I. OKUYUCU İLE WHATS.APP YAZIŞMAMIZ: Yazıyı okuduktan sonra sorduğu sorular ve verilen cevaplar;

Okuyucu - Çok sıkı Amerikancı başbakan olursa gelişir miyiz?

Yazar - Kurulan sistemi kavrayıp kendine yol belirlemek asıl amaç olmalı. Amerikancı olmaya gerek yok. Taiwan Amerikan askerini ülkesine sokmamıştır ama ona mal satmayı becermiştir.

Okuyucu - Çokmu önemli Amerika?

Yazar -  2.Dünya Savaşı'ndan sonra dünya düzenini belirleyen Amerika.

Okuyucu - Hala mı? Emin misin?

Yazar - Şu anda teknolojinin öncüsü olmak için Çin mücadele veriyor. Japonya ve Almanya başaramadı. Sonucu zaman gösterecek.

Okuyucu - Şimdiden kimlerle beraber olman gerek. Onu bu günden belirlemelisin. Güçlü olman için. Amerika kimseyi güçlü yapmadı, yapmaz da zaten.

Yazar - Amerika kozmopolit bir ülke. Emperyal ve sömürgeci geçmişi yok. Varoluşu demokrasi ve teknolojik üstünlüğünü korumaya bağlı. Diğer ülkeler yayılmacı. Tercih, bu günü kavrayıp strateji belirlemek.

Okuyucu - ABD emperyalist değil. Diğerleri emperyalist doğru mu?

Yazar - İngiltere, Rusya, Çin, Türkiye, İtalya, Japonya, Fransa imparatorluk geçmişi olan ülkeler. İşgal (çökme) ve yağmalama (gasp) kılıç hakkı olarak temel yöntemleri olmuş. Amerika pastayı büyüterek payını artırma peşinde olan bir ülke. Tek şartı "teknolojinin babası ben olacağım ve sizinle ihtiyaç duyduklarınızı paylaşacağım".. Çin şu anda korona virüsünün bilgilerini bile paylaşmayı kabul etmemekle puan kaybediyor.

Okuyucu - Sana katılmam mümkün değil.

Yazar - Bu sistemi Keynes belirlemiş. İngiltere, sömürgelerine bu yapı kurulduktan sonra bağımsızlık vermiş

Okuyucu - Bağımsızlığı bu şarta mı bağlamış İngiltere, diyorsun.

Yazar - Rockefeller, "Bir şeye sahip olmak önemli değil. Kontrol edebilmek esastır" Diyor. Gücün ölçüsü, kontrol edebilmekle ölçülür.

ABD ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmeme nedenleri hakkında yazılan yazıyı okuyup değerlendirme yapanlara verilen cevaplardan önce, şu gerçeklerin bilinmesinde yarar var;

1) ABD’nin 11 Mart 1941’de kabul edilen ‘Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu’yla korunması

Amerika’nın savunması için çok önemli görülen ülkelere savaş maddeleri ikmalinde bulunma kararı alan Amerika, Türkiye’ye savaş süresince 95 milyon dolarlık savaş malzemesi verdi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD ile Türkiye arasında 7 Mayıs 1946’da imzalanan ‘Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu’ gereğince Türkiye’ye yapılan silah ve malzeme yardımından doğan 95 milyon dolarlık borcun, 4.5 milyon dolarlık kısmının ödenmesi koşulu ile silinmesine dair bir antlaşma imzalanmasıyla, ekonomik ilişkilerimiz hız kazanmaya başlar.

2) Marshall planı ile yapılan yardımların amacı, savaşta zarar gören ülkeleri 1938 yılı seviyesine getirmektir. Türkiye’de bir gerileme olmamasına rağmen bu yardımlardan yararlandırılmıştır. İlk 2 yıl sadece askeri malzeme alımıdır. 1950 yılında da madencilik ve Avrupa ülkelerinin gıda ihtiyacını karşılamak kaydıyla tarım sektörünü geliştirmek için yatırım kredileridir. 3 yıl içinde bu program tamamlanmıştır. Sonraki yardım ve krediler NATO çerçevesinde ve ikili anlaşmalarla yapılmıştır. Büyük kısmı da Dünya Bankası iledir.

