Zalimin zulmü var da bizim neyimiz var ?
Müslümanların ortaya koyduğu ne var.
Cuma hutbelerinde bile hocalarımız kolayını bulmuş, kısa yoldan dua ediyorlar.
“Allah’ım sen bu kafirleri ıslah et. Islah olmazlarsa kahreyle”
Üstelik Bakara suresi 193. Ayeti bir kenara bırakarak;
“Fitne/şirk sonlanıncaya ve din/otorite Allah’a ait oluncaya dek onlarla savaşın. Yaptıklarına son verirlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.”
Ukrayna’nın işgali ile,
Komşu devletlerin boş vaatler ve sözlerle verdikleri (daha doğrusu vermedikleri güven ile)
Dünya kamuoyu önünde bir milletin katledilişini izliyoruz.
Aynı sahneleri,
Afganistan’da,
Irak’ta,
Suriye’de defalarca izledik.
Gaddar kâfirlerin maznun kâfirlere acımadığı bir dönemde,
Kendinden olmayanlara ve Müslümanlara ayrıcalıklı davranacağını düşünmek,
En basit şekliyle ham bir hayalden öteye geçmeyen bir gaflettir.
Masum insanlar ve çocuklar hunharca öldürülüyor.
Bakara suresi ayet 190’da Yaradan;
“Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez” buyurulurken, savaşta bile aşırılık yasaklanmışken, bu vahşilerin önüne kim geçecek.
Her şeyini Allah’a havale eden bir Müslüman topluluğu mu?
Müslüman tevekkül sahibi olacak.
Ne demek bu?
Tedbirini alacaksın sonra Allah’a güveneceksin.
Peki biz böyle mi yapıyoruz?
Elimizdeki bütün üretim ve imkanları bertaraf ederek;
Enerjide dışa bağlanmışız,
Tarımda dışa bağlanmışız,
Sağlıkta dışa bağlanmışız,
Teknolojide dışa bağlanmışız,
İnsanların yaşam seviyesini düşürmüşüz,
Ücret seviyesini ülke genelinde asgari ücrete bağlamışız,
Üstüne üstlük Suriyeli ve Afganlıları da bu milletin sırtına yük etmişiz.
Sürekli bir uyutma ve ayrıştırma politikasıyla bu ateş çemberinden nasıl çıkacağız.
Sadece dualara sığınmak yeterli mi?
Sadece abdest alıp namaz kılmak yeterli mi?
Hz İbrahim gibi hakkı gerçeği aradık mı?
Yanlışı gördüğünüz zaman yanlışı yapandan yüz çevirdik mi?
Unutmayın ki Lut kavmi helak edildiği zaman gece teheccüd namazına kalkan Müslüman topluluğunun olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır.
Uygunsuz insanların oluşmasına fırsat verdikleri için onlar da helak edilenler arasına katıldığı zikredilir.
Hala titreyip de ne zaman kendimize geleceğiz.
Peygamber-i Zişan ;
“Mü'min, aynı delikten iki defa sokulmaz!” buyuruyor.
Biri tarafından bir defa aldatılan uyanık mümin, aynı kişi tarafından ikinci defa kandırılamaz buyurulurken, biz kaç defa kanmışız, kandırılmışız.
Bizler gerçek inancı yaşamadığımız için gerçek feraset sahibi de olamıyoruz.
Doğru ile yalanı ayır edemiyoruz.
Hak ile batılı birbirine karıştırıyoruz.
Eğer bir insanın sözü ile ameli birbirini tamamlamıyor ise o artık güvenilir bir insan değildir.
Kur’an hükümlerine uymuyorsa o insan güvenilir değildir.
Tarihin oluşumundan bu yana;
Habil’den yana mı Kabil’den yana mı,
Nemrut’tan yana mı İbrahim’den yana mı
Firavun’dan yana mı Musa’dan yana mı,
Yezid’den yana mı Hüseyin’den yana mı olacağımızın tavrını,
İnsan olarak ortaya koyma mecburiyetimiz vardır.
Bunun için de sağlam bir imana ihtiyaç vardır.
Yel vurduğunda eğilen,
Sel vurduğunda sürüklenen bir şahsiyet kalıbından artık ülke olarak kurtulalım diyorum.
Yaradan’ın gönderdiği kitabın hükümlerini esas alalım ki kurtuluşa erelim.