1990’na yaklaşırken SSBC’den güzel sesler gelmeye başlamıştır. Sovyetler Birliği çatırdıyordu. Çatı dağılıyor, içinden bağımsız devletler çıkacağı görünüyordu.
1933 Akşamı Atatürk’ün T.C Ziraat Bankası’nda anlattıkları gerçekleşiyor, SSBC içinden Türk Devletleri çıkıyordu. Türkiye’nin yanına beş Türkiye daha katılıyordu. Yeryüzünün dengelerini bozup, yeniden kuracak bir oluşum baş vermişti.
T.C’nin Kültür Bakanı olarak, Atatürk’ün buyruğunu yerine getirmek için çabalıyordum.
1992 gelindiğinde artık YERYÜZÜ TÜRKLÜĞÜ tüm görkemiyle ortaya çıkmıştır.
Özal Cumhurbaşkanıydı; olayın anlamını kavramış, çalışmalara içtenlikle destek veriyordu.
Demirel içtenlikli Türkçü olarak yapılması gerekli olan, yapılabilecek ne varsa tümünün önünü açıyordu. Beni de Türkiye ile Yeryüzü Türklüğünün “Uyumlaştırıcısı” olarak görevlendirmişti. Yanıma almamı sağladığı çok değerli Türkçülerden oluşan bir çalışma topluluğu ile içimiz dalgalanarak çabalıyorduk. Bunları “Türk Dünyası Deyince” adlı bitiğimde anlattım. Burada yinelemeye gerek yok. Çalışmalar “Türk Devletleri Başkanları Doruk Toplantıları”na dek ilerledi.
Bu arada kamu görevi dışında kalan Türkçüler de boş durmuyorlardı. A. Türkeş kurduğu bir kuruluşla TÜRK KURULTAYLARI düzenliyor, Türk Başkanlar örste demir dövüyorlardı. Türk Ocakları da coşmuş Türk Birliği yolunda koşturuyordu.
Dahası Türkiye Turancı kesilmişti. Ummadık yurttaşlar da bu yolda koşuyordu.
1990, 1991, 1992, 1993 yıllarında yapılanlar sürdürülebilse, bu yolda ilerlense bugün TÜRK DEVLETLER BİRLİĞİ kurulmuş olurdu.
Bu arada dışarıda da olan biteni ilgiyle izleyenler vardı. Yunan ile Kıbrıs Rum basını ağlama duvarına dönmüştü. Sık sık yazılar çıkıyordu. “Yanına beşkardeşini alan bir Türkiye ile biz nasıl baş ederiz, gitti Kıbrıs, gitti Ege’deki varlıklarımız…” diyorlardı.
NATO’da böyle bir gelişmeye karşı, karşıt çalışmalar için hazırlanmış dosyalar olduğu biliniyordu. Toplam Batı için, Sömürücü Uluslarüstü Ortaklıklar için bu gelişmeler korkutucu durumlar yaratacaktı.
Gecikmeden uygulama başlatıldı. Özal ölmüş, Demirel az yetkili Başkan olmuştu. Çok yetkili Başbakan Çiller’de ise bu işlerin ne bilgisi, ne ilgisi ne de bilinci vardı. Bu koşullarda Türkiye’nin önüne “AB’YE GİRİŞ SÜRECİ” adlı bir havuç konuldu. Birdenbire tüm Türkiye AB’ci oldu. ABD’de de bunu körüklüyor, destekliyor, iki yanı da yönlendiriyordu. ABD’nin AB’nin sonuçlanmasını istemediği, AB’nin de kesin olarak Türkiye’yi almayacağı besbelli iken Dimyat’a pirince giden Türkiye evdeki bulguru yitirdi.
Yitirmedi de oyun tutmuştu. Türkiye tüm gücüyle AB’ye yönelince öteki Türk Devletleri de durumu anladılar, başka yönelişler içine girdiler.
2000’li yıllarda ise önce ABD-AB’cilikle içerde kendisini koruma altına alan ihvancı iktidarımız sonra çağı geldi diyerek Arapçılığa yönelme TÜRK DEVLETLER BİRLİĞİ ülküsü yine “İnançlılarının gönlündeki düş" durumuna geldi.
Bir yandan da başlamış işler, kurulmuş kurumlar inançlı kuruluşlar işlerini yapıyorlardı, ülkünün ışığı böylece titrek de olsa yanmasını sürdürüyordu. Onu yüreklerinde yaşatanlarda az değildi.