3) Marshall yardımlarında süt tozu, balıkyağı yoktur. Kontrollü yatırım kredileridir. Detaylı bilgi Maden Mühendislerinin dergisinde var. Marshall’ın Türkiye’ye verdiği toplam para aşağıdaki gibidir (1):

Yıllar     1948-1949     1949-1950    1950-1951      Toplam (milyon USD)

Türkiye       28                  59                 50                      137

4) ABD Dışişleri Bakanı G. Marshall, bizzat kendi ifadesiyle Marshall Planı’nın hedefini kısaca şöyle özetlemiştir. “Amacımız hür milletlerin kendi öz gayretleriyle daha çoküretim yapmalarını, daha çok yiyecek elde etmelerini sağlamak gayesine yönelmiştir.” (2)

Bu yapının en önemli unsuru Marshall Planı’dır. Savaş sonrasında Türkiye’nin "Truman Doktrini" çerçevesinde "Marshall Planı" kapsamına alınmasıyla giderek gelişen Türkiye-ABD ilişkileri, 1947 yılında Türkiye’nin “Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası”na ve “Uluslararası Para Fonu”na üye olmasıyla önemli bir noktaya ulaşmıştır. Türkiye, "Marshall Planı" çerçevesinde 1948-1952 yılları arasında toplam 137 milyon dolar yardım almış, alınan bu yardımlar tarım başta olmak üzere sanayinin çeşitli alanlarında kullanılmıştır.

5) TBMM’nde 1 Mart 1950 tarihinde kabul edilen 5582 sayılı “Marshall Planı (Avrupa Kalkınması Programı) Çerçevesi Dahilinde Elde Edilecek Yardımların Bütçe ve Hazine Hesaplarına İntikal Şekline İlişkin Kanun”da madencilik sektörünü doğrudan ele alan iki madde bulunmaktadır. (3)

...

II. OKUYUCU BİR VİDEO PAYLAŞMIŞ

https://www.youtube.com/watch?v=xl3hIND87PM

Seyrettiğimde şaşkına döndüm. ABD Çocuk felci aşısı satmak için bize 1950-1965 arası süt tozu göndermiş. Bende araştırdım. Çocuk felci aşısını amerikan yahudisi bir bilim adamı bulmuş. Patent almamış. Milyarlarca dolar kazançtan vazgeçerek dünya çocuklarına hediye etmiş. ABD de 1957 yılında denemelere başlanmış. Türkiye de ilk aşıyı 1963 yılında üretmiş ve çocuklara vurmaya başlamış. Türkiye'nin Hıfzısıhha Enstütüsü ve İthalat Kanunları var. Bu testler yapılmadan gıda kullanımı mümkün değil. Amerikan süttozu ben de içtim. Balıkyağı ve poğaça ile birlikte verdiler. Çok güzeldi.

1950-1960 arasında fakirlik ve yetersiz beslenme had safhada idi. Benim akrabalarım köyün en zenginleri olduğu halde öyle bol süt ve yoğurt yiyemezdiler. Marabalar çalışma anlaşmalarında haftada 2 yağlı yemek pazarlığı yapardılar. Yağlı yemek dediği de tereyağlı veya iç yağlı bulgur pilavı. Öyle tenekeler ile zeytin yağı, tereyağı yoktu. Babam memur olduğu için refahı yüksek bir aile idik. Senede 2 teneke tereyağı ve 2 teneke beyaz peynir alınırdı. Birde kavurmalık sığır kesilirdi. O da yerli hayvan olduğu için 2 teneke olurdu. Yerli sığırlar küçüktü. Bir inek en fazla canlı 150 kg gelirdi. 1970 yılından sonra Avrupa ırkları gelmeye başladı. Yaklaşık 35- 40 kilo kavurma, 30-35 kg yağ ve 40 kg peynir ile yılı tamamlardık. Arada bir de dolma yapmak için taze kıyma alınırdı. Biz böyle beslenirken işsizliğin had safhada olduğu ülkedeki diğer insanları düşünün. Taze süt satışı yok denecek kadar azdı. Zeytinyağı o zamanda çok pahalı idi. İnekler en fazla günde 3-4 kg süt verirdi. Çoğunlukla yemeklerde iç yağı ve kuyruk yağı gibi hayvansal yağlar kullanılırdı. Hayvansal yağın yerine margarin yağlar tüketilmeye başlandı. Avrupa’da da açlık ve kıtlık had safhada olduğu için tarımsal üretimi artırmamız için Marshall yardımı programına alındı.

