimiz biliriz. Günün şarkıcıları yeni versiyonlarını söylüyorlar;
“Bir gün belki hayattan/ Geçmişteki günlerden/ Bir teselli ararsan/ Bak o zaman resmime..”
Her resim teselli olur mu bilemem ama bazen af, bazen öfke, bazen özlem olduğunu biliyorum.
Okul fotoğrafları, o fotoğrafların yer aldığı albümler günümüze kadar gelen gelemeyen dostluklarımızı özlediğimiz, unuttuğumuz gençlik arkadaşlarımızı, hocalarımızı hatırlıyor. O günlerde bizi tanımlayan üç beş cümlelik yorumların ne denli değerli olduğunu anlıyoruz. Bir zamanlar çocuktuk, genç olduk. Peki, ne kadar yol aldık, kimleri eledik, kendimizi nasıl ve nerede görecekken yolumuz nereye çıkmış? Tam bir sorgulama nedeni olmuyor mu?
Bu günlerde her şey telefonlarda. Dünyanın sistematik şekilde aynı merkeze doğru çekildiği şu zaman diliminde o anıların silinme ihtimali sizin de aklınıza geliyordur mutlaka. Değer verdiğimiz her anı resmediyor, anı dağarcığı oluşturuyor, kolayca anıları sabitleyebiliyoruz. Beğenmezsek de siliyoruz.
Merhum Yusuf Nalkesen'in, “Albümlerden çıkarttığın/ Bir kenara fırlattığın/ Öfkeyle yırtıp attığın/ Resimlere ara sıra/ Baktığın hiç oluyor mu?” sözlerindeki gibi pişmanlık duyup bakacağımız resimler olmayacak. Tamamının yok olduğunu düşündüğümüzde, büyüklerimizin resimlerini gösterip hikâyelerini anlattığı geçmişimiz gibi, bizim de anlatılacağımız resimlerimizin olmaması ne hazin!
Günün getirdiği yeniliklerden yaralanmak çağdaşlık elbette. Ama bazen bir kenara koyamayacağımız, klasik bulacağımız gerçekler de var. Albümler gibi. Zaman değerli, gelecek için gayrette insanlık. Ancak geçmişi silerek gelecek oluşturulamaz. O albümlere bakacağımız günler çok uzak sanıyoruz ama hiç de öyle olmuyor. Bir bakıyoruz ki yıllar geçivermiş.
Telefonlarımıza yüklediğimiz özel anlarımızı bilimin muhteşem buluşlarından birine, fotoğraflara aktarmak en doğru olanı değil mi?
Öyle olmasaydı, savaşların en acımasız yüzünü, insanlığı aydınlatmış muhteşem insanları, tarihe not düşmüş değişkenlikleri, doğa mucizelerini, sayamayacağımız kadar özel ve değerli anları göremez, bilemezdik. Asırlardan beri insanların portrelerini yaptırmak arzusunun temelinde de unutulmamak vardır ve insanlık en çok ondan korkmuştur. Unutulmamak adına nice çılgınlıklar yapmıştır.
Hadi öyleyse bugünden başlayıp silinmesini istemediğiniz anıları kâğıda döküp bir albüm oluşturalım. Bir gün gelip unutursak onlar çok vefalıdır bize her şeyi hatırlatırlar. Acısıyla, tatlısıyla, inkâr edemeyeceğimiz gerçeklerin de somut göstergeleridir.
ATA’mızın mecliste konuşma yaparken çekilmiş resmi ne denli gurur vericiyse, hafızlarımızda en hazin resimlerden birisidir A. Menderes’in idam anı.
Bir kez daha anlıyoruz ki fotoğrafların müthiş bir gücü vardır.
Ve gerçeğe asla ihanet etmezler.
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....