Geride bıraktığımız haftanın gündemini Kanal İstanbul, Başkentteki TOGO kuleleri ve Asgari Ücret Komisyonu’nun hayal kırıklığı yaratan kararına ilişkin tartışmalar ile yerli otomobilin tanıtımının gölgesinde kalan Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 100. yıldönümü kutlamaları oluşturuyordu.
Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişinin 100. yıl dönümü kutlamaları tek kelimeyle muhteşemdi. Siyasi parti temsilcileri ve yerel yöneticiler ile sivil toplum kuruluşlarının öncülük ettiği kutlamalarda ilk tören, Ata’nın kente geldiğinde karşılandığı Keklikpınarı’nda düzenlendi.
Ardından Seymenler Kortej Yürüyüşü yaptı. Sarı Zeybek gösterisi yol boyu büyük ilgi gördü. Kara Harp Okulu Komutanlığı ile Anıtkabir arasında düzenlenen 'Atatürk Garnizon Koşusu'na garnizondaki subay ve astsubayların yanı sıra Kara Harp Okulu öğrencileri de katıldı.
Gölbaşı ilçesinde ise, seymen kıyafeti giymiş 2 bin 500 lise öğrencisi Ankara Halk Oyunlarını sergiledi. Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası’nın havaalanı, tren garı ve AŞTİ’den kente giriş yapanları konser vererek karşıladığı etkinlikler, Manga grubunun konseriyle sona erdi.
100. YIL DÖNÜMÜ KUTLAMALARI
100. yıl dönümü kutlamalarının ilki, 19 Mayıs 2019’da, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya ilk adımını atması nedeniyle Samsun’da yapılmıştı.
Daha sonra, 22 Haziran’da Amasya’da (Amasya Tamimi’nin yayınlanması), 23 Temmuz’da Erzurum’da (Erzurum Kongresinin toplanması), 4 Eylül’de Sivas’ta (Sivas Kongresi’nin toplanması) 100’üncü yıl kutlamaları düzenlenmişti.
Atatürk’ün 27 Aralık’ta Ankara’ya gelişi de kutlanması gereken 100. yıl dönümlerinden biriydi. Bunu 23 Nisan 2020 tarihinde, TBMM’nin kuruluşunun 100. yıldönümünü izleyecek. 1921 ve 1922’de de 100. yıldönümü kutlamaları olacak. Önemli bir kutlama da 29 Ekim 2023’de Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümünde yapılacak.
Bazı devlet büyüklerimiz eskiden ‘kulağım ağrıyordu’, ‘falan yerimden operasyon geçirdim’ diye milli törenleri es geçiyordu. Şimdi ise, görkemli tanıtım ve açılış törenlerinin milli günlere rastlatılma modası başladı. Gebze’deki yerli otomobili tanıtım töreninin, büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişinin 100’üncü yıl dönümü olan 27 Aralık’a rastlatılmasına çok içerlediğim için, öncelikle Başkent’teki kutlamalara dikkat çekmek istedim.
LİBYA’YA ASKER GÖNDERME TEZKERESİ
Hem haftaya hem de yeni yıla önemli gündem maddeleriyle girdik.
Türkiye Büyük Millet Meclisi her yıl olduğu gibi, Bütçe Yasasını kabul ettikten sonra Yılbaşı Tatili’ne çıktı. Alınan karara göre milletvekilleri 7 Ocak Salı gününe kadar tatil yapılacaktı.
Ancak, öngörülmeyen bazı gelişmeler bu takvimi değiştiriyordu. Görünürdeki 2 neden şöyle dile getiriliyordu:
- Türkiye’den 'asker gönderin’ talebinde bulunan Libya’nın Ulusal Uzlaşı Hükümeti’nin, muhalif general Hafter güçlerinin başkent Trablus’u ele geçirmeleri sonucu düşürülmesi ihtimalinin belirmesi.
- Bazı Ortadoğu, Afrika ve Avrupa ülkeleriyle birlikte Libya’daki General Hafter güçlerine destek veren Rusya Devlet Başkanı Putin’in, (Azerbaycan gazını batı ülkelerine ulaştıracak boru hattının Avrupa bağlantısı nedeniyle düzenlenecek törene katılmak üzere) 8 Ocak’ta Türkiye’ye gelecek olması.
Bunlar ve bunlara ek olarak (bilmediğimiz) daha başka nedenlerle, Libya’ya asker gönderme tezkeresinin TBMM’de görüşülme tarihi 8-9 Ocak’tan daha öne, yeni yılın ilk günlerine çekiliyordu. Tezkere Pazartesi günü (yeni yıla girilmeden) TBMM Başkanlığı’na sunuldu ve Meclis 2 Ocak 2020 Perşembe günü olağanüstü toplantıya çağrıldı.
Aynı gün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu CHP ve İyi Parti liderlerini ziyaret ederek bilgi veriyordu. CHP görüşünü değiştirmemişti. Red gerekçesi, Çavuşoğlu’nun ziyaretinden sonra, ‘Libya’daki sorunun çözülmesinde askeri güce değil diplomasiye ağırlık verilmesi, dış politikanın lider ve aile çevresi düzeyinde değil ilgili kurumlar aracılığıyla yürütülmesi, Libya ile ilişkilerde İhvan’ın rolü şüphesi ve özel kuvvetler ile farklı unsurlardan oluşan güçlerin Libya’ya gönderileceği iddiaları’ olarak açıklanıyordu.
