“SOYAĞACI”[1], “Emekli Kıdemli Albay Mak. Müh. Öznur YILMAZ”ın “Türk Toplumuna Ayna Tutan” romanlarından birinin adıdır. Eser şu ithafla başlamaktadır: “Bir yatılı yurtta 45 erkek çocuğunun istismar edilmesine ‘bir kereden bir şey olmaz’ diyen bütün şuursuzlara ithaf edilmiştir. Neslin nasıl bozulduğu ile ilgili bilinçlenmek ‘tek seferin çok sefer olduğunun’ farkına varılabilmesi için boğazımıza düğümlenen hadiselerin çoğu yok sayılarak yazılmıştır. Çünkü ‘Vatanı korumak çocukları korumakla başlar’ Gazi Mustafa Kemal Atatürk”
Roman “Welcome to Soyağacı”nın şemasıyla devam etmektedir:
“Ferman”la evli olan “Hanife”nin “Welcome to Missouri” ABD zırhlısından ismi bilinmeyen bir Amerika askeri ile tek gecelik ilişkisinin sonuçlarını anlatır. Ailenin birinci kuşağı 1946 yılı ile temsil edilmektedir. Bundan sonraki gelecek kuşakların “büyük dedesi” ismi bilinmeyen bu “Amerikan askeri” olacaktır. Eşi tarafından aldatılan “Ferman”dan herhangi bir çocuk dünyaya gelmeyecektir. Burada anlatılmak istenen ister kadının eşini isterse erkeğin eşini aldatmasının ilerleyen kuşaklarda nasıl korkunç sonuçlar doğuracağının ortaya çıkmasıdır. Romanda işlenen ana fikir “tek seferin çok sefer olduğu” ve bununla “toplumun en kutsal kurumu olan ailenin” nasıl bir girdabın içine sürüklenme “ihtimalinin”(!) (soyağacı-pedigri-akrabalık ilişkileri) korkunç sonuçlarının ortaya konulmasıdır.
Roman, biyolojik, psikolojik, sosyolojik ve patolojik bir ilişkiler ağının herhangi bir ailedeki soy ağacı ile “korkunç yüzleşmesi”ni anlatmaktadır. Hanife’nin Amerikan askeri ile tek gecelik eşini aldatmasından sonra ailenin 1968-1969 yılları arasında 2. kuşağı diyebileceğimiz Amerikalı babadan doğan “Şöhret” isimli kızlarının 68 kuşağından erkek arkadaşı “Murat”tan bir çocukları dünyaya gelmesidir. “Murat” dinî ibadetlerini aksatmayan bir devrimci ve Amerikan Emperyalizmine karşı 6. Filo’nun Türkiye'ye gelmesinde gençlik olaylarına karışan bir delikanlıdır. “Murat” ve “Şöhret”in öğrenci iken ilişkisinden dünyaya gelen bebekleri İranlı arkadaşlarına teslim edilmiştir. İranlı arkadaşları devrimci görünmelerine rağmen istihbarat teşkilatlarına çalışmaktadırlar. Olaylar sırasında “Murat” öldürülürken “Şöhret” onu korkakça terk eder.
“Murat” ve “Şöhret”in çocukları Meryem (Mary) bebekken kaçırılır ve Londra'da büyür. “Şöhret”in okul arkadaşı ve sevgilisi “Murat”ın öldürülmesinden sonra “Şöhret” “Kudret” isimli biri ile evlenmiştir. Şöhret ve Kudret’ten ise “Sadi” isimli şımarık bir çocuk dünyaya gelmiştir. Kaçırılmış ve Londra’da büyüyen Meryem'in başından bir evlilik geçmiştir. Meryem’in David isimli kişiden Adam (Adem) isimli bir çocuğu vardır. Yani “Adam”, “Şöhret”in torunu “Sadi”nin yeğenidir. Sadi ile Meryem (Mary) sosyal medyadan tanışır. “Sadi” sosyal medyadan küçük çocuklu kadınları kandıran bir pedofildir. Kadınlara düşkün ve pedofili (cinsel anlamda çocuk istismarcısı) olan “Sadi” Londra'da “Meryem”le kardeşi olduğunu bilmeden evlenir.
