Bu konuda yıllar önce de yazmıştım.
Geçtiğimiz günlerde bir engelli dostumun sosyal medyada “Avrupa'da engelli bireyler, istihdamdan eğitime birçok hakka sahip. Ancak aşk, cinsellik söz konusu olunca kafalar Ortadoğu. Engelli insanlara iki şey dayatılıyor. Kendin gibi sakat birini bul veya ücretli hizmet al. Herkes gibi âşık olup yuva kurmak asla seçenek olamıyor.” şeklindeki paylaşımı bana konuyu tekrar hatırlattı.
Ben de kendisine aynen şöyle yazmıştım yazışmamızın devamında.
“Aşktan, yuvadan geçtim; bir engelliyle engelsizin arkadaşlığı, dostluğu bile "vay be" şeklinde değerlendiriliyor. En azından 2002 Nürnberg'indeki gözlemim buydu. Ama işte sosyal dokularına göre buldukları çözümler dediklerin. Bizdeyse sakatlar halen cinsiyetsiz.”
2002 senesinde “Türk-Alman Özürlüleri Entegrasyon Derneği”nin daveti üzerine derneğin 15.Yıl Kutlamaları çerçevesinde şiirli resim sergisi açmak ve dört şiir gecesine katılmak üzere Almanya’nın Nürnberg şehrine gitmiştim.
Almanya’ya giderken beni gören çoğunluk, herkes için, özellikle engelliler için yaşanılası bir ülkeye gidiyor olmamdan dolayı imrenme dolu bakışlarla baktı.
Bense orada bulunduğum iki hafta süresince Almanya’nın gerek sosyal gerekse insan yapısını imkânlar dâhilinde incelemek istedim.
15 günün özeti aslında ciddi bir hayal kırıklığı idi birçok anlamda.
Engellilerin orada adeta bir “sınıf” olduğunu gördüm ve gördüğüm şey “en azından” kendi mücadeleme karşıt bir durumdu.
“Engellileri, başta mimarî anlamda olmak üzere bazı konularda bir miktar rahatlattıktan sonra toplumun genelinden tecrit etme” anlayışı ya bizde de hâkim olursa diye düşünüp ürkmüştüm.
İlk gün bu hissettiklerimi asla unutamam.
Sonra, konuştuğum Alman engellilerden Nürnberg’in mimarî açıdan örnek bir şehir olduğunu, Almanya’nın birçok şehrinde bu imkânların olmadığını öğrendim.
Şimdi nasıldır bilmiyorum.
Her şeyin neredeyse “bedava” verildiği zannedilen bir ülkede mücadelesiz hiçbir şey elde edilmediğini görmek, beni hiç şaşırtmadı.
Çünkü emeksiz elde edilmiş hiçbir şeyin tadı olmadığı gibi kadınıyla, erkeğiyle, engellisiyle, engelsizi ile çalışmadan, üretmeden büyüyen, gelişen toplumlar olabileceğini varsaymak bile “hayalperest” olmaktan başka emeğe saygısızlık gibi geliyor bana.
Kısaca…
Orada da bizde son yıllarda öne çıkarılan "ben senin konforunu sağlayayım, evde otur, çalışma" kafası var ama bizden farklı olarak gerçekten o konforu sağlıyorlar. Bizdeki gibi -mış gibi yapılmıyor.
Ama yine de sorun çözülmüş olmuyor engellilerin hayatın içinde olmasına ilişkin. Çünkü herkes gibi, herkesle beraber aynı platformda bir hayat çıkmıyor ortaya.
O günlerde Nürnberg’de gördüğüm mimarî engelleri önemli ölçüde ortadan kaldıran engelliler, toplum, devlet, sistem üçgeninin kendilerine çizmiş oldukları çerçeve içinde özgürlüğü kabullenmiş olmalarıydı.
Nasıl mı?
Onu da gelecek hafta yazacağım kıymetli okurum.
Haftanın Notu:
Anayasamızın 4.maddesiyle dolayısı ile ilk 4 madde ve 66.madde ile sorunu olanla sorunumuz vardır. Hem cumhuriyetten yana olduğunu söyleyip hem kokuşmuş feodal yapıları savunan insanlarla kol kola girenlerle de öyle…
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....