Dünya uzayda gidip gelen bir yerküre olarak evrenin başından bu yana var olmuş ve her dönemde uzaysal boyutlar doğrultusunda hareket ederek hem biçim değiştirmiş hem de yeni ortaya çıkan uzay yapılanması içinde yerini almıştır. Bazı araştırmacılara göre milyonlarca ama daha farklı ve hassas bilim dalları alanında çalışanlar ise, dünyanın bir uzay gezegeni olarak milyarlarca yıllık bir geçmişe sahip olduğu ileri sürülmektedir. Böylesine bir yapılanma sürecinde denizlerle karalar bir araya gelerek her dönemde farklı yapılanmaları ortaya çıkarmaktadırlar. Doğal çevre koşullarının sürekli değişiklikler göstermesi yüzünden, yeryüzü haritasında yer alan bazı kıtaların zaman zaman yer değiştirdikleri, denizlerin bazen büyüdükleri bazen da küçüldükleri anlaşılmaktadır. Yüzyılların değişimleri sonucunda dünya yerküresi haritalardaki bugünkü görünümünü almıştır. Ne var ki, bugün dünya biliminin en temel kanununun değişim olması ve değişmeyen hiçbir şeyin olmaması ve bunun sonucu olarak değişimlerin de zamanla değişmesi gibi bir doğal yapılanmanın yeryüzü üzerinde geçerli olması nedeniyle, insanlık bugünkü yaşam düzenini anlayabilmek için milyarlarca yıllık kendi tarihine bakmak durumundadır. İnsanlar bugün yaşadıkları ülkelerde nasıl bugünkü durumlarına geldiklerine bakmak zorunda kalmaktadırlar. Tarih, coğrafya ve hukuk gibi sosyal bilimler alanında bir tarihçe yaşanırken, her devrin bir yönetimi olmuş ve bu yönetimlerin de üzerinde hegemonya düzeni kurdukları ülkeleri olmuş ve bu ülkeler de yeryüzünün bazı bölgeleri ya da toprak parçaları üzerinde kendi devlet düzenlerini oluşturarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. İşte bu devlet düzenlerinin üzerinde yer aldığı toprak parçalarının ya da karaların da içinde bulundukları durumları ya da değişimlerini bilimsel açıdan ele alarak inceleyen bilim dalına bugün jeopolitik adı verilmektedir.
Jeopolitik bilimi denizlerin ve karaların oluşumlarını ve bugünkü durumlarını incelerken aynı zamanda bu karaların ve su kütlelerinin bugünkü durumlarından yola çıkarak onların gelecekteki durumlarını ve alacakları biçimleri yer bilim kuralları doğrultusunda ele alarak incelemektedir. Kıtaların buluşması ya da bölünmeleri dünyanın doğal yapısında meydana gelen değişiklikler ve bunların sonuçları çizgisinde görülmeleri, zaman içerisinde bütün bu gelişmelerin sonrasında önemli ölçüde bilgi depolanması sağlamıştır. İnsanoğlu üzerinde yaşamakta olduğu dünya gezegeninin her yönünü bilgi birikimleri çerçevesinde incelerken, ortaya yeni bilim dalları çıkmış ve elde edilen bilgilerin genel kurallar çerçevesinde incelenerek yeryüzünün geleceği konusunda bir kanaat sahibi olunması, daha çok son yüzyıllarda gündeme gelen önemli gelişmelerdir. Bütün bu alanlardaki son gelişmeler giderek bilgi birikimini artırdıkça, insanlar da bu durumdan yararlanarak üzerinde yaşamakta oldukları gezegenin yakın geleceğini araştırarak yarınını güvence altına alabilmeye çalışmaya başlamışlar ve bu alandaki çalışmaları daha da ilerilere götürerek, uzun dönemli gelecekte de ne gibi köklü değişimlere tanık olabileceklerinin araştırmalarını artırmaktadırlar. Dünya gibi değişken bir gezegenin ve de dünya ile birlikte güneş sisteminin de içinde yer aldığı uzay gerçeğinin tam anlamıyla ne olduğu anlaşılmadıkça, insanlığın gelecek korkusu ya da kuşkusu devam edecek ve insanlık değişim süreçlerinin peşinden giderek var olan dünya ile insanlığın gerçek yüzünü görmeyi başarabilecektir. Bu açıdan yeryüzündeki devlet düzenlerinin doğal çevre koşulları ile bir arada ele alınarak incelenmesi, jeopolitik bilimi sayesinde daha gerçekçi bir biçimde incelenebilmektedir. Her değişim yeryüzünü etkilediği gibi bugünkü yapılanmaların yönlerini de belirlemektedir. İşte bu çerçevede devam eden jeopolitik değişimlerin dünyayı nerelere götürdüğünün öncelikle tespiti gerekmektedir. Böylesine bir belirleme sonrasında işe önce haritadaki ülkelerin dünya haritasındaki jeopolitik konumunu ele alarak başlamakta bilim açısından yarar bulunmaktadır.
