Bu hikaye bizim hikayemiz.
12 Eylül Askeri Müdahalesinin 40. yılını idrak ettik.
Askeri müdahale oluşsun diye binlerce gencin sağ sol çatıştırması ile birbirlerini öldürmesin den medet uman, ABD Başkanı Carter’ın bizim çocuklar YÖNETİME ELKOYDU diye dünyaya duyurduğu Carter’ın çocuklarının (!) yaptığı askeri müdahale!
Millete, devlete ihaneti anlatmak için başka söze hacet var mı?
Mamak Zindanlarında Bir Akıncı Tarihe Notlar adlı kitabımda bu konuları ve daha başka yaşanmışlıkları geniş olarak yazdım. Kitabımın ilaveli üçüncü baskısında okuyabilirsiniz.( Aktaş yayıncılıktan çıktı)
12 Eylül Askeri Harekatının çok farklı yönde değerlendirmesini yapmıştım. Bu makalem nereden bakarsanız bakın hüzünle okuyacağınız bir yazı olacak.
Mamak Askeri Ceza ve Tutukevinden tahliye olduktan sonra duyduğum her bir hikayede kahrolduğum yaşanmışlıkları vicdanlarınıza sunacağım.
Tutuklu ve tutuksuz yargılanan bazı arkadaşların hikayesi.
Tahliye edilmemden dört ay sonra Ali Çelik’in birlikte bir iş yapabilir miyiz diye daveti ile zor bir hal yol parası denkleştirip Ankara’ya gittiğimde gördüklerimin bir bölümünü “Ali Çelik’in çocuğuna sütü İsmet alıyor” diye sizlerle paylaşmıştım.
Ersönmez’in kaymakamlık görevinden atıldıktan sonra Sıhhiye semtinde avukatlık bürosu açtığını söylediler. Ersönmez’in bürosuna gittim, büroda birkaç sandalye eski bir masa zaten durumu anlatıyor olmasına rağmen kendisine sordum nasılsın?
Ersönmez, “görevden atıldıktan sonra babam Ankara’ya geldi. Bizi köye götürmek istiyordu. Ben size Ankara’da bakamam, köylü bir insanım, benim imkanlarım buna yetmez ama köye gelin elinizi sıcak sudan soğuk suya sokturmayacağım gelin köyde bizimle birlikte kalın teklifini kabul etmedik.” Aradan biraz zaman geçti kayınpederim geldi herhalde şöyle düşündü ki kızımı kaymakama verdim işsiz birine değil. Eşimi, çocuklarımla beraber aldı ve götürdü.
Ersönmez sadece işini değil EŞİNİ de kaybetmişti.
Aynı durumu Ali Çelik de yaşamıştı.
Ali’nin kayınpederi askeri mahkeme kararını televizyondan dinlerken kararı ömür boyu hapis şeklinde yanlış anlıyor ve hemen kızını götürmek için Ankara’ya geliyor bizim tahliye kararımız verilmiş ancak Mamak’tan gecenin geç saatinde bırakılmıştık. Ali evine gittiğinde bir de ne görsün, kayınpederi Ali’nin hanımını götürmeye gelmiş ve Ali’nin babası ile tartışma yaşamışlar. O gün kızını götürmüyor ama bir defa taş yerinden oynamış evlilik bozulmuş, Ali eşinden ayrılmıştır.
Mehmet Kara bizlerle çok yakından ilgileniyordu, elinden geldiğince de yanımızda duruyordu. Allah kendisinden razı olsun.
Benimle paylaştığı hikayeye gelecek olursak; Mamak’ta 1 Nolu Askeri Mahkemede görülmekte olan Akıncılar davasını izlemeye hanımımla birlikte gitmiştik. Mahkeme bitti Mamak kışlası önünde eşimle minübüs beklediğimiz sırada durakta biraz da durak dışında bekleyen bir hanımı eşim bana gösterek “Bu hanımı Akıncılar davası mahkemesinde gördüm, tutuklu arkadaşlardan birisinin eşi galiba.” dedi. Durakta bekleyip, gelen araçlara binmeyen hanımın yanına yaklaştık hanımım kendisine “siz tutuklu arkadaşlardan birinin eşisiniz galiba” dedi, evet cevabını alınca eşim tekrar neden minibüslere binmiyorsun diye sordu, cevap vermemesinden evine yaya olarak dönmek zorunda olduğu için herkesin gitmesini beklediğini anladık. Bunun üzerine hanıma “kardeşimizle birlikte gidelim.” dedim gelen minibüse bindik ve evine kadar gittik. Benim hanım mutfağa girince dolabı açmış bir de ne görsün aylardan ramazan ayı dolapta yarım kadar bayat ekmek, birkaç kuru zeytin ve biraz peynir.
Hanım gördüğü manzara karşısında ağlamamak için kendisini zor tutmuş. Dışarı çıktık hemen bir markete gittik, bazı ihtiyaçları imkanımız ölçüsünde alıp eve bıraktık.
