Osmanlı orduları Macaristan’ı koruma altına aldığı dönemde Osmanlı ve Macar devletlerini bir araya getirmek ya da daha ileriye giderek iki devleti ortak çatı altında birleştirmek gibi bir yakınlık projesi gündeme getirilerek uygulama alanına geçirilmeye çalışılmıştır. Bugünkü Rusya topraklarından başlayarak batı ve kuzey Avrupa’ya doğru yayılan Hazar göçleri sonucunda, önce Anadolu’ya Türkler gelmişler ve daha sonraları da bu göçlerin Karadeniz üzerinden sürdürülmesiyle de bugünkü Finlandiya ile birlikte Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Polonya gibi kuzey ve doğu Avrupa ülkeleri meydana gelmişlerdir. Bazı Macar bilim adamları Hunları Türklerin ataları olarak görmekte ve bu çizgide Hunlar ile Avarların hem Macarlara hem de Türklere atalık yaptıklarını öne sürebilmektedirler. Bugünkü Bulgaristan incelendiği zaman Ogur boylarının bu ülkede toplanarak Türk dünyasının güney kısmını gündeme getirdikleri ileri sürülmektedir. Onuncu yüzyıldan sonra Macar isminin Türkologların çalışmalarında inceleme konusu yapılmaları, Bulgaristan-Macaristan ve Finlandiya hattı üzerinden Türk çizgisinin kuzey kutbuna kadar gittiğini ortaya koymaktadır. Türklerin önünün kesilmesi amacıyla Çin seddinin yapıldığı esas alınırsa Sibirya, Ural-Altay, Hazar, Kırım ve doğu Avrupa hattı üzerinden çok ciddi bir Türk asıllı nüfus ile dünya kamuoyu karşı karşıya kalmıştır. Macaristan hem Başkürdistandan gelen nüfus yapısı ile hem de Selçuklu ve Osmanlı uzantılı Avrupa-Asya hattı üzerinden ve tarihten gelen Türklük bağlantısı aracılığı ile üç büyük kıta arasındaki Türklük koridorunun bir parçasıdır. Bu tür bir coğrafi konuma sahip olan Türkler ve Macarlar hem üç kıta arasındaki nüfus hareketlerinin hem de uluslararası alanda gündeme gelen bütün siyasal gelişmelerin doğrudan içinde olmak durumundadır. Böylesine bir hat üzerinde dünyanın siyasal gündemi biçimlenirken Türkler ve Macarların birlikte yer aldıkları merkezi coğrafya hattı üzerinden Çin seddinden Atlas okyanusuna kadar bir Türklük koridoru kendiliğinden dünyanın siyasal gündemine gelmektedir. Avrupa’dan Asya’ya ya da Asya’dan Avrupa’ya doğru bir ciddi bağlantı Türklük üzerinden insanlığın önünde yer almaktadır.
