Türkiye’yi saflaşmaya götüren yeni kamplaşma oluşumunda Milliyetçi parti Cumhur ittifakı içinde yer alırken, Cumhuriyetçi parti de Millet ittifakı içinde konumlandırılarak her iki tarafta yeni bir yapılanma arayışı içine girilmiştir. Cumhuriyetçi parti laiklik karşıtlığı ile devrimcilikten uzaklaşırken, Milliyetçi toplum kesimlerinden gelen ve halen var olan devrimci yapının gerektirdiği noktada, devrimci arayışların ulus devlete sahip çıkan toplum kesimlerinde gündeme geldiği görülmektedir. Cumhuriyetçilerle Millet ittifakı kurmanın pek doğru olmadığı gibi, aynı zamanda Milliyetçilerle de Cumhuriyetçi bir ittifaka yönelmenin benzer bir biçimde çok etkili sonuçlar vermediği görülmüş ve bu yöne dönük çalışmaların sonuçsuz kaldığı ortaya çıkmıştır. Toplumsal alanda belirleyici bir dincilik akımı üzerinden yeni yapılanmalar devreye sokulurken, cumhuriyetçi, devrimci, ulusalcı ve Atatürkçü toplum kesimleri ihmal edilerek, dincilik adına hareket eden mezhep ve tarikat yapılanmaları, devlet desteği ve küreselci emperyalistlerin finans destekleri ile ön plana çıkartılarak devrimci yapının tasfiyesinde kullanılmışlardır. Cumhuriyetin kurucusu olan Atatürk’ün partisi cumhuriyetçilikten uzaklaştırılırken, sağ kanat muhafazakâr dinci kadrolar emperyal projelerde kullanılmıştır. Bu duruma karşılık Millet ittifakı oluşturulurken Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Cumhuriyetçi parti bu alanda görevlendirilerek, ülkedeki siyasal kutuplaşma ya da kadrolaşmanın yeni dengeleri oluşturacak bir yönde tamamlanmasına yön verilmeye çalışılmıştır. Basın ve medya organları batı blokunun finans merkezlerinden fonlanırken, aynı biçimde Türkiye’nin siyasal kadroları da yardım programları doğrultusunda fonlanarak, bu bölgede ki yeni yapılanma neo-liberal politikalar üzerinden kapitalizmin finans destekleriyle tamamlanmaya çalışılmıştır. Kapitalist emperyalizm yeni bir dünya düzeni oluşturma hedefi doğrultusunda hareket ederken, devletleri, toplumları, partileri, dinleri, örgütleri, uluslararası kuruluşları her yönü ile ele alarak ya da inceleyerek bunları kendi planları doğrultusunda kullanmaya ağırlık vermektedir. Bu yüzden devletler bölünme çökme ve dağılma gibi önemli siyasal tehdit mekanizmalarıyla uğraşmak zorunda kalırken, cumhuriyeti yaratan siyasal devrim çizgisine açıkça ters düşmektedirler. Türkiye’de bir dinsel açılım yaparak dinci bir devrimi hedefleyenler bir süre sonra dincilik üzerinden bir karşı devrim çizgisine düşerek gerici çizgide tökezlemektedirler.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bütün dünya ülkelerinde sosyalizm bir ideoloji olarak geçmişten gelen gücünü ve uygulanma şansını elinden kaçırmıştır. Bunun üzerine batı ülkelerinden başlayan yeni bir tutum izlenerek, ideolojilere karşı çıkan bir hareket palazlanarak öne çıkartılmıştır. Özellikle, az gelişmiş ülkelerde ve yoksul toplumlarda kurtarıcı olarak kullanılan sosyalizm akımları, zamanla iyice zayıflamaya başlayınca, uluslararası alanda ideolojik çekişmeler ve kavgaların yerini ekonomik mücadele ve savaşlar almıştır. Küreselleşme akımları dünya ülkelerinde yayılırken, ideolojik mücadelelerin geride kaldığı şeklindeki bir kara propaganda yolu ile, her türlü antiemperyalist düşünce ve tutumların önleri kesilmeye çalışılmıştır. Küresel çizgide hareket eden emperyalizm sosyalist akımları darmadağın ederek ortadan kaldırmaya çalışırken, ulus devletler içinde zamanla zenginleşerek emperyal şirketlerin işbirlikçi ortağı konumuna gelmiştir. Küresel sermaye bir süre sonra yeni zengin burjuvazi ile ortaklıklar oluşturarak, ulusal burjuva sınıflarını ve işbirlikçi toplum katmanlarını yanlarına çekerek, rant dayanışmaları doğrultusunda ulus devletleri küresel şirketlerin kontrolü altına alabilecek yepyeni bir yapılanmayı, azgelişmiş ülkelere ve yoksul toplum yapılarına dönük bir saldırganlık olarak pazarlamaya başlamıştır. İki kutuplu dünyadan çok kutuplu yeni bir dünya düzenine yönelirken servetin el değiştirmesi, sermayenin kapitalist devletler ile azgelişmiş ülkeler arasında yeni bir iş birliği ve paylaşımın temel dayanağı haline gelmesi, uluslararası alanlarda önemli değişim ve gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Genel seçimler sırasında her zaman iktidar partilerinin devlet yapılarını, parti ya da şirket devletlerine dönüştürerek kendi çıkarları doğrultusunda kullanabildikleri görülebilmektedir. Bu durum en son noktada 2023 Türkiye genel seçimlerinde de ortaya çıkmış bir siyasal gerçek olarak öne çıkmaktadır. İdeolojik çatışmalardan giderek uzaklaşan dünya ülkelerinde yeni yetme sermaye sınıfları toplumu kontrol edebilmek için dine sarılarak siyasal amaçlı bir çizgide dinleri kullanmaya başlamışlardır. Şirketler ile tarikatlar arasında yeni kurulan ortaklıklar, Türkiye’de son olarak yapılan seçimlerdeki gibi dinci saflaşmalar yaratarak antidemokratik durumların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Türkiye seçimlerinde gündeme gelen kamplaşma, devrimci devlet yapısını ortadan kaldıran dinci bir karşı devrim olgusunu açıkça öne çıkarabilmektedir. Genel seçimler bu aşamada laik devlet düzenini geri plana itmektedir.

