Çok eski çağlardan beri bilinen inflamasyon (enflamasyon) yangı veya 'iltihaplanma'; vücudumuzda herhangi bir şekilde meydana gelen tahrişe, ezilmeye, doku yaralanmasına, bakteriler veya virüsler gibi hastalık yapıcı bulaşıcı organizmalara veya yabancı maddelere (antijenlere) karşı 'tüm vücudumuzun korunması amacıyla' hasarlı bölgenin izole edilmesi, iyileştirilmesi ve ortaya çıkacak enkazın temizlenmesi için bağışıklık sistemimizin verdiği normal bir reaksiyondur.
Yaşadığımız yoğun stres, aşırı üzüntü, sürekli korku gibi nedenlerle ortaya çıkan semptomlar veya vücudumuzun herhangi bir yerine darbe aldığımızda, bileğimiz burkulduğunda, elimiz yandığında, bir yerimiz kesildiğinde veya herhangi bir yerimize bir cisim battığında hissettiğimiz ağrı, sıcaklık, kızarma, şişme ve iltihaplanma gibi göstergeler (akut inflamasyon belirtileri) vücudumuzun başlattığı inflamasyon sürecinin göstergeleridir.
Yani bağışıklık sistemi kontrolü altında gerçekleşen inflamasyon gayet doğal hissedilebilir, iyileştirici ve hayat kurtarıcıdır. Ancak inflamasyon süreklilik kazandığında yani kronikleştiğinde son derece tehlikelidir ve pek çok soruna yol açabilir. Aşırı kilo dahil dejeneratif ya da kronik denilen tüm hastalıklarda ki en etken faktörlerden birisidir ve daha pek çok hastalığın patolojik temelini oluşturmaktadır.
“Kronik inflamasyonun en kötü tarafı, bazen hiçbir belirti göstermeden sinsi bir şekilde (beslenme ve yaşam tarzımıza göre) aylarca hatta yıllarca vücudumuza zarar veren bir süreç olarak devam etmesidir.”
Bugün artık biliyoruz ki “kronik inflamasyon vücudun içerisinde gelişen ve bağışıklık sisteminin söndürmeye çalıştığı büyük bir yangın” gibidir. Bu yangını söndürmeye uğraşan bağışıklık sistemi zaman içerisinde hem güç hem malzeme kaybettiğinden, vücudumuzun savunması zayıflayarak tüm hastalıklara karşı açık hale gelir.
Günümüz de hastalıkların bu kadar hızla çoğalması ve çeşitlenmesinin en önemli sebeplerinden birisi de diğer faktörlerin yanında "kronik inflamasyon nedeniyle bağışıklık sisteminin sürekli zayıflaması"dır.
Kronik inflamasyona neden olan biyokimyasal süreçler henüz tam olarak anlaşılmamış olsa da bilinen en önemli nedenleri; proinflamatuar (inflamasyona sebep olabilecek nitelikte) beslenme tarzı, çevresel faktörler (özellikle toksinler), yaşam tarzı tercihlerimiz, hormonal etkenler ve yoğun stres veya aşırı üzüntü gibi birçok faktöre bağlı olarak bağışıklık sistemimizin ani çöküşü ya da zayıflamasıdır.
Birçok bilim insanına göre modern beslenme ve hayat tarzı kronik inflamasyonu tetikleyen en önemli faktörlerden birisidir. Çünkü “modern hayat tarzı gereği kullandığımız pek çok araç gereç ile günlük öğünlerde yediğimiz, içtiğimiz pek çok şey proinflamatuar etkiye sahiptir.”
Karbonhidrat ya da protein ağırlıklı tatlı veya tuzlu rafine edilmiş tüm fabrikasyon ürünler ve abur cubur atıştırmalıkların tamamı “proinflamatuar kimyasallar açısından zengin, inflamasyonu önlemeye ve kontrol etmeye yardımcı olacak mikro gıdalar açısından yetersiz yiyeceklerdir.”
Bağışıklık sistemi düzgün çalışan sağlıklı bir vücutta, yeterli miktarda antioksidan rezervleri bulunduğu için inflamasyon sürekli kontrol altında tutularak yayılmasına izin verilmez. Vücudumuzun herhangi bir yerinde inflamasyon başladığı anda antioksidanlarla dengelenip bağışıklık sistemimiz tarafından doğal sürecinde yok edilir.
Ancak antioksidan (mikro gıdaların pek çoğu) rezervlerinin yetersizliği veya bağışıklık sistemimiz herhangi bir nedenle çökmesi yahut zayıflaması sonucunda, lenf hücrelerimizin kimyasal silahlarının bazıları da kronik inflamasyonu tetikleyecek hale gelebilir.
Hafta sonunun yeni umutlar için fırsat olması dileğiyle…
(Devam edecek)
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....