Türkiye Cumhuriyeti yirmi birinci yüzyılın içine doğru ilerlerken, bütün dünyada yeni bir çizgide yerelleşme rüzgârları estirilmektedir. Küresel emperyalizmin bütün dünya kıtalarına egemen olmaya çalıştığı ve bu doğrultuda geçen yüzyıldan gelen hegemonya rüzgârları estirilirken diğer yandan da bu durumun tamamen tersi bir doğrultuda yerelleşme ve bölgeselleşme gibi yeni siyasal yapılanma çabaları ve girişimleri birbirini izler bir biçimde siyaset sahnesinin gündemine gelmektedir. Tam bu aşamada Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti küresel saldırganlığın var olan ulus devleti kemirerek yok etmesi girişimleri yaşanırken, ülkemiz yeni bir yerel yönetimler genel seçimi dönemecini aşmak durumu ile karşı karşıya gelmiştir. Küresel emperyalizm her yönden geliştirdiği saldırı mekanizmaları üzerinden yeni bir dünya düzenini oluşturmaya çalışırken, diğer yandan da yeryüzü kıtalarında yaşamakta olan on bine yakın etnik, dinsel ve de kültürel alt kimlikli grupların ortaya çıkışları ile yakından ilgilenmektedir. Bu doğrultuda küçük alt grupların dünya haritası üzerindeki yerleşimleri her yönü ile incelenerek, eskisinden farklı yapıda yeni bir düzene doğru üzerinde yaşadığımız dünya gezegeni yönlendirilmektedir. İşte böylesine bir yeni yaklaşım yenidünya düzeni için ortaya çıkarılmaya çalışılırken, yavaş yavaş ortaya çıkan yeni rüzgârların sonucunda dünya kıtalarının genel görünümü terk edilerek, var olan haritalar üzerindeki yerler, bölgeler ve benzeri diğer yerleşim merkezleri oluşturulmak istenen çok farklı bir yapılanma için, eski ulus devletlerin çatısı altından çıkartılarak var olan devlet sayısının ikiyüzlü rakamlardan, iki binli rakamlara doğru ulaştırılması gibi bir arayışın, giderek yeryüzü sahnesinde gündeme oturarak siyasal oluşumların ve süreçlerin belirleyicisi olduğu görülmektedir. Büyük devletlerin yeni küresel saldırılarına tamamen ters bir yönde öne çıkan yerelleşme ve bölgeselleşme oluşumlarıyla devletlerin büyüklükleri ortadan kalkarken, orta boy ya da giderek zayıflayan büyük devletlerin zayıflamaları sayesinde yeni yerel ya da bölgesel yapılanmalar daha küçük devletleşme oluşumlarının önünü açmaktadır.
Yerelleşme kavramı insanlık tarihi boyunca her dönemde farklı içerikler ya da yapılanmaların yansıması ya da yönelişi olarak öne çıkarken ve dünya imparatorluklar çağını yaşarken bu devlet modelinin ortadan kalkmaya başlamasıyla ulus devletlere geçerken, yerellik ya da bölgesellik faktörleri beraberce gündeme gelmişler ama daha sonraki aşamada da nüfus artışları üzerinden her devlet kendi nüfusuna sahip olurken, aradan geçen üç yüz yıllık zaman dilimi içinde imparatorluklar sonrasında kurulan bölgesel yapılanmalarda ulus devletler ortaya çıkarak, yirminci yüzyıl dünyasını iki yüzü aşkın devlet oluşumu üzerine kurmuştur. İmparatorluklar geçen yüzyılın başlarında ulus devletlere dönüşerek parçalanırken, yirmi birinci yüzyılın başlarında da bu kez ulus devletlerin yerel yönetimlere dönüşerek, ya şehir devletleri ya da eyalet devletlerine dönüşmeleri gibi bir değişim rüzgârı bugünün dünya düzenini zorlarken, yerelleşme ve bölgeselleşme akımları dünyanın her bölgesinde ortaya çıkarak, ulus devletlerin tıpkı yüz yıl önce imparatorlukların dağılmasında olduğu gibi, bölücülük ve çöküş senaryolarının gerçeklik kazanmalarına yardımcı olma aşamasına gelmiştir. Bugünün dünyasında küresel hegemonya ilişkileri giderek güçlenirken ulus devletlerin ortadan kalkmasına yardımcı olacak bir biçimde yerelleşme ve bölgeselleşme oluşumlarının da birbiri ardı sıra öne geçerek geçerlilik kazandıkları anlaşılmaktadır. Yirminci yüzyıl ulus devletler düzeni içinde geçip giderken, geçen yüzyıldan gelen bölücü ve küçültücü bazı siyasal oluşumların, devletleri şehir ya da eyalet parçacıklarına bölerek, her bölgede şehir ve eyalet devletlerinin bir araya geleceği bölgesel birlik ya da federasyon gibi yeni oluşumların devreye girdikleri göze çarpmaktadır. Bu doğrultuda geliştirilen yerindelik ilkesi üzerinden yerelleşme ya da bölgeselleşme oluşumları devreye girerken, var olan ulus devletlerin tıpkı imparatorluklar gibi dağılma sürecine doğru sürüklendiği görülmektedir.