İyi Parti ise, ‘konuyu parti organlarında değerlendirip tutumumuzu belirleyeceğiz’ diyordu.
Ardından aynı gün, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İyi Parti lideri Meral Akşener ve Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nu ayrı ayrı ziyaret ediyordu.
Bu arada, liderler düzeyinde olmasa da, muhalefet çevrelerinde, (AKP ve MHP’den en az 45 milletvekilinin muhalefetle birlikte hayır oyu vermeleri sonucu) bu tezkerenin de 1 Mart Tezkeresi gibi reddedileceği beklentisi oluşmuştu. Ancak, bu beklenti ‘ham hayal’ olmaktan öteye geçmeyecekti.
MEMUR MAAŞI VE ASGARİ ÜCRETTE ‘KURGU’LANAN DÜZEN
Gelelim, sendikaların ve emekçilerin, asgari ücretin (bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyeti olan) net 2 bin 578 Liraya yükseltilmesini beklerken, 2 bin 324 TL olarak açıklanması üzerine yaşadıkları hayal kırıklığına. Bu aslında bilerek lades olmaktan başka bir şey değildi.
Bir örnekle açıklayayım;
MESS ile Türk Metal Sendikası arasında Ekim ayında başlayan Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamayınca arabulucu aşamasına geçildi.
Görüşmeler sürerken sendika üyesi 130 bine yakın işçinin vardiya aralarında eylemler yapması, 19 Ocak'ta da Bursa'da büyük bir miting düzenlenmesi kararı alındı.
Demem o ki, özel sektörde çalışanların üyesi oldukları sendikaların, grev hakkı ve çeşitli eylemlerle Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri sırasında işvereni etkileme imkanı var. Karşılığında işverenin lokavt hakkı ve hükümetin grev erteleme yetkisi bulunsa da, emeğin gücü küçümsenemez.
Peki, kamu görevlilerinin (memurların) maaşlarının belirlendiği Toplu Sözleşme Görüşmelerini yapan kurul ile Asgari Ücret Komisyonu’nun yapısı ve işleyişi öyle mi? Bu iki kurulda da ipin ucu idarenin (Saray’ın) elinde. Yani, bu kurulların oluşumu da, işleyişi de birer ‘kurgu’… Görüşmelere katılan sendika temsilci ve yöneticilerinin sözü geçmiyor, herhangi bir yaptırım yetkileri de yok.
O halde sendika yöneticilerinin toplantılar öncesi ve görüşmeler sürerken efelenmeleri, yüksek perdeden konuşmaları neyin nesi? Bence işin bu yanı da bir ‘kurgu’. Sistem iktidar ve sermaye ikilisinin işbirliğiyle kurulmuş, sendikacılar kanıksamış, devran böyle sürüp gidiyor.
Yeni yıldan umudum ve beklentim; bu devranın değişmesi, kandırmacaların bitmesi ve emeğin gücünü harekete geçirmeleri için profesyonel sendikacıların sıcak koltuklarında ‘dikenler’ yeşermesidir.
AKILLI ŞEHİRLER
Asgari ücretlinin, sendikasız işçinin, memurun, emeklinin, dar gelirlinin elini-kolunu bağlayan bu sistemde şimdi de, AKP’nin elinden kayan belediyeleri kalıcı olarak zaptı rapt altına alma hazırlığı yapılıyor.
Bunun yollarından birisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan “Ulusal Akıllı Kentler Stratejisi ve Eylem Planı (2020-2023)” genelgesi. Genelge, belediyelerin ‘Yerel Akıllı Şehirler Kurulu’ tarafından yönetilmesini öngörüyor. Buna göre,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülecek Eylem Planı doğrultusunda, şeyirler, ‘İnsan müdahalesine gerek duyulmadan şehrin, veri ve uzmanlığa dayalı olarak gelecek öngörüleriyle kendi kendini yönetecek.’ Yani bir nevi yapay zekâ ile şehrin yönetilmesi modeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘Kanal İstanbul’u yapacağız, iki akıllı şehir kuracağız’ demesinin alt yapısı da bu yeni model olsa gerek.
Peki, bu genelge hayata geçirilirse ‘halkın iradesi yok sayılmayacak mı, seçilmiş Belediye Başkanları devre dışı bırakılmış olmayacak mı?’ İşte bu konuda asıl gümbürtü yeni yılda kopacak. Araya, (büyük çoğunluğun karşı çıktığı) Kanal İstanbul tartışmaları ile (önemli ölçüde kabul ve destek gören) yerli otomobil övünmeleri girince genelge şimdilik arka planda kaldı.
***
Yazımı, yeni yıldan beklentilerimi aktararak sonlandırmak istiyorum.
Elbette ki insan oğlunda umut tükenmez. Yeni yılda ülkemiz ve dünya için her şey çok güzel olsun istiyorum. Mütevazi dileğimi ise, ‘En azından 2020 yılı 2019’dan daha kötü geçmesin’ diye özetliyorum.
Yeni yılınızı kutluyor, her şeyin gönlünüzce olmasını diliyorum.
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com