“Meryem” Londra'da “Sadi” Türkiye'de büyümüştür. Fakat “bir gecelik aldatmadan bir şey olmaz” diyen düşüncenin 1990'lardaki 3. kuşağı ensest (genetik, ahlaki, hukuki ve dini bakımdan evlenmeleri yasak olan yakın akraba konumundaki bireylerin cinsel ilişkide bulunmaları) bir evlilikle sonuçlanmıştır. 4. kuşak 2000'lerde bir pedofili olan dayısı tarafından istismar edilen masum ve korumasız “Adem”le devam edecektir. “Hanife” “Ferman” ve ismi bilinmeyen “Amerikalı asker” birinci kuşağı oluşturduktan sonra “Kudret” ve “Şöhret”ten devam eden “Soyağacı”nda hastanede bebeklerin karışması dâhil farklı ailelerde büyüyen çocuklar da romanda görülecektir. Bu romanda bir insan anne veya baba olsun kutsal değerlerini korumak için bir hassasiyet göstermezse meydana gelecek sonuçların gelecek kuşaklarda ensest ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Gayri Meşru İlişki (zina)
Arapça kökenli zina kelimesinin sözlük anlamı, “Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki” (TDK Sözlüğü) şeklindedir. Tüm dinler, ahlak öğretileri ve bilimsel gerçeklerin insan doğasına uygun görmediği zinayı günümüzde bazı insanlar kaçamak, çapkınlık, aldatma vb. kavramlarla hafifletmeye çalışmakta ve maalesef toplumda bunu farkına varmadan kabullenmektedir. Hâlbuki bunun adı kısaca “zina”dır. Türkiye dâhil olmak üzere dünyada aile kurumunun yıkılmasına neden olan toplum sosyolojisine aykırı bu patolojik (anormal) durumun bir an evvel dikkate alınması ve çözüm yolları üretilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de zina 27 Aralık 1997 tarihinde erkekler için, 13 Mart 1999 tarihinde kadınlar için suç olmaktan çıkmıştır. Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde 2004 tarih ve 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu'na zina fiili suç olarak alınmamıştır. Sadece çiftlerden biri şikâyetçi olursa boşanma nedenidir. Diğer taraftan İslam dünyasında bu kavramdan uzak durduğunu iddia eden bir kesimde zinanın tam ortasındadır. Hatta onlar cariye (köle kadın) kurumundan bahsetmektedir. Cariyelik ve kölelik, cahiliye toplumlarında yüzlerce hatta binlerce yıl öncesinin, insan haysiyeti ile bağdaşmayan son derece insanlık dışı, kadını ve erkeği istismar eden kurumlarıdır. Günümüzde hâlâ bunu meşrulaştırmak isteyen düşünceler ve uygulamalar bulunmaktadır. Bazı coğrafyalarda “Muta Nikâhı” adı altında “günlük, haftalık, aylık vd. süreli nikâhlar” da bunlardan biridir. [2]
Nur suresi 3. ayeti kerimede İslam dini net bir hüküm vermiştir: “Zina eden bir erkek, zina eden veya Allah'a ortak koşan kadından başkasıyla evlenmez. Zina eden bir kadınla da zina eden veya Allah'a ortak koşan bir erkekten başkası evlenmez. Zina edenlerle ve Allah'a ortak koşanlarla evlenmek müminlere haram kılınmıştır”. Bu ayet, bir rivayete göre Suffe ehli diye bilinen fakir erkek müminlerin Medine civarında zina yapan kadınlarla evlenmek istemeleri üzerine inmiştir (İsmail Yakıt Nûr Suresi 3. Ayet Açıklaması). Bu ayette “mü’minlere haram kılınmıştır” ifadesine dikkat edilmesini vurguladıktan sonra “Hucurat Suresi 14. Ayet”deki “Müslüman ve mü’min” farkını da hatırlatmak gerekiyor. Aksi halde bazı Müslümanlar bunalıma girebilecektir!