Din soslu sağ kanat politikaların giderek yenidünya düzeninde dinci bir yapılanmayı ortaya çıkarması üzerine, bütün dünya devletlerinde iki binli yılların başından bu yana ciddi anlamda tartışmalar başlamıştır. Din faktörünün egemenlik düzenlerindeki yeri güçlendikçe ve bu alanda yükselişler öne çıktıkça, küresel sermaye ve din ilişkileri gündeme gelmektedir. Bu çerçevede çok uluslu küresel şirketlerle çok etnik yapılı tarikat örgütleri arasında yakınlıklar başlayarak ve toplumların yaşam düzenlerinde yirmi birinci yüzyıl değişim süreçleri devreye girerek, yeni orta çağ adı verilen gerici çizgide kendi hegemonyaları doğrultusunda dinci blok yapılanmalarını, var olan eski devlet düzenlerine karşı dayatabilmektedirler. Uluslararası zenginlik koalisyonları, tarikatların oluşturduğu dinci tabanların siyasal gücü sayesinde dünya pazarlarını ele geçirirken, sermaye rant ve çıkarlar konusunda öncelikli olarak yeni ittifaklara yönelmektedirler. Bu çerçevede finans kapitali oluşturan sermaye şirketleri ile halk kitlelerini uluslaşma olgusundan çekip çıkararak, gençlerin hacı-hoca takımının arkasından sürüklenerek dinsel arayışlara girdiği ve siyasal dinciliğin ön plana geçtiği bir yeni ortamın doğduğu bu aşamada, tarikatçı kontrol altındaki sosyolojik toplum tabanlı yeni siyasal oluşumlar toplum yaşamında öne geçmektedirler. İdeolojik mücadelelerin yerini ekonomik çekişmelerin alması nedeniyle eskisine oranla daha sert ve acımasız yeni bir toplum yapılanmasına doğru bugünün insanlığı hızla sürüklenmektedir. Devrimlerin giderek geride kaldığı bir aşamada, din olgusunun ve dinci kadroların kullanılmasıyla birlikte, yeni bir orta çağ ya da yepyeni bir dinsel düzen oluşturmak üzere küresel sermaye şirketleri, devletleri aşan bir güçlü yapılanma ile karşı devrimci bir geriye dönük devrimciliği, geleceğin kuşaklarına ve toplumsal yapılanmalarına dönük bir model olarak dışarıdan dayatmaktadır. Bugünün dünyası toplumsal devrimlerle kurulurken yarının dünyası da dinci öze dayanan karşı devrimci siyasal yapılanmalarla öne çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Küresel sermayenin din örgütleri ile yakınlaşması üzerine yenidünya düzeni sermaye ve din kesimleri arasında oluşturulan ortaklıklara dönüştürülmüştür. Dincilerin siyasal parti kurarak iktidara talip oldukları gibi, şirketlerin de siyasal partilerin içlerinin boşaltılması yüzünden ortaya çıkan siyasal boşlukların doldurulmasının hedeflendiği bugünkü koşullar altında, ya siyasal partileri satın alarak patronların çıkarlarının ulusal çıkarlara karşı öne çıkarıldığı siyasetlerin gündeme getirildiği ya da sermayenin kontrolü altında yeni oluşturulan cemaatlerin örgütleri olarak yeni tarikatların toplumsal yaşam ile birlikte kendi partilerini kurduğu siyasal oluşumların, giderek dünya siyaset alanında göze çarpan yeni girişimler olarak tarihsel süreçte yerlerini aldıkları artık açıkça belli olmuştur. Bu gidiş siyasal ve dinsel alanları karıştırmış, siyasal gelişmeler dinsel yorumlarla öne geçerken din alanındaki gelişmeler de hızla siyaset sahnesine yansıtılarak, dinci bir modele yönelen yenidünya düzeni uluslararası kamuoyuna yansıtılmaktadır. Din ve sermaye birlikteliği uluslararası alandaki bütün gelişmeleri yönlendirirken, tarikatlar örgütlendikleri devletlerin çatısı altındaki cemaatleri harekete geçirebilmektedir. Tarikatların kurduğu ya da ele geçirdiği