Macarlar kavimler kapısından geçmiş olan bir kavimler karışımı bir topluluktur. Orta Asya’da Şaman dinine sahip olan Macarların daha sonraki aşamada din değiştirmeleri, öncelikle Hristiyan dinini benimseyerek hareket eden Macarlar Müslüman Türklerden uzaklaşmaya doğru toplumsal bir kayma süreci yaşamışlardır. Kumanlar, Peçenekler ve Polonezler gibi Türk boylarını içinde barındıran Macar ulusu, Türk dünyasının çeşitli bölgelerinden gelen bazı boyların ve toplulukların etkisi altında kalmamak için kendi içinde barındırdığı Türk boylarını ulusal bir karışım potasında eriterek ortaya yeni bir Macar toplumu çıkartabilmek üzere yoğun çabalar göstermişlerdir. Türklüğün Avrupa’daki kalesi olan Macaristan’ın önümüzdeki dönemde daha da ileri giderek Türk dünyasının Avrupa’daki temsilcisi konumuna gelebileceği şimdiden ortaya çıkmaktadır. Macarların Avrupa Birliği çatısı altında var olabilmeleri ve yaşayabilmeleri açısından Macaristan’a bütün Türk dünyasının yetki ve vekalet vermesi önemli bir adım olacaktır. Bu doğrultularda yapılmakta olan çalışmalar daha yeni bir dünya düzeni kurulamadığı için henüz sonuç noktasına erişememiştir. Batı dünyasının önde gelen büyük emperyalist devletlerinin ellerinde tarihin çeşitli dönemlerinden gelen siyasal ve sosyal bilgi birikiminin daha tam olarak ortaya konamayan içerikleri ve bugünkü siyasal alana uzanan boyutları daha kesin olarak ortaya konulamadığı için, gerek Macarların gerekse de diğer Türk devletleri ve topluluklarının var olan koşullarda öncelikle kesin bir durum tespiti çalışmasına gerek olduğu için, böylesine bir gereksinmenin siyasal gelişmelerin ve koşulların dayatmaları doğrultusunda Türk Devletleri Teşkilatı tarafından acilen ve öncelikli olarak bilimsel raporlar aracılığı ile dünya gündeminin önüne konulması gerekmektedir. Türk kimliğinin öncelikli bir biçimde ortaya konulmasıyla birlikte Türk dünyasının her köşesinden gelecek olan bilgi birikimlerinin ortak bir değerlendirmeye alınmasıyla birlikte ,geleceğe dönük adımların da bir an önce atılmaya başlamasıyla da şimdiye kadar kurulması mümkün olmayan Türk dünyasının öne geçmesi ağırlık kazanarak, geleceğin yeni dünya düzeninin önce dağınık bulunan Türk dünyasının yeni bir toplu örgütlenmeye gidiş ile birlikte yepyeni bir düzen çatısı altında bir büyük Türk birliği oluşturulması üzerine öncelikle eğilmeleri kısa zamanda sonuç verebilecek düzeyde örgütlenmelidir.
Ulus devletler küresel emperyalizmin tekelci şirketleri aracılığı ile yıkılmaya başlandığı bir sırada Türk dünyasının önde gelen iki ulus devleti olarak Türkiye ve Macaristan’ın çok sıkı bir işbirliğine girerek, ulus devlet modeli ile ayakta kalmaları emperyalizmin önünün kesilebilmesi açısından zorunlu görünmektedir. Küresel şirketler büyük sermaye oyunlarına yönelirken, ulus devletler kendileriyle aynı durumda olan diğer devletlerle ya da uluslar üzerinden geçmişten gelen siyasal birikimleri kullanarak varlıklarını korumak ve de ayakta kalarak yola devam etmek üzere bir uzun yürüyüşe gereksinme duyacaklardır. İşte bu aşamada Macar toplumunun içinden küresel şirketlere yön gösteren akıl ya da fikir veren ulusalcı bilim ya da siyaset adamları çıkması gerekirken, George Soros gibi küreselci ya da Macar Yahudisi emperyalist iş adamları gibi figürler gündeme gelebilmektedir. Macaristan’dan çıkan bu gibi bu gibi halk düşmanı iş adamları Macarları tekelci şirketler aracılığı ile kapitalist sistemin çıkarları doğrultusunda yönlendirebilmektedirler. Amerika ve Avrupa gibi küresel anlamda batı emperyalizminin merkezi konumundaki yerler ve bölgeler, gelecek için daha büyük emperyal oyunlar hazırlayarak kendi başlarına yok oluşun bir tiyatrosunu hazırlamaktadırlar. Küresel şirketler koalisyonuna karşı çıkacak düzeyde güçlü bir devletler topluluğu yaratılabilirse o zaman küresel sermayenin emperyalist oyunları bozulabilecektir. Macaristan gibi orta boy bir devletin küreselcilerle yarışmasının mümkün olamayacağını geçmişte yaşanmış olan birçok siyasal oyun ortaya koymuştur. Her siyasal dönemin getirdiği yeni koşullar düzeyinde devletler yeni bir düzene geçmek için her türlü senaryo ve oyuna açık olarak hareket etmektedirler. Türk-Macar yakınlaşması ya da ortak hareket planları doğrultusunda hareket edilirse o zaman küresel şirketlerin emperyalizm oyunlarının önünü kesmek mümkün olabilecekti.