Bu arada TÜRK DEVLETLER BİRLİĞİ ÜLKÜSÜ bayrağını eline alıp dalgalandıran bir Başkan duraklı adımlar atıyordu. Nursultan Nazarbayev 2009 Nahçıvan Türk Devletleri Başkanları Doruk Toplantısında büyük adımını attı. Dört Türk Devleti birleşip TÜRK KONSEYİ’ni kurdu. Şimdiler de buna Özbekistan katıldı. Türkmenistan da gözlemci, Macaristan da… KKTC Türkiye’nin yanında üye demektir, gün gelir tam üye olur.
Bir de Türkiye’yi yeniden ATA’nın çizgisindeki yurttaşlar yönetmeye başlarsa artık bu büyük ülkü bir düş olmaktan çıkar.
Çıkacak da… Yeter ki uyanık olalım yeni tuzaklara düşmeyelim.
Batı bu işlerde ustadır. Yeni tuzaklar üretip yolumuzun üstüne koyabilir.
Bunlardan birisi “Pantürkizm” tuzağıdır.
Yeryüzündeki tüm Türkleri tek devlet içinde toplamanın adına Pantürkizm deniliyor. Ne denli gönülleri dalgalandıracak bir amaç değil mi? Öyle değil…
Türkçüler, ne geçmişte olan ne de gelecekte olabilecek böyle bir amacın arkasına takılırsa işte o zaman evdeki bulgurdan da oluruz. Tüm Yeryüzünü düşman yaparız, üstünüze çullanırlar, olmak üzere olan TÜRK DEVLETLER BİRLİĞİ’ni de, Türkiye’nin varlığını da korkutucu yerlere sürükleriz.
Doğru olan TÜRK DEVLETLER BİRLİĞİ’ni gecikmeden kurmak, yeryüzündeki Tüm Türklerle de iyi ilişkiler kurmak, onları korumaktır.
Onlardan içinde bulundukları devletlerden ayrılıp, doğal olarak bağımsız olanlar olursa onları da BİRLİK içine almak aklın gereğidir.
Türk demek Türkçe demektir. Türkçeyi konuşan, düşlerini Türkçe gören, Türkçeyi unutmuş olsa bile Türklük Bilincinde olan bireyler de, topluluklar da Türk’tür.
Türk’e bundan başka tanımlar getirmek, kan yapısına, kafatası biçimine, gen kuramlarına dayalı Türklük tanımları, TÜRK BİRLİĞİ amacına karşı üretilen tuzaklardır. Böyle ırkçı yaklaşımlar Türkçüleri gülünç durumlara sokmakla kalmaz, Türklerin Türklük Bilincinden uzaklaşmalarına da yol açar.
Başka ülkelerden alınıp Türkiye basınında da sık sık çıkan sözlere bakınız: “Türkiye’de Türk geni çok az imiş. Orta Asya ile gen ortaklığımız yokmuş" gibi sözlerin arkasında bir tuzak gizlidir. Önce ortaya Türk Geni diye bir görüş atılıyor. Sonra milyarlarca Türk söylemi geliştiriliyor. Sonra ölçümler yapılıp, Türkiye ile öteki Türk Topluluklarının arasına gen uçurumları konuluyor. Kimi Türkçüler de bu tuzağa balıklama atlıyor.
Genetik bir bilim dalıdır, ne diyebiliriz. Bilimlik araştırmalar sonucunda kişioğulları için yararlı sonuçlar da çıkar. Bununla birlikte bu bilimin etkin gücünün Türk Birliğinin önüne yol kesen olarak çıkarılmasına yol verilmemelidir. Türkçüler bu konuda da duyarlı, uyanık olmalıdırlar.
Türk Birliğinin önüne sürülen üçüncü engel ise Siyasi İslamcılığın etkileriyle üretilen, Türk İslam Ülküsü sapmasıdır. Bugün artık anlaşılmış olmalıdır ki din Türkleri birleştirmez, böler.. Din kişioğullarının iç evrenleriyle ilgili bir konudur.
Türk’ün İnancı ne olursa olsun Türk Türk’tür.
Bu konuda da uyanık olunmalıdır.
Duyarlı dengelerle dolu bu süreci iyi gören Türkler, yeniden yeryüzünün yönlendiricisi olacaklar Bilim Yolunda…
Bir kanadımız TÜRKLÜK BİLİNCİ, bir kanadımız BİLİM BİLİNCİ; işte bizi geleceğin Göklerinde yükseklere çıkaracak iki kanat ATA’nın YOLU…