Geçen yıl ‘Eylül’ün getirdikleri ve götürdükleri’ başlığını taşıyan yazıma şöyle başlamıştım:
‘Ayın ilk gününde av yasağı sona erdi, balıkçılar ‘vira bismillah’ dedi. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz 8 bin 333 kilometre kıyı şeridine sahip. Buna karşın Türkiye, büyük çaptaki su ürünleri potansiyelini yeterince değerlendiremiyor…..’
Bu yıl ise Eylül ayına, (su ürünlerini geri plana iterek), ‘Türkiye’nin Deniz Yetki Alanları’ndaki yer altı kaynaklarını araştırıp gün yüzüne çıkarma mücadelesini ve bu konuda başlatılan uluslar arası kavgaları konuşarak girdik.
Karadeniz’de 320 milyar metreküp doğalgaz yatağı bulunduğu müjdesi verilirken, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “Bu sayede dış ticaret açığımızı kapatacak, hatta dış ticaret fazlası vereceğiz’ açıklaması ‘temelsiz’ olarak değerlendirilmişti. Ancak bu açıklama bir iddianın ortaya atılmasına da kaynaklık etti. Sosyal medyada paylaşılan bazı mesajlara göre, güya Karadeniz’de keşfedilen doğalgazın kapasitesi aslında 1 Trilyon metreküpmüş, bu bilgi gizleniyormuş, Türkiye bu kapasiteyi 645 milyar dolara Çin’e ya da Çin şirketlerine satmışmış. Bu sayede dış ticaret fazlası verilecekmiş…
DOĞU AKDENİZ KAYNIYOR
Karadeniz’de doğalgaz yatağı bulunması Türk insanını sevindirirken, Doğu Akdeniz’de, Yunanistan ve işbirlikçisi devletlerin yarattığı gerilim ise üzüyor ve endişelendiriyor.
Ancak Yunanistan’ın, Türkiye’nin Deniz Yetki Alanlarını ihlal eden ‘Münhasır Ekonomik Bölge’ anlaşmaları yapması da, zaman zaman temcit pilavı gibi ortaya sürdüğü ‘kıyılarda 6 mil olan karasuları sınırını (kıta sahanlığını) 12 mile çıkarma’ açıklamaları da, (atı olmayan Napolyon rolüne soyunan Makron’un) Fransa’nın uçak gemisini Doğu Akdeniz’e göndermesi de, Suriye’nin kuzeyinde Kürt Özerk Bölgesi kurmaya çalışan ABD’nin Kıbrıs Rum Yönetimine 33 yıldır uyguladığı silah ambargosunu (Rusya ile lojistik işbirliğine son vermesi koşuluyla) kaldırması da Türk Halkının gözünü korkutamaz.
Buna karşın, jeopolitik önemi artan Doğu Akdeniz’de varlık gösterebilmek için;
*Suriye ve Mısır ile diplomatik ilişki kurmamakta ısrar edilmesi,
*Yeni gelişmeler nedeniyle, Kıbrıs’ta iki toplum lideri arasında sürüp tıkanan federasyon görüşmelerine son verilip, bundan böyle 2 ayrı devlet gerçeğinin benimsenmesinde çekingen davranılması,
*Mesleğine yıllarını vermiş diplomatların tasfiye edilip diplomasinin zayıflatılması,
*Muhalefetin düşmanlaştırılıp yedi düvelle mücadeleye ortak edilmemesi
ise hepimizi üzer. Üzüyor da…
TBMM’NİN CASUS BELLİ KARAR!
Yunanistan’ın kıta sahanlığını 12 mile çıkarmasını ‘savaş sebebi’ (casus belli) sayan TBMM kararına gelince…
TBMM’nin 8 Haziran 1995 tarihindeki birleşiminde alkışlarla kabul ettiği Casus belli metninin öyküsü şöyle:
Haziran 1995 tarihli birleşimde DYP ANAP, CHP, RP ve DSP Grup Başkanvekillerinin ortak imzasıyla Meclis Başkanlığı’na bir bildiri sunuldu. Birleşimi yöneten TBMM Başkanvekili Kamer Genç bildiriyi okur okumaz, Genel Kurul salonundan alkışlar yükseldi. Bu arada, bazı milletvekilleri oylama yapılmasını istedi. Kamer Genç, buna gerek olmadığını, ‘bu bildirinin Meclis’in ortak duygu ve düşüncelerini yansıttığını’ söyledi ve oylama yaptırmadı.
Ancak bildirinin ilginç yanı, Yunanistan’ın Ege’de karasularını (kıta sahanlığı) 6 milin üzerine çıkarması halinde hükümete, askeri tedbirler dahil her türlü yetkiyi vermesiydi. Başka bir deyişle, TBMM hükümete gerekirse Yunanistan’a karşı savaş açma yetkisi veriyordu ama bunun hukuki hiçbir zemini yoktu. Çünkü bildiri oylanıp TBMM Kararı haline getirilmemişti.
ADLİ TATİL VE ÇOKLU BARO
Saray’da gerçekleştirilen yeni Adli Yıl açılış toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, terör örgütleriyle ilişkisi olan avukatların meslekten çıkarılması gerektiğini söylemesi baro tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
Peki, yoğun tartışmalara ve eylemlere neden olan çoklu baro yasasını çıkarmakla AKP iktidarı amacına ulaşabildi mi?
Yasa yürürlüğe girince, üye sayısı 5 binin üzerinde olan İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya barolarında hareket başladı. Yasaya göre, bir araya gelecek 2 bin avukat mevcut barodan istifa edip yeni baro kurabiliyor. Bugüne kadar gözlenen şu ki, ne İstanbul’da ne de Antalya’da, yeni baro kurmak isteyenler 2 bin sayısına ulaşamadı. (İstanbul’da 1170, Antalya’da 314 avukat bir araya gelebildi) Ankara ve İzmir’de de arayışlar sürüyor. Böylece, bu 4 ilde de yeni barolar kurulup, bunların genel kurullarını toplayıp, Kasım ayında yapılacak Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu’na katılacak delegelerini belirleyebilmeleri olası görünmüyor.
TELE 1 KARARTILDI
Ben bu yazıyı hazırlarken (2 Eylül 2020 Çarşamba) saat 00.00’da, TELE 1 Televizyonu ekranının, RTÜK’ün verdiği 5 günlük ceza nedeniyle karardığını hüzünle izledim.
Ardından Youtube’da Özlem Gürses’in videosundan yeni televizyon kurma girişimlerini öğrenmeye başladım. Aktarılan kulis bilgileri şöyle:
Daha önce Cavit Çağlar’a ait olan OLAY TV (Süleyman Sarılar’ın girişimiyle) 1 Ekim’de yayına başlayacak. Televizyonda Ana Haberi Nevşin Mengü sunacak. Ankara Temsilcisi ise Özlem Akarsu Çelik… Sık sık işyeri değiştirmesiyle dikkat çeken ancak hep tepelerde olan Erdoğan Aktaş bu kez Sözcü TV’nin Genel Yayın Yönetmeni olmuş…Ayrıca, yeni bir televizyon ile yeni bir gazete de yolda.
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com