Bugünlerde sık sık duyduğumuz PISA denilen “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” bir tür sınav. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından 1997’de geliştirilen uluslararası düzeyde üç yılda bir 9. sınıf öğrencilerinin üç temel alanda bilgi ve becerilerini ölçen bir uygulama. Bu temel bilgi ve beceriler neler olabilir ? PISA öğrencilerin matematik, fen bilimleri alanındaki bilgi düzeylerini ve becerilerini ölçüyor. Sadece bununla sınırlı kalmıyor. Bu yaş grubundaki gençlerin, kendi dillerindeki okuma anlama becerilerini de değerlendiriyor.
Türkiye 2003 yılından beri PISA araştırmasına katılmaktadır. 2021 yılında yapılması gereken PISA uygulaması Covid-19’ dan dolayı 2022’de yapıldı. PISA 2022 uygulamasına 37 OECD ülkesi olmak üzere toplam 81 ülke katıldı. Türkiye de 12 bölgeyi temsil eden 196 okul ve 7250 öğrenci ile katılım sağladı. Katılan öğrencilerin devam ettiği okul türlerine bakıldığında ilk sırada % 56 ile Anadolu liseleri, ikinci sırada da %23 ile mesleki ve teknik Anadolu liseleri yer alıyor.
81 ülkenin 37 si OECD üyesi, 44 ü ise OECD üyesi olmayan ülkeler. Bunlar arasında El Salvador, Fas, Filistin, Guatemala, Kamboçya, Ürdün, Uruguay ve Karadağ gibi ülkeler de var. Türkiye bir OECD ülkesi, PISA başarımızı bu çerçevede değerlendirmek herhalde daha anlamlı olur.
37 OECD ülkesinin matematik alanındaki ortalama puanı 472 iken Türkiye’nin bu alandaki ortalama puanı 453. Türkiye 453 puanı ile 37 OECD ülkesi arasında ise 32. sırada yer alıyor. Matematik okuryazarlığı alanında en yüksek performans gösteren ilk beş ülke; Singapur, Makao (Çin), Tayvan (Çin), Hong Kong(Çin) ve Japonya. Bizim gençlerimiz, matematik problemlerini anlayabilme, anladığını matematik diliyle ifade edebilme ve çözebilme becerisiyle 37 ülke arasında 32. sırada yer alıyor. Başka bir anlatımla, çocuklarımızın gerçek yaşamla ilgili matematik problemlerini anlama, yorumlama ve akıl yürüterek çözebilme becerileri OECD ortalamasının altında görünüyor.
OECD ülkelerinin fen ortalama puanı 485, Türkiye’nin fen alanındaki ortalama puanı ise 476. Türkiye bu puanı ile fen okuryazarlığı alanında 37 OECD ülkesi arasında 29. sırada yer almaktadır. Singapur, Japonya, Makao(Çin), Tayvan (Çin) ve Güney Kore bu alandaki başarıyı paylaşan ilk beş ülke. Uygulamaya katılan öğrencilerimiz; fen alanındaki bulgular ve sonuçlar arasındaki ilişkileri tesbit edebilme, verileri ve bulguları bilimsel olarak yorumlama becerileriyle OECD ortalamasına ulaşamıyorlar.
Bir de okuma becerileri alanına bakalım. 37 OECD ülkesinin bu alandaki ortalama puanı 476, Türkiye’nin puanı ise 456. 37 OECD ülkesi arasında 30. sırada yer alıyoruz. Okuma becerileri alanında gösterdiği performans ile ilk beşe giren ülkeler; Singapur, İrlanda, Japonya, Güney Kore ve Tayvan (Çin). Bu alan, öğrencilerin metinlerde yer alan bilgileri içselleştirme, ana fikri irdeleyebilme ve eleştirel bir biçimde değerlendirme becerisini ölçüyor. Yani gençlerin kendi dillerinde okuma ve anlama becerilerini değerlendiriyor. Görüldüğü gibi bizim puanımız bizi memnun edebilecek düzeyde değil.
İşte Türkiye’nin matematik, fen okuryazarlığı ve okuma becerileri alanlarındaki başarı karnesi bu. Üç alanda da OECD ortalamasının altındayız. 2003 yılından beri performansımız ortada, gençlerimiz üç ayrı alanda asgari bilgi ve beceri düzeyine ulaşamıyorlar. OECD üyesi olmayan 44 ülkeyi de dahil ederek, toplam 81 ülkeye göre Türkiye’yi gerçekten başarılı göstermek eğitimdeki başarısızlığımıza çözüm üretmiyor. Keşke üretse, bunun yerine sisteminin aksaklıklarını sorgulamak, sorunlara çözüm aramak en doğru yöntem olur. Eğitim sistemindeki sorunlarımızın birçok bileşeni var elbette. Çağın gereklerinden, süreklilikten ve üretimden uzak bir eğitim anlayışı, bilimselliği, evrenselliği öncelemeyen müfredat programı, öğretmen yetiştirmedeki sorunlar, bütün öğretmenlerin kapsayıcı bir “meslek kanunundan” yoksun olmaları ayrıca doğru yönetme, değerlendirme, yönlendirme yetersizliği yani liyakatsizlik. İşte bütün bunlar bu bileşenlerden birkaçını oluşturuyor.
Peki biz neden hep arka sıralarda yer alıyoruz? Öğrenmek için can atan, çalışkan, zeki pırıl pırıl çocuklarımız var. Aileler elini, avucunu çocukların eğitimi için harcıyor. Bir de derin yoksulluk var ya. İnsanın belini büken işte bu. İmkânı olanlar daha iyi okullara gidiyor ve yurt dışında gelecek arıyorlar. Olmayanlar da bu sistemin içerisinde tutunmaya çalışıyorlar. Ya uzun süredir sistemin başında olanlar, yani eğitimi yönetenler… Onların bunda hiç mi sorumluluğu yok. Elbette var, hem de çok. Bu eğitim anlayışıyla bilimde nasıl ilerleyeceğiz, nasıl refah düzeyi yüksek bir toplum olacağız ve gelişmiş dünyanın ilk sıralarında yer alacağız ? Bunları düşünüyorlar mı acaba? Gerçekten böyle bir hedefleri varsa, PISA’da ilk beşe giren ülkelerin eğitim sistemlerini incelemek önemli bir başlangıç olabilir.