Kurucuları arasında bulunduğum Server Vakfı’nda Tevfik Rıza Çavuş’un vefatı dolayısı ile bir toplantı yapılmıştı o toplantıya o sırada TBMM Başkanı olan Bülent Arınç da gelmiş bir konuşma yapmıştı. Orada ben de bir konuşma yaptım, daha sonra hatırladığım kadarıyla Bayındırlık Bakanlığında çalışan Mahmut isimli arkadaş katılımcılara bir hikaye anlattı: Akıncılar davasında tutuklu olan …. kardeşimiz eşi ve üç çocuğu ile Ankara’da yaşıyordu durumunu öğrenmiştik. Eşimi ve çocuklarımı topladım en büyük kızım ilkokul üçüncü sınıfta idi. Onlara….arkadaşım Mamak’ta tutuklu, çocuklarına bakan kimse yok rızanız olursa maaşımın bir bölümü ile onların market ve pazar masraflarını karşılamak istiyorum sizler de tamam derseniz dedim, ailem hepsi birden memnun oldular tamam dediler.
Büyük kızım ilkokul üçüncü sınıfa gidiyordu ayakkabısının altı yırtılmıştı, o yıl Ankara’ya çok kar yağdı, çocuğum okuldan geldiğinde ayakkabısına kar girdiği için ayakları donuyordu ellerimle ayaklarını ovuşturur ısıtır ve ayaklarını öperdim kızım yavrum ayaklarım üşüyor demezdi benim de iki hanenin mutfağına gücüm yetmiyor, çocuğa da ayakkabı alamıyordum.
Bu ve buna benzer çokça hikaye var. Ancak kimi arkadaşımız anlatmıyor. Kimi arkadaşımız anlatmanın faydasına inanmıyor.
Kimi işlerinden atıldı, kimisi sürüldü, kimisi itilip kakıldı, pek çok arkadaşımız hissesine düşeni aldı.
Akıncılar Genel Başkanlığı yapmış Mehmet Tellioğlu’nun hikayesine bakar mısınız yedi yıl Ankara’da kaçak yaşamak zorunda kalıyor zaman geliyor çöp konteynerlarının yanında kamufle oluyor zaman geliyor tanımadığı bir evin zilini çalıp sabaha kadar misafir eder misiniz diyor. Yazması, konuşması kolay ancak bir de yaşayana sormalı.
Bu ve buna benzer durumda olan arkadaşlarımızın bazılarının hayatı tamamen değişmiştir.
Bazı arkadaşlarımız mevcut duruma adapte olmuşlardır.
Bu arada bazıları da sanki bu sıkıntıları yaşamış rolünü çok başarılı bir şekilde oynamış, sürdürmüşler ve nemalanmışlar. İstedikleri sonucu elde etmişlerdir. Bunlar yazımız konusu olmadıkları gibi konu edilmeyi dahi hak etmemekteler.
Peki neden temas ettim?
Bilmeyenlerden falan arkadaşa filan arkadaşa sahip çıkıldı diye düşüneniz olabileceği için. Eee bundan sonrası meraklılarının konusu olsun.
Bana sıkça sorulan bir soruya çok net cevap vereceğim.
Mamak Askeri Mahkemelerinde yargılandığımız ve tutuklu olduğumuz süre içinde içerde yatan arkadaşlarımızın bazılarına Erbakan’ın emri ile çok cüz-i de olsa maddi destek ve avukat desteği sağlamıştır.
Bunun dışında arkadaşlarımızın işten atılanları ve cezaevi’nden tahliye edilen süreç ve siyasi hayat içinde maalesef ne merhum Erbakan ve ne de halen devlet başkanımız Sayın Erdoğan’ın sahip çıkıp çıkmadıkları sorgulanmaktadır. Birkaç arkadaşımızın kişisel mücadeleleri sonucu bürokrasi ve siyasette bir yerlere gelmesi dışında.
Daha önce ifade ettiğim gibi Merhum Erbakan’a Akıncılarla helalleşmesini teklif etmiştim kendisi ise ne münasebetle ne için böyle bir şey teklif etiğimi sorunca gerekçelerimi söyledim bunun üzerine “arkadaşları bir yerde toplayalım helalleşelim” dedi fakat ömrü yetmedi Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.
Netice itibarıyla;
Akıncılar kol kırılır yen içinde kalır demiş, sineye çekmiş ve eğilip bükülmeye tenezzül etmemişlerdir.
Hani meşhur “eski mücahitler müteahhit oldu” sözü var ya işte o söz birkaç istisna dışında, Akıncıları anlatmamaktadır.
12 Eylül 1980 Askeri müdahalesi sonuç olarak, bazılarımızın hayatlarını tamamen, bazılarımızın kısmen çalınması sonucunu doğurmuştur.
Maalesef şimdilerde bir takım yerlere gelenler pozisyon elde edenler bir defa olsun dönüp kimlerin omuzları üzerine basarak yükseldiklerini görmek istememişlerdir.
Ve başarı iddialarının altındaki hikayeyi kendilerinin hikayeleri sanmışlardır.
Her ne ise, olanda hayır vardır.
Kim bilir belki bizler için böylesi daha hayırlı olmuştur.
Vesselam.