SONUÇ :

Değerli dostum İktisat Tarihi Kürsüsü Asistanı ODTÜ mezunu Bilge Taner kardeşimden çok şey öğrendim. İnsanlar yerleşik toplum olduktan sonra fazla üretimlerini değerlendirmek için önce kendi aralarında TİCARET adını verdikleri değişim yöntemlerini geliştirmişler ve fazla ürünlerini yakın veya uzak coğrafyalara taşıma yöntemleri geliştirerek ticaretlerini büyütmüşlerdir. Helenler Afrika’nın kuzeyinde ve Ortadoğu’da şehirler kurmuşlardır. Amaç aynı kurallarla ticaret yapılmasını sağlamaktır. Şehir devletler kendi kafalarına göre vergi almaya başlayınca bazıları birleşerek imparatorluklar kurmuşlar ve tüm yerleşkelerde aynı kuralları uygulamışlardır.

Pagan dinlerinde kurallar katı ve acımasız olduğu kadar bazılarında insanlar tanrılara kurban ediliyordu. Tepki gösterenlerin kendileri veya çocukları rahipler tarafından alınarak tanrılara kurban edilmesi baskı unsuru oluşturmaktaydı. Hz. İbrahim'in insan yerine koç kurban edilmesi, sosyal yapıda ilk reform olarak kabul edilebilir. İnsanlar böylece Tek tanrılı dinleri kabul ederek ailelerinin canlarını rahiplerin ellerinden kurtarmış ve çoklu tanrıların yerine yaratıcıya bağlanmışlardır. Tek tanrılı dinler de kişilerin yargılanması tanrılar tarafından yapılacağı için katı uygulamalar yumuşamıştır. Tanrının yargılayıp ceza olarak cehenneme, ödül olarak cennete gönderme yetkisi vardır. Toplumda düşkünlere ve zayıflara yardım zorunlu hale getirilmiştir. Örneğin Eski Isparta da özürlüler ve yaşlılar aileleri tarafından vahşi hayvanların yemesi için ormana bırakılıyordu. Her şey kolaylıkla değiştirilebilir fakat inançlar çok zor.

Kişisel başarısızlıkları var olan dini ve siyasi yaşama bağlandığında, insanlar yeni yaşam kurmak için başka inançlara ve ideolojilere yönelmektedirler. Bunu da çok acımasız eleştiri ile yapmaktalar ve düzeltmek yerine yıkıp yok etme çabasına girip yeni bir inanç kavramı oluşturuyorlar. Eskiyi yok etme ihtiyacı duyuyorlar. Batının ortaçağ dönemini yaşaması Paganizmi yok etme ihtiyacıdır. Fakat işin ilginci paganizmin katı kuralları İbrahim’i dinlere de sirayet etmiş ve Avrupa’ya bir ortaçağ zihniyeti yaşatmıştır. İslam dininde de IŞİD ve benzeri radikal dincileri oluşturmuş ve insanlığın gelişimini yok etme çabasına sokmuştur. Yeni imparatorluklara giydirilen ilahi kisve ile işgalcilik ve yağmacılık tanrı adına, tanrı için yapıldığını ve bunun cihad olduğu kabullenilmiştir. Yenisi yeşermek için çabalarken eskisini yönetenler, çıkarlarının bozulacağı endişesiyle eziyete başlar. Sadece süreci uzatır ve sistem değiştiğinde de yeni gelenler eskilere hesabı ödetir.

Benim babaannem ihram giyerdi. Halalarım ve 3 amcamın eşleri çarşaf giyerlerdi. Annem ve diğer yengem manto giyerdi. Babannem 1887 doğumlu. 1974 yılında vefat etti. Sonradan hepsi manto giydiler. Bazı gelişmeleri zamana bırakmak gerektiğini öğrendim. Bazı kuzenlerim tesettürlü. Fakat bir araya geldiğimizde kimsenin birbiri ile sorunu yok. Aşırı tepki daha örgütlü dayanışma ve çatışmalara neden olabiliyor. Çıkar savaşına dönüştüğünde de huzursuz ve mutsuz tedirgin topluluklar ve toplumlar oluşuyor. Tarafların birbirlerini aykırı görmelerine rağmen diğerine istediği gibi yaşama şansı vermeli. İsrail de dünyanın değişik ülkelerinden gelen insanlar birbirlerine sabrederek istedikleri gibi yaşamaktalar. Fikir ayrılıklarını da kurdukları onlarca parti ile savunabiliyorlar. Koalisyon kurarak ülkelerinin kurumsal yönetimine zarar vermeden, güçlenerek ilerliyorlar. Kolhozlar da var bankerlerde var. Düşünce ve dil yapılarında bile farklılıklar olduğunu youtube’da görebiliyorsun..