“Bedevîler «İman ettik» dediler. De ki: «Siz iman etmediniz amma, (bari) Müslüman olduk deyin. İman henüz sizin kalplerinize gir (ip yerleş) memişdir. Eğer Allaha ve peygamberine itaat ederseniz O, sizin amel (ve hareket) lerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah (mü'minleri) çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir»” (Hucurat/14. Ayet). (Her Müslüman iman sahibi olamaz, fakat her inanan Müslüman'dır. Çünkü iman inançtır, Müslümanlıksa inandığını sözle, hareketle belirtmedir- Abdulbaki Gölpınarlı Meali Hucurât Suresi 14. Ayet Açıklaması-).
Diğer taraftan Müslüman erkekler tarafından Nisa Suresi 3. ayet çok eşlilik ayeti olarak sunulmaktadır. Hâlbuki “Kur'an'da çok eşliliğin emredilmediğini, tavsiye edilmediğini ve hatta ruhsat da verilmediğini söylemek gerekir. Kur'an'ın indiği toplumda çok eşliliğin olması ve onun dönüştürücü ilk örnek olarak Kur'an metnine de girmiş olması emir, tavsiye veya ruhsat verildiği anlamına gelmemektedir. Tıpkı kölelik, cariyelik, içki veya zengin yoksul uçurumuna dair dönüştürücü hükümler getirmesi gibi, çok eşlilik ile ilgili olarak da tek eşe doğru gelişen bir seyir vardır ve yerleştirilmeye çalışılan kesinlikle budur. Üstelik çok eşliliğe ruhsat verildiği söylenen ayete girişte üç kez “yetimlerin malı” denmektedir dahası neden “verin” ve “yemeyin” denmektedir. Bunların çok eşlilikte ne alakası vardır?
O dönemde Arap toplumunda mevcut olan çok evlilikte Arap erkekleri yanlarındaki yetimlerin mallarını alıp Hanımlarını onlarla geçindirmeye kalkmışlardır. Ayet tam bu anda gelmiş “yetimlerin malını” “verin” “onların malını” kendi mallarınıza katarak yemeyin demektedir. Bundan mütevellit sorun yaşadıkları çok eşlilik problemine değiniliyor ve yetimlere böyle haksızlık yapmaktan korkuyorsanız onların malına el uzatmayın aldıklarınızı geri verin onlara kendi malınız gibi davranamazsınız denmektedir. Peki, bu durumda bu kadar çok kadını nasıl geçindireceğiz diye sorarsanız önce 4'e indirin sonra üçe sonra ikiye ve bire veya yanınızdaki esir kadınlardan “biri” ile evlenin. O zaman sıkıntıya girmezsiniz bu ilave yapıp durmaktan kaynaklanan haksızlıkların bir daha olmaması için size daha uygun denilmektedir. Bu ayette: Erkekler için çok eşliliğin yaygın olduğu bir topluma hitap edilmekte köleci bir topluma her fırsatta köleleri azat edin, zengin yoksul uçurumunun hat safhada olduğu bir topluma elinizdeki paraları “infak” edin denmektedir Başka bir tabirle tarihsel olandan evrensel olan tek bir eşliliğe geçmenin yerleştirilmesi ve yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır[3]
Nisa Suresi 3. ayette Arap toplumundaki sayısız evliliğe (poligami) karşı getirilen bu hükmün Nisa Suresi 129. ayetle bir evliliğe (monogami) net olarak indirildiği görülmektedir: “Ve ne kadar hırs da gösterseniz, kadınlar arasında adaletli olmaya asla güç yetiremezsiniz; öyleyse (birisine) büsbütün meylederek yönelip de onu (diğerini) askıda kalmış gibi (ne kocalı, ne kocasız bir hâlde) bırakmayın!”