Her devletin hukuk açısından devlet olarak kabul edilebilmesi için önce üzerinde kurulu bulunduğu toprakların hangi kara parçasının ya da hangi kıtanın neresinde yer aldığını belirleyerek jeopolitik bilimi açısından genel bir değerlendirmeyle işe başlamak gerekir. Daha sonra da diğer devletlerin harita üzerindeki konumlarını beraberce ele alarak incelemek, jeopolitik bakış açısı ile gerçekçi bir boyuta ulaşabilir. Bu makalenin konusu olan yön konusunun her açıdan ele alınarak değerlendirilmesi jeopolitik kurallar çizgisinde aydınlığa kavuşturulurken, ülke konumlarının en önemli sorunlarından birisi olan yön sorununa ciddi bir yanıt getirmek zorunluluğu öne çıkacaktır. Harita çalışmaları tamamlanırken, ülkelerin karaların ya da kıtaların neresinde yer aldıkları ve bu durumun büyük harita üzerinde ne anlama geldiği, öncelikle belirlenmek durumundadır. Her ülke konumları ile birlikte kendilerine bir de yön çizmek zorundadır, aksi takdirde tek başına bir karara varmak son derece zor olmaktadır. Her devlet var olabilmek, varlığını korumak ve geleceğe dönük bir biçimde yoluna devam edebilmek için her ülke konumu ile birlikte kendine uygun düşecek bir de yön çizmek zorundadır. Konum ile birlikte yön durumu da dikkate alınırsa, o zaman devletlerin durumu ya da geleceği açısından gerçekçi değerlendirmeler yapabilmek mümkün olabilmektedir. Çağlar birbiri ardı sıra devreye girdikçe, onların öne çıkardığı siyasal ya da tarihsel çizgiler, belirli bir süre sonra bir araya gelerek ülke ve devletlerin durumları ile ilgili kararlar üretilebilmektedir. Sahip olduğu konumunu iyi bilen devletler, gerçek durumlarına uygun düşen yönleri belirleyerek, dünya haritası üzerinde yeni evrensel gelişmelere yön verebilmektedirler. Haritalarda bir değişiklik olmadığı sürece devletlerin jeopolitik konumları da devam edebilmektedir. Doğal koşulların değişimi zorlaması eski jeopolitik dengeleri bozabilir, o nedenle yeni haritaların düzenlenmesi değişimi izlemek açısından her zaman için daha önem kazanabilir.
Her devletin harita üzerinde yer aldığı bir coğrafya ortamında, devletler sahip oldukları jeopolitik koşullara göre var olurlar ve de varlıklarını geleceğe dönük bir biçimde kendi merkezli jeopolitik stratejilere göre sürdürerek, dünya karaları üzerindeki yeni oluşumlar çerçevesinde dış politikalarını geliştirerek, devletlerarası rekabet ve çekişme düzenleri içinde diğer devletlere göre daha avantajlı konumlara gelebilirler. Devletlerin bulundukları coğrafya da kendi çıkarları çizgisinde bir dış politika uygulayabilmeleri hem bulundukları coğrafyanın özelliklerine hem de kendi çıkarları ve kimlikleri doğrultusunda oluşturdukları stratejilerine bağlıdır. Her devlet üzerinde kurulu olduğu toprakların harita üzerindeki konumuna göre, var olan koşulları dayanak noktası seçerek o dönemin koşullarına uygun düşen dünya dengeleri doğrultusunda izleyeceği dış politikaları önceden belirler ve bunları değişen koşulların yeni oluşturduğu durumlara uygun bir biçimde uygulama alanına aktarır. İşte bu aşamada her devletin sahip olduğu jeopolitik konumların tartışma konusu olarak gündeme gelmesi, her devleti yeni bir jeopolitik konuma getirerek rekabet ortamında çekişme ve çatışmaları öne çıkarabilir. İşte her devletin böylesine bir çıkmaz içinde bulunması nedeniyle, devletlerin kendi güç ve kararları ile belirledikleri bir yönü olması gerekmektedir. İnsanlık tarihinin bütün devletleri dünden bugüne doğru gelirken, her devletin bir yönü olması ve bu yön