Yerelleşme kavramı bugünün dünyasında Avrupa Birliği’nin oluşumu sırasında kesinlik kazanarak öne çıkmıştır. Küreselleşme ve yerelleşme süreçleri ikiz kardeşler olarak gelişmeler gösterirken yenidünya düzeninde ulus devletlerin yıpranmasına ve zamanla da ortadan kalkmasına giden gelişmeler birbiri ardı sıra öne çıkınca, geçmiş dönemlerden gelen siyasal yapılanmaların hızlı bir dönüşüme doğru sürüklendikleri bir ara dönem ortaya çıkmıştır. Küresel emperyalizm ulus aşırı sistemlerin yükselmesi için çalışırken, bir yandan da ulus altı daha düşük toplum yapıları içinde de gerek şehir devletleri gerekse eyalet yapılanmaları üzerinden var olan devletlerin ülkelerinin parçalı bir yapılanmaya doğru iteklendikleri görülmüştür. İmparatorluk devletlerinin sahip oldukları büyüklüklerden yararlanarak hegemonya alanlarını daha geniş alanlarda geçerli kılmak istemeleri ile ulus devletleri koruyan bir mekanizma bir süre için yeterli olabilmiş ama zaman içindeki zorlayıcı baskılar nedeniyle yerelde var olan ve birbirinden çok farklı etnik ve kültürel özellikler aracılığı ile, toplumsal yapılarda karışıklıklara neden olan yerel alan özellikleri zamanla ulusal yapıların özelliklerini yıpratması nedeniyle sosyal karışıklıklara ya da kaotik ortamların tırmanmasına destek sağladığı için, siyasal açıdan yerelci yaklaşımların ya da yapılanmaların, ulus devlet düzenlerini ve bunların var olan üniter yapılarını yakından ilgilendirmektedir. Ulus devletlerin üniter yapıları ile yerelci yapılanmaların alt kimlikçi ve farklı özeliklere sahip olan konumları siyasal düzenlerin istikrarlı bir biçimde devam ettirilmeleri açısından sakıncalar yaratmaktadır. Ulus ötesi büyük sistemlerin geçerli olan kültürel standartlarının kullanılarak üniter sistemlerin korunmaya çalışılması, girişimlerin çatışma ya da çekişmelere yol açmaması açısından yararlı olmaktadır. Küresel emperyalizm ulusal kimliklere ve devlet modellerine savaş açtığı için, yerelci yapılar ile özelliklerden yararlanılarak şehir devletleri ya da eyaletler üzerinden küçük bölge devletçiklerinin oluşumları zamanla gündeme gelmektedir. Emperyal devletler kimlik hareketlerini tetikleyerek, normal seyri içinde ulus devletleri yıkıma sürüklemektedir.
Yerelci hareketler ve oluşumlar zaman içinde belirginlik kazanırken kültürel ve özgül kimlikler küreselci saldırıların sonucu olarak öne çıkartılırken, ulus devletlerin üniter yapılarının tehlike altına girdiği bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır. Küresel saldırılar devletleri zor durumlara düşürürken küreselleşme açısından devletler kaybeden durumuna düşmektedir. Yerel ve küresel gerçeklikler giderek bir diyalektik ilişki sürecine doğru yuvalanıp giderken, karşılıklı etkileşimler yeni durumlar ve özellikler yaratarak zaman ve mekân içinde esneyen toplumsal bağlantıların yaygınlık kazanması ile biçimlenerek, siyasal ya da sosyal anlamda etkiler yaratabilmektedir. Yerel olaylar ve gelişmeler aynı zaman ya da mekân durumlarından uzaklaştıklarında ortaya çıkan yeni durumlara göre farklı önemler kazanmaktadırlar. Gerçekleşen yerel olaylar ulus devletlerin üniter siyasal düzenleri açısından her zaman olumsuz etkiler yaratabilmiştir. Yerelleşme olgusu çerçevesinde aynı yerde bulunan ya da yaşamakta olan insanların benzer özellikler gösterdikleri bir doğrultuda küçük çevre birlikleri oluşabilmekte, ya da bireylerin seçme ve karar verme özelliklerinin öne çıkmasıyla birlikte teknolojinin de destekleri ile, birlikte kendi bilişim ve bilgi sistemlerini kurma şansına sahip oldukları görülmektedir. Böylece yerel kültürler canlanarak geleneksel, dinsel ve siyasal değerlere dönüşürken, hatta çok küçük alanda etkinlik sağlayan marjinal kültürler bile yeniden dirilme fırsatı bularak, ulusların sosyal düzenini sarsmaktadır. Yerel kültürlerin canlandırılarak etkin olması sayesinde yerel özelliklerin toplumsal örgütlenme üzerinden ulusal özellikleri ve de bunlara bağlı olarak zaman içinde oluşmuş olan alt kimlikçi özelliklerin yaygınlık kazanmalarıyla, yerelleşme olgusu hız kazanarak güçlenmekte ve daha sonraki aşamalarda da yaratılan yerel kültürler üzerinden yerel devletçiklerin ortaya çıkmasına yol açan gelişmeler, siyasal gündemdeki yerini almaktadır. Ulus devletlerin kuruluşu ile geliştirilen ülkesel bütünlüklerin, dış desteklerle öne çıkarılan yerelcilik oluşumları aracılığı ile tehdit altına sokulması, dünya haritaları üzerinde yeni bazı çizgilerin öne çıkartılmasına yardımcı olmuştur. Yerellik ilkesi küresel eğilimlere karşı doğal bir tepki olarak gelişirken, aynı zamanda ulusal kültür değerlerini de yıkarak ve var olan dünya düzenini derinden sarsarak devlet sayısını fazlalaştırmaktadır.