Öylesine yoğun bir gündem yaşıyoruz ki, neredeyse ülkemize gelen 3 milyonun üzerindeki Suriyeli sığınmacıyı unuttuk. Bazı tatsız olaylar olmasa, ya da yolda dilenen bir Suriyeli görmesek, bu sığınmacıların bize ne gibi bir yük getirdiğini bile göremeyeceğiz.
Türkiye’ye sığınan ve biyometrik kimlik kartları verilerek kayıt altına alınan Suriyelilerin sayısının 2 milyon 969 bin olduğunu açıkladı. 1 milyon 376 bin 588’i kadın. İçişleri Bakanlığı’nın açıklamalarına göre, sığınmacıların 1 milyon 351 bini 18 yaşın altında bulunuyor.
Halen ülkemizde yaşayan Suriyeli aileler, ülkemizde 356 bin 337 çocuk daha doğurdu. Doğurganlıkta müthiş bir hızın olduğunu da böylecek görmüş oluyoruz. Bu hıza bakacak olursak, artık Suriye’den yeni göç almasak bile Türkiye’deki Suriyelilerin sayısının katlanarak artacağını söyleyebiliriz.
New York Üniversitesi öğretim üyesi Selçuk Y. Şirin’in Suriyeli sığınmacıların çocuklarıyla ilgili bir araştırmaya dayalı değerlendirmeler yaptı. Selçuk Y. Şirin bu değerlendirmelerin bir bölümünde özetle şu vurguyu yapıyor:
“Sığınmacıların çocukları ne yapıyor? İhtiyaçları nedir? Bu konulara gereken önemi vermiyoruz. Bu çocukların dörtte biri, ailelerinden en az bir kişiyi savaşta kaybetmiş. Üçte biri fiziki şiddete maruz kalmış. Genellikle travma yaşamış, depresyon sorunu olan bu çocuklardan lise çağında olanların yüzde 90‘ı okulda değil. Ortaokul çağında olanların Yüzde 70’i okulda değil. İlkokul çağında olanların yarıdan fazlası okulda değil. Çocuklar tamamen yabancı bir çevrede. Çoğu Türkçe bilmiyor. Açlık düzeyi altında bir yaşam sürüyor. Bu ülkeye kendi tercihleriyle gelmediler. Savaş şartları ve ailelerin tercihi onları buralara sürükledi. Bu çocuklara önümüzdeki üç dört yıllık sürede ulaşamazsak, terör, uyuşturucu ve suç örgütleri onlara ulaşacak. 18 yaşın altında, eğitimi ve mesleği olmayan 1 milyondan fazla gencin üzerine bir de Türkiye’de giderek artan işsizliği ekleyince tehlikenin ne kadar büyüdüğünü ve gelecekte nelere yol açabileceğini görmemek mümkün değil.”
Buraya kadar her şeyi anlıyoruz, belki çözüm yollarını arayıp bulacağız. Ancak daha tehlikelisi ile de karşı karşıya kalabiliriz. Şirin, son yıllarda adı çok duyulan terör örgütlerinin, Suriyelilerin göçüne benzer büyük göç olayları sonucu, sığınmacı topluluklar içinden kaynaklandığını anımsatıyor. Afganlıların Pakistan’a göçünün “Taliban” hareketini, Ortadoğu’daki göçün “IŞİD” hareketini yarattığına dikkat çekiyor.
Şu anda 1,5 milyon Suriyeli genç ortada ve ne iş yapacağı bile belli değil. Sürekli olarak da doğumla bunlara yenileri ekleniyor. İş kapısı zaten sınırlı olduğu için bu gençlerin terör örgütlerinin, uyuşturucu kaçakçılarının kucağına düşmeyeceğinin garantisi var mı?
Özetle, şimdiden önlem alınmadığı takdirde gelecekte Türkiye’yi çok daha sıkıntılı günler bekliyor. Ortada bir sığınmacı sorunu var ve bu sorunu bu şekilde atlatmamız da pek mümkün görünmüyor. Gelecek yıllar içinde ne gibi sıkıntılar yaşayabileceğimizi de şimdiden görmemiz gerekiyor.
AB ülkeleri neden sığınmacılara kapılarını kapattı? Neden Türkiye’yi bu konuda toplama kampı olarak görüyorlar? Zaman geçip, sorunlar büyüdükçe gerçekler de ortaya çıkıyor. Böylesine büyük bir göç dalgasının ne gibi depremlere neden olacağı görüldüğü için, Türkiye AB’nin emniyet kapısı olarak görülüyor.
Bir başka önemli nokta da şu:
Türkiye’nin her tarafına yayılan Suriyeli sığınmacıların toplumsal rahatsızlıklara neden olduklarını, çoğu yerde çatışmaların çıktığını, bazı yerlerde sığınmacıların başka noktalara gönderildiklerini de görmekteyiz. Çocuğu kucağında dilenmek zorunda kalan, aç ve sefil durumda ortalarda dolaşanlar da bir başka noktada sıkıntı kaynağı oluyor.
Suriyeli sığınmacılar konusunda önümüzdeki yıllar içinde tahmin dahi edilemeyecek çok büyük sıkıntıların baş göstereceği söyleniyor. Bu konuda ortaya çıkabilecek sorunların da sosyal yaşantımızda depremler yaratabileceği açıkça ortada.
İşimiz kolay değil. Temennimiz ve beklentimiz Suriye’de çatışmaların bitmesi, hayatın normale dönmesi ve aramızdaki sığınmacıların da gruplar halinde ülkelerine geri dönmesidir.