Türkiye’de Yeni Osmanlıcılık çizgisinde yayın yapan SEBİLÜR REŞAT isimli bir siyasal dergi on yıl önce yayımlamış olduğu bir dergi aracılığı ile, Türkiye ile Macaristan cumhuriyetlerinin birleşmesini ve tek devlet olarak hareket etmesini istemiştir. Eski dünya düzeni çökerken ve yenisi için adımlar atılırken VOLGA ve TUNA nehirleri arasındaki Türk koridoru yeniden ön plana gelmektedir. Bu çizgide Yeni Osmanlıcı bir derginin Ural-Altay kökenli halklar olarak tanımladığı Türk ve Macar halklarının bir araya gelerek tek ve güçlü bir devletin çatısı altında, geleceğe doğru bir ortak plan ya da projelere dayalı olarak çalışmaları gerektiği dile getirilmektedir. Macar dilinde bulunan beş yüzden fazla Türkçe kelime kültürel açıdan iki ulusun daha kolay bütünleşebileceğini göstermektedir. Osmanlıcı Sebil Reşat isimli derginin ortaya koyduğu Türkiye ve Macaristan birleşmesi emperyalizme yönelmiş olan büyük devletlerin önünü kesmek için geliştirilmiş bir projedir. Türkiye ve Macaristan gibi orta boy devletlerin bir araya gelerek tek devlet gibi hareket etmeleri, bugünün dengesiz koşullarında giderek eşitsizliğin büyümesiyle birlikte acil zorunluluk haline gelmektedir. Çin, Hindistan ve Rusya gibi emperyalizme yönelen büyük devletler kendi hemcinslerini büyük bir çatının altında korurken, Türk ve Macar devletlerinin de bir araya gelerek bütün Türklerin tıpkı Çinliler, Ruslar ve Hintliler gibi bir ortak ulus devletin çatısı altında yaşayabildiklerini gösteren bir yeni devletleşme senaryosunu devreye sokmaktadır. Osmanlı 300 yıl Ruslarla savaştığı için son yüzyıldaki bütün savaşları kaybederek çöküş ve dağılma senaryolarına alet olmuştur. Türkiye ile Macaristan’ın birleşmesini isteyen Osmanlıcılar yedi yüzyıl dünyanın merkezindeki Osmanlı hinterlandını yöneterek, doğu ya da batılı emperyal güçlerin karşısında engel olabilecek bir birleşik güç merkezileşmesi yapabileceği görülmektedir. İki ulus devletin birleşmesiyle bir araya gelebilecek siyasal güç, iki ulus arasında bir Türk-Macar kardeşliği gibi dostluk yakınlaşmasını resmi devlet politikasına dönüştürerek, anti emperyalist çizgide bir tavır geliştirecek yeni bir siyasal insiyatife yön verilmesi gerekmektedir. Büyük Turan Birliği başlığı altında gündeme getirilebilecek bir büyük siyasal birliktelik çatısı altında Türk ve Macar yakınlaşmasıyla yeni bir kardeşlik ortamı yaratılabilecektir. Türk tarihi ve Türkoloji çalışmalarına öncülük eden Budapeşte Üniversitesi, Türkoloji ile birlikte Hungaroloji bilim dalına da önem vererek, bütün Türk devletleri ve topluluklarına örnek bir öncülük yapmaktadır. Bugünün koşullarında yeniden geliştirilecek bir tutum ile iki ulus devlet arasında kardeşlik yakınlaşması sağlanarak, "Büyük Turan Birliği" kurulmalıdır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
(Türk-Macar Dostluk Derneği Kurucu Başkanı)