. Her ne hikmetse Müslüman erkekler bu ayeti görmemezliğe gelmektedir. Üstelik muamelatla (uygulama) ilgili ayetlerde müfessirler Kur’an hükümlerinin başka muamelat ayetleriyle değiştirildiği örneğini verseler de burada bu prensip unutulmaktadır. Kur’an Müslümanlara evrensel bir mesaj vermekte zamana göre hükümlerdeki yöntem, sebep ve sonuç ilişkilerini insan idrakine ve zihnin dünya ile kurduğu bağlantısallığa dikkat çekmektedir. Muamelatla ilgili örneklerde bahsi geçen ayetler Hz. Muhammed (Ona, Ashab-ı Güzin ve Ehl-i Beyt’ine selam olsun) hayatta iken sonra gelen önce gelen ayeti değiştirmiştir. Bu durum: Hicr Suresi 9. Ayette ifade edilen “Kur'ânı biz indirdik, biz. Onun koruyucuları da, şüphesiz ki, biziz” hükmüne de ters düşmemektedir. Çünkü Kur’an’da belirli bir süreçte kademeli olarak bir hükmün daha sonra gelen hükümlerle değiştirilmesi bulunmaktadır. Ayrıca Kur'an'ın (Allah tarafından) korunacağı vaat edilen hükümleri surelerin sadece lafz kalıbı olsaydı bazı ayetlerde kat-i ifadeler kullanıldığı halde istikbalin cemiyetlerini de nizamlayıcı mahiyetteki diğer bazı ayetlere zamanın şartlarına göre yorumlanabilecek ifadeler bahşedilir miydi?[4]
Hz. Peygamber’in (Ona, Ashab-ı Güzin ve Ehl-i Beyt’ine selam olsun) damadı Hz. Ali’nin (Ona selam olsun) Hz. Fatıma (Ona selam olsun) hayatta iken ikinci kez evlenme isteğine gösterdiği tepki “destansı bir sünnet” duruşudur. Misver İbni Mahreme’nin rivayet ettiği şu hadisten öğreniyoruz ki: “Peygamberin (Ona, Ashab-ı Güzin ve Ehl-i Beyt’ine selam olsun) minberde şöyle dediğini işittim: Hişam Oğulları kızlarını Ali İbni Ebu Talip ile evlendirmek için benden izin istediler. Ben onlara izin vermem, izin vermem, izin vermem! Ancak Ali İbni Ebu Talip benim kızımı boşadıktan sonra onların kızı ile evlenebilir. Çünkü Fatıma benim bir parçamdır. Onu üzen, beni de üzer, onu inciten beni de incitir![5]” “Buhari rivayetinde Hz. Peygamber’in (Ona, Ashab-ı Güzin ve Ehl-i Beyt’ine selam olsun) sadece Hz. Fâtıma değil diğer kızlarının üzerine evlenilmesine de müsaade etmediği anlaşılmaktadır”[6].
Burada İslam Peygamber’i(Ona, Ashab-ı Güzin ve Ehl-i Beyt’ine selam olsun) babalara, erkeklere; kızların ve kadınların onurlarının nasıl müdafaa edilmesi gerektiğini göstermiştir. Hz. Peygamberin (Ona, Ashab-ı Güzin ve Ehl-i Beyt’ine selam olsun) bu davranışı sadece Peygamber kızları için kabul etmek şeklinde anlaşılırsa onun ümmetine örnek olma ile “Adalet” vasfı dikkate alınmamış ve kaybolmuş olacaktır. Hâlbuki O “Sizden biri kendisi için istediği şeyi kardeşi için de istemedikçe kâmil mümin olamaz” buyurmaktadır.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....
_________________________________________________
[1] Öznur Yılmaz, Welcome 6. Filo, Soysuzlar İçin SOYAĞACI, Göl Kitap Yayıncılık, İstanbul, 2021.
[2] Geniş Bilgi İçin: TDV İslâm Ansiklopedisi, 2006, İstanbul, 32. cilt, s. 174-180.
[3] R. İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur’an (Nuzül Sırasına Göre Türkçe Meal-Tefsir), İnşa Yayınları, 2023, İstanbul, s. 865-866.
[4] Amiran Kurktan, Sosyolojik Açıdan Tasavvuf ve Laiklik, Kutsun Yayınevi, 1977, İstanbul, s. 196-197.
[5] Süleyman Ateş, İslam’a İtirazalar ve Kur’an-ı Kerim’den Cevaplar, Yeni Ufuklar Neşriyat, Ankara, 1966.,s. 396.
[6] Gencal Şenyayla, Hz. Ali’nin, Ebû Cehil’in Kızı İle Evlenme Teşebbüsü Hakkındaki Rivayetlerin Değerlendirilmesi, s. 111. İstem, 19/37 (2021): 103-124.