KİŞİLERİN YERİNE PRENSİPLER TARTIŞILMALI. PRENSİPLER BELİRLENDİKTEN SONRA UYGULAMA YÖNTEMLERİ DEĞİŞİK OLABİLİR. UYGULAMA HATALARINI YAPAN KİŞİLER SONRA DEĞERLENDİRİLMELİ. KİŞİLERE VE DAYATMALARINA İMAN DUYGUSU İLE TAVIR ALINMASI DOĞRU DEĞİL. 2. DÜNYA SAVAŞI AKABİNDE KEYNES KURDUĞU İKTİSADİ YAPI İLE HIZLI ZENGİNLEŞMEYİ; ÜRETİME VE DAYANIŞMAYA BAĞLAMIŞ VE BUNU SAĞLAMIŞTIR. BUNU KAVRAYAN VE KENDİ ROLLERİNİ BELİRLEYEN ULUSLAR GELİŞMİŞLER DİĞERLERİ YERİNDE SAYMIŞ. ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNİ BİLE 1965 KURABİLEN FAKAT İŞLEVİNİ KAVRAYAMAYAN BİR TÜRKİYE OLUŞMUŞ.

Amerika ve batı kurdukları ve mutlu oldukları liberal yapıyı vaz geçilmez olarak görüyor ve korumaya çalışıyor. Senin taleplerin doğrultusunda sana destek veriyorlar. Sana gelip seni mutlaka kalkındıracağız gayretleri yok. Doktora yapan üstün zekalı insanlara dahi hangi konuda çalışacaksın diye soruyorlar. Ona göre ona verebilecekleri bir destek varsa veriyorlar. Singapur, 3 ayrı milletten oluşuyor. 1965 yılında iktidara gelen Lee Kuan Yew Singapur'u bir liman kentinden küresel önemde bağımsız bir şehir-devlete dönüştürdü. Bunu ülkede belirlenen prensiplere ve kurallara uyarak ve denetleyerek başarmışlardır. Emirle değil meclislerinde aldıkları toplumsal uzlaşı kararları ile sağlamışlardır. Bazı ülkelerde de iktidara seçimle gelen yönetimler kendilerini desteklemeyenleri vatan haini veya kafir olarak görüyor. İktisadi ve idari hayattan dışlıyor. Liyakatın yerini taraftar yobazlığı, denetimin yerini aymazlık ve utanmazlık alıyor. Yandaşların refahı ve zenginliği her şeyden üstün tutularak çıkar yapıları oluşturuluyor. Muhalif tepkileri sindirmek için de gerek yasal gerekse mafya adı verdikleri yasadışı unsurlarla baskı kuruyor. Bazı ülkelerde de güçlü güvenlik kuvvetleri emirle istediklerini yaptırmakta ve beğenmediklerini tepelemektedirler. Bunu da demokrasi adına raydan çıkan demokrasiyi yoluna koymak için yaptıklarını söylemektedirler.

Evet ve batı ülkelerinde varolan demokrasiler tartışılabilir. Bunlar mükemmeldir denilemez. Fakat biz henüz o aşamaya bile gelemedik. Meclislerin etkisini zayıflatıp yönetimlerini emirliğe dönüştüren (adını değiştirmeseler de) ülkeler, insan haklarına aykırı hale geldiğinde de dünyadaki diğer demokratik unsurların tepkileri ve talepleri ile müdahale mecburiyeti doğuyor. BM kararları ile yapılan müdahalelerle eskinin yerine gelenler yani muhalifler prensip ve sistem bilmiyorlarsa, oluşan yeni yönetimlere verilen destekler boşa gidiyor.

Vizyon sahibi olmayan muhalefetler iktidar olamadıklarından ülkelerinin yağmalanmasına engel olamadıkları gibi, gelişmesine de katkı sağlayamamaktadırlar. Toplumda yeterli tarih bilinci ve kültür şuuru yoksa devlet yapıları kurumsallaşmıyor. Bireysel çıkarlar ön plana çıktığı için kurumlar tabelaya dönüştürülerek işlevsiz hale getiriliyor. Olmayan bir devletin yok olması da çabuk oluyor. En güncel örnek AFGANİSTAN..

etabey@hotmail.com

..........

(1) https://www.maden.org.tr/resimler/ekler/4cdde86a4560c17_ek.pdf?tipi=23&turu=X&sube=0

(2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Marshall_Plan%C4%B1

(3) https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d08/c025/tbmm08025057ss0202.pdf

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.