doğrultusunda da gelecekte daha avantajlı bir durumda olabilmesi söz konusudur. Her devlet kendi bulunduğu toprakları çevreleyen tüm bölgelerin oluşturduğu jeopolitik dengeler çizgisinde, varlığını geleceğe doğru korur ve böylesine bir yaklaşımı esas alarak yeni oluşan dengelerde geleceğin dünyasında etkin olabilir ya da yeni politik yaklaşımlar geliştirerek, eskisinden daha güçlü ve ön planda olabilecek konuma kavuşur. Devletlerarası çekişmeler rekabet düzenleri içinde istikrarsızlıklar yaratırken, her devlet eskisinden daha iyi ve güçlü bir durumda olabilmek için her türlü olanaklarını gündeme getirerek, bunlar üzerinden geliştirilecek yaklaşımlar aracılığı ile daha iyi ve güçlü bir konumda olabilmenin arayışları içinde mücadelelerini sürdürürler. Daha iyi ve güçlü olabilmenin yolunu gösteren oklar devletlerin yönünü gösterdiği için her devlet çok yönlü politik yollar içinden bir tanesini seçip benimseyerek kendi asıl yönünü belirler. Dünya devletlerine bakıldığı zaman her devletin kendi yönünü belirleyerek ve bu yönde yolunu seçerek bir hedef ile geleceklerini çizmektedirler.
Hedefi belli olmayan hiçbir gemiye tıpkı rüzgârların yardım yapamaması gibi, yönü belli olmayan devletlere de hem hiçbir siyasal rüzgâr yardım etmez hem de ülkelerin gelecekte üzerinde oturacağı bir yeni bir siyasal düzen kurulamaz. Her devlet bu durumu yakından bildiği için devletlerarası mücadelelerde yön sorunu her zaman için ortaya çıkabilir, ya da uluslararası alanda yepyeni açılımlara meydan verebilir. Jeopolitik haritalarda belirli bölgelerde yer almış olan ülkelerin tek boyutlu ya da çok alternatifli konumları onların harita üzerinde yerlerini belirlediği için, bu durumda olan ülkeler kendi gelecekleri için ya tek bir yolda gidecekler ya da çok boyutlu bir yöneliş açılımı yaparak geleceğe doğru bir arayış içine girebileceklerdir. Ülkelerin konumu bu açıdan bir çıkış noktası olacak ve sonraki aşamada buradan başlayacak yeni politikalar ortaya konarak, devletlerarası bu tür çekişmeler anlaşmazlıklar ile savaşlar arasında gidip gelecektir. Böylesine bir yapılanma çerçevesinde, devletler en üst düzeyde kendi çıkarlarını koruyabilmek ve bu doğrultuda hareket ederek uluslararası alanda en önde gelen yerlere gelebilmeyi hak edebilmek için, ana hedef olarak kendi ülkelerinin yönü doğrultusunda çalışmalarını sürdürmek zorundadırlar. Yön belirlemek bütün devletler açısından çok zor bir durumdur. Her devletin içinde bulundukları durumlar birbirinden çok farklı olduğu için değişik alternatifler arasından seçim yapabilmek ve böylesine bir seçimle belirlenen ülkesel yönü bir toplumda yaşayan her insana ulusal bir çıkış yolu olarak benimsetebilmek, hiçbir zaman her ülkenin başarabileceği bir konu olmamıştır. Yön belirleme konularında devletlerin ve toplumların değişik kesimleri farklı davranarak birbirlerinden çok ayrı çizgileri savunabilmektedir. Çizgiler arasındaki farklılıkların, başka siyasal çizgileri gündeme getirdiği aşamalarda devletlerin bütünlüğü ortadan kalkabilmekte, bölünen devletler tabanını oluşturan halk tabanları birbirlerinden ayrı yöne doğru yönelmiş bir biçimde öne çıkabilmektedirler. Devletlerin esas yönü belirlenirken genel olarak var olan bütün durumlar dikkate alınırlar. Yönünü belirleme konusunda başarılı olan devletlerin zamanla kendi içindeki farklı çizgileri devre dışı bırakarak ve toplumların ortak bir noktada anlaşmalarıyla dışa karşı birlik ve bütünlük çizgisinde tutarlılık sağlayabildikleri görülmektedir.
(Devam Edecek)