Milletvekilliği düşürülen CHP’li Enis Berberoğlu’ndan sonra HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu da Türkiye Büyük Meclisine döndü.
Berberoğlu hakkındaki yargı kararının hatalı olduğunu Anayasa Mahkemesi ortaya koydu, ancak yerel Mahkeme de TBMM Başkanlığı da Yüce Mahkeme’nin bu kararını dikkate almadı. Anayasa Mahkemesi aynı konuda ikinci kez karar alınca Meclis Başkanlığı bunu görmezden gelemedi ve Enis Berberoğlu’na milletvekilliği iade edildi.
Berberoğlu sürecinden ders çıkarmayan TBMM Başkanlığı, aynı hatayı Ömer Faruk Gergerlioğlu olayında da tekrarladı. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra işi uzatmadan Gergerlioğlu’nun milletvekili olarak Meclise dönmesini sağladı.
Bu gelişmeleri hatırlattıktan sonra bir konuya dikkat çekmek istiyorum: Bir gazeteci olarak, 46 yıllık meslek hayatımın 35 yılı aşkın bölümü Parlamento Muhabirliğinde geçti.
70’li yıllarda çift meclisi (yani Cumhuriyet Senatosunu ve Millet Meclisi’ni) izledim. 1982 Anayasası ile Cumhuriyet Senatosu kapatıldıktan sonra 1980’li, 90’lı, 2 binli yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çalışmalarını takip ettim.
Nice Meclis Başkanlarının icraatlarına tanık oldum. Protokolde Başbakanın, (yani Genel Başkanının) önünde yürümesi gerekirken bundan rahatsız olan başkanlar, liderinin ya da lider eşinin valizini taşıyan bakanlar gördüm.
Benim izlenimime göre, Meclis ve Senato Başkanlarından Ferruh Bozbeyli, Cahit Karakaş, Sırrı Atalay (Senato Başkanı), Necmettin Karaduman, Hüsamettin Cindoruk ve Bülent Arınç, o makamı dolduran ve arkasında iz bırakan siyasetçilerdi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin diğer başkanları da elbet, (liderinin ve partisinin tavırlarını gözeterek) ellerinden geldiğince çeşitli hizmetler yaptı.
Ancak, bugünkü kadar ‘ürkek’, ‘kendi insiyatifini kullanarak karar almaktan aciz’ ve ‘gözünü liderinin iki dudağının arasından çıkacak ifadelerden ayırmayan’ bir yönetim olmadı.
Sözün özü şu ki; Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemiyle TBMM zaten işlevsiz hale getirilmişti, yönetiminin teşkil tarzı da buna tüy dikti.
SP’DE ASİLTÜRK DALGALANMASI
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, önümüzdeki normal ya da erken seçimi kaybetmemek için çeşitli çalışmalar yapıyor.
Bu çalışmalardan biri de Oğuzhan Asiltürk aracılığıyla Saadet Partisi’ni Millet İttifakından kopartıp Cumhur İttifakı saflarına katmak.
Oğuzhan Asiltürk bu konuda ne kadar mahir olduğunu 1973-74 yıllarında CHP-MSP Koalsyonunu kurmadaki başarısıyla göstermiş bir isim.
O koalisyonun görüşmelerini Milli Selamet Partisi (MSP) adına Oğuzhan Asiltürk, CHP adına ise Deniz Baykal yürütüyordu.
Bu arada, Asiltürk’ün bacanağı olan sol görüşlü (Milliyet Gazetesi muhabiri) gazeteci abimiz merhum Aytekin Yıldız da, görüşmelerde çıkan pürüzlerin ortadan kaldırılmasıyla ilgili olarak iki taraf arasında mesajlar götürüp getiriyordu.
Meclisten güven oyu alan CHP – MSP Koalisyon Hükümeti’nde Oğuzhan Asiltürk İçişleri Bakanlığı’na getirildi, Aytekin Yıldız da Anadolu Ajansı Genel Müdürü oldu.
ASİLTÜRK ZİHNİYETİ HİÇ DEĞİŞMEDİ
Günümüzde, kendisini ziyaret eden AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, ‘İstanbul Sözleşmesinin iptalini’ isteyen ve bu isteği yerine getirilen Asiltürk, CHP-MSP Koalisyon Hükümeti işbaşındayken ‘heykel skandalı’na imza atmıştı.
Meslektaşım İsmail Saymaz bu zihniyeti, “Milli Görüş lideri Oğuzhan Asiltürk, 1974’te ‘Güzel İstanbul’ adlı kadın heykeline savaş açtı. 1994’te Bizans’a karşı ‘İstanbul surlarını yıkalım’ dedi. Şimdi de İstanbul Sözleşmesi kalksın diye Saadet’i Cumhur’a katmaya çabalıyor’ diye özetliyor.
Bunlardan sadece ‘heykel skandalı’nı, bilenlere hatırlatmak, bilmeyenlere ise aktarmak istiyorum:
Cumhuriyetin 50. Kuruluş Yıldönümünde, heykeltıraş Gürdal Duyar’ın yaptığı, İstanbul’un doğal güzelliğini çıplak kadın bedeniyle tasvir eden ‘Güzel İstanbul’ heykeli 10 Mart 1974’te Karaköy Meydanı’na yerleştirildi.
MSP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, ‘Utanç Heykeli’ tanımlamasını kullanırken, Asiltürk’ün başında bulunduğu İçişleri Bakanlığı da, ‘Türk anası hayasızca teşhir ediliyor’ diye açıklama yapıldı.
Tartışmalar sürerken CHP, koalisyon bozulmasın diye sessiz kaldı ve heykel 8 gün sonra kaldırıldı.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığının ‘müstehcen mi değil mi?’ soruşturması açtığı heykel, Başbakan Ecevit’in müdahalesiyle belediye şantiyesinden alınarak Yıldız Parkı’na yerleştirildi ve halen de orada duruyor.
O gün heykele karşı çıkanlar ile günümüzde sanata tükürenler ve İstanbul Sözleşmesinin iptalini gerçekleştirenler aynı yolda birlikte yürüyorlar.
Asıl Türk’ü savunanlar ise Asiltürk zihniyetine destek veriyorlar!
---
İYİ HAFTALAR – İYİ BAYRAMLAR
remzidilan_48@hotmail.com