siyasal partilerin daha sonraki aşamalarda kendi hegemonyaları çizgisinde yeni bir siyasal düzen kurmaya yönelirlerken, şirketlerin giderek küreselleşmesi çizgisinde ekonomik alanda ulusalcılık geride kalmakta ve bu yüzden ulusal toplumlar küresel şirketlerin at oynattığı ya da cirit attığı alanlara dönüşmektedir. Bütün ülkelerde genel ve yerel seçimler bu tür gerçekliklerin oluşturduğu ortamlarda meydana gelirken, siyasetin içinde olan partiler, sivil toplum kuruluşları ve diğer örgütlerin kendi çıkarları doğrultusunda bir strateji izlemeleri ve bu doğrultuda kendilerine yakın gördükleri partileri yönlendirmeleri, ya da iktidara getirmeleri gerekmektedir. Küresel emperyalizm dünya hegemonyası amacıyla, orta çağ din düzenini dayatırken, dünya uluslarının ve ulus devletlerin çağdaş dünyayı yarattığı bilimsel devrim potansiyelinin, bugün yeni orta çağ arayışlarına karşı daha güçlü bir biçimde devreye sokulması gerekli olmaktadır.

2023 tarihli genel seçimler Türkiye’yi çağdaş bir yenidünyaya yönlendirmesi gerekirken, bunun tamamen tersi bir çizgide dinci kadroların siyasal yönlendirmeleri sayesinde orta çağda kalmış olan geçmişteki modeller ile yeniden uğraşmak zorunda kalması, Türkiye’nin geleceğinin dinci bir bloklaşma ile hesaplaşma içinde geçeceği anlamına gelmektedir. Modern dünyayı yaratan bilimsel bilgi birikiminin bugünün koşullarında yeniden daha güçlü bir biçimde öne geçerek insanlığa aydınlığın ışığını yansıtması gerekmektedir. Böylesine bir çağdaş atılım gündeme getirilmediği için emperyalizmin dinci kuşatması Türkiye’yi sarmış ve son genel seçimlerin de önünü kapatarak Türkiye’yi orta çağ karanlığının kapısına getirmiştir. Genel seçimler dinci bir bloklaşmaya doğru yönlendirilirken, Türkiye’nin ulusalcı, cumhuriyetçi ve Atatürkçü birikimi dağıtılmış, Atatürk’ün partisi Atatürkçü olmayan tarikatçı, ikinci cumhuriyetçi, neo-liberal, bölücü ve küreselci işbirlikçisi Atatürk karşıtı kadrolarla doldurulduğu için, dincilerin geleceğe yönelen yeni orta çağ programlarının alternatifi olacak düzeyde bir yeni modernleşme programının, ulusalcı ve cumhuriyetçi bir çizgide hazırlanarak devreye konulması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti bugün dünyanın orta yerinde bir Atatürk Cumhuriyeti olarak varlığını koruduğu için, geleceğin karanlık dünyasına sürüklenmemek için yeni bir modernleşme programının uygulama alanına acilen getirilmesi zorunluluk göstermekte ve bilimsel cumhuriyetçi ve ulusal milliyetçi çizgilerde bir içeriğe sahip olacak bir gözden geçirme operasyonu, daha doğrusu bir revizyon ya da restorasyon anlamında kurucu iradeyi bugüne taşıyacak yeni bir cumhuriyetçi uluslaşma programının bir an önce Atatürk döneminde olduğu gibi uygulama alanına konulması, kaçınılmaz bir biçimde Türkiye’nin bu durumdan kurtulabilmesi için zorunlu görünmektedir. Siyaset bir güçler çekişmesi olduğu için genel seçimlerin orta çağ çizgisini getirmesine karşılık, yeni bir seçim sürecinde alternatif bir milli modernleşme programı uygulama alanına getirilmek zorundadır. Bugünün izlenen yanlış stratejileri orta çağ karanlığını getirerek seçim yenilgisi yaratırken, çağdaş aydınlığı gündeme getirecek bir geleceğin ışıklı yıllarını gerçekleştirecek devrimci bir yaklaşım, doğru stratejiler ile belirlenerek Türk Ulusu hak ettiği uygarlığa kavuşturulmalıdır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.