Secde, eğilmek, boyun eğmek, tevazu ile alnı yere koymak anlamındaki sücûd kelimesi kökünden gelir ve fıkıh terimi olarak namazda alın, burun, el ayaları, dizler ve ayak parmakları zemine değecek şekilde yere kapanmayı ifade eder. Halk arasındaki anlamıyla namazda alnını yere koymak şeklinde tanımlanır. Namazın bir rüknü olduğundan farzdır. Namaz kılan kimse, rükûdan sonra secdeye varır. Rükûdan doğrulduktan sonra yere kapanarak iki dizi üzerinde ellerine dayanarak alnını ve yüzünü iki eli arasında yere veya yere bitişik bir şey üzerine koyar. Bu şekilde secde, her rekâtta ikişer defa arka arkaya yapılır.
Özü itibariyle secde, itaat, teslimiyet ve tevazu içinde olmaktır ki asıl dikkat edilmesi ve yapılması gereken de tam olarak budur. Yoksa itaat ve tevazu içinde olmadan alnın yere koyulması Allah’a yakınlık değil tam tersi küfürdür, isyandır, uzaklaşma aracıdır.
Bilinmeli ve kabul edilmelidir ki, secde insanı kötülüklerden uzaklaştırır. Eğer aslı itaat ve tevazu olan gerçek secdesiz bir şekilde alnı yere koymak şeklinde algılanan secde bizleri kötülüklerden uzaklaştırmıyorsa, Allah’tan uzaklaştırıyordur.
Gaye bir aracın içinde gidiyor olmak mıdır yoksa doğru yere gitmek mi?
Gaye, doğru yere gitmek olduğundan yanlış yere giden araçtan inmek ve doğru araca binmek, insan olarak yaratılmış olmanın farzıdır. Cenab-ı Allah, Secde suresi 15. Ayeti kerimede,
Bizim ayetlerimize ancak, kendilerine, ayetlerimiz hatırlatıldığında hemen secdeye kapanan, Rablerini hamd ile tesbih eden ve büyüklük taslamayanlar inanırlar.
buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Allah’ın “Bizim ayetlerimize ancak, kendilerine, ayetlerimiz hatırlatıldığında hemen secdeye kapanan” beyanından görüyoruz ki, secde Allah’ın ayetlerine yani Allah’a itaat ve tevazu olarak çıkıyor karşımıza. İtaat, emredileni yerine getirmek, söz dinlemek anlamında kullanılan kavramdır. Tevazu ise, kendi itibar ve derecesini düşük görmek, birine boyun eğmek anlamına gelirken secde ile ilişkisinde, kendi isteğimizi değil ayetlerde Allah’ın istediğini yapmaktır. Bu sebeple ayetin ışığında ve itaat ve tevazu birlikte bakıldığında secdenin, kendi nefsanî isteklerimiz doğrultusunda yaşamak yerine, Allah’ın emri üzerine yaşamak olduğunu görmekteyiz. Bizler Allah’ın emrini yerine getirerek yaşarken namazda tarif edildiği gibi yapınca secde etmiş olabiliriz. Kendi nefsanî isteklerimiz doğrultusunda Allah’ın emrini hiçe sayıp, Allah’ın istediği gibi değil de çıkarlarımız öyle gerektirdiği için kendi istediğimiz gibi yaşarken, yaptığımız secde gerçek anlamıyla secde olmayıp sadece alnımızı halıya koymak olacaktır!
Ne emrediyor Cenab-ı Allah bizlere?
Cenab-ı Allah öncelikle bizlere, “Sizi ancak bana kulluk yapın diye yarattım” buyurarak sadece Kendisine kulluk yapmamızı emretmektedir yani kulluk yapmak için yaratıldığımız özelliklerimiz doğrultusunda sürdürdüğümüz yaşantımızda, insanlığımızı gelip geçici dünya zenginliğine sahip olmak için bizden yasaklanmış şeyler içinde kullanmamamız gerektiğini vurguluyor ve bunların ne olduğunu bildiriyor.
Ey inananlar, Allah için daima adaleti tam yerine getirin ve tanıklığı o yolda yapın, hatta kendi aleyhinize yahut anayla babanın ve yakınların aleyhine bile olsa. Hatta zengin yahut yoksul bile olsa, çünkü Allah ikisine de sizden daha ziyade sahiptir, sizden daha fazla korur onları ve siz, adaleti icra ederken nefsinizin dileğine uymayın. Bir tarafı gözeterek hüküm verir yahut birinden yüz çevirirseniz bilin ki Allah, şüphe yok, yaptıklarınızın hepsinden haberdardır. (4-135) Ey iman edenler! Allah için adaletle şahitlik edenler olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adaletten saptırmasın, adil davranın, bu Allah'a karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan davranıştır. Ve yolunuzu Allah'ın kitabıyla bulmaya çalışın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (5-8) diyerek adaletli davranın diye emrederken, yalan söylemeyin, çalmayın, dolandırmayın, öldürmeyin, zina yapmayın, eziyet etmeyin, hak yemeyin, yetimin malına dokunmayın, görevinizi kendi çıkarlarınız için kullanmayın, sevin, saygı duyun, yardım edin, gözetin gibi ayetlerle bizlere verilmiş olan emirlerin tümü üzerine olmaktır secde çünkü bunlar direkt Allah’ın emirleri olup yerine getirmek Allah’a inanan biz insanlara farzdır.
Kişisel çıkarlarımız bu emirlerin zıttı ile hareket edip söz söylememiz gerektirdiğinde Allah’ın isteği üzerine mi yoksa çıkarlarımızın isteği üzerine mi davranacağız?
İşte, secde her durumda, her koşulda, sonucu ne olursa olsun bizlere farz olan yani secde etmekle yani yapmakla yükümlü olduğumuz şey Allah’ın emri üzerine olmaktır. Yok öyle secdeyi alnını yere koymak haline dönüştürüp kişisel çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa onu yaparak Allah’ın emrine isyan etmiş bir halde alnı yere koyunca ben Allah’a secde ettim diyerek kendi vicdanını rahatlatmak! Bu hal sadece kişinin kendisini kandırması olur. Yaşam içinde kulluk olan Allah’ın emri üzerine bulunarak hayat sürmek daha dünyaya gelmeden önce Allah’a verdiğimiz sözdür bunu hatırlamak gerekir. Dünyevî çıkarların, egonun dayatmalarının, emmarenin taleplerinin kölesi olarak kulluğunu paraya, makama, şan ve şöhrete, iktidar olan güce, dünya zenginliğine yapanların, bu uğurda her türlü Allah’ın emrine zıt olan eylemlerde bulunması, yasaklar içinde insanlığını kaybetmiş halde şirk ve küfür içinde her yaptığıyla her söylediğiyle Allah’tan uzaklaşması ama bu haline kulluk deyip alnını halıya koyması, kişinin kendisine yapacağı en büyük kötülük ve zulümdür. Bu yüzden Cenab-ı Allah, bu tip insanlar için, İnşikak suresi 21. Ayeti kerimede,
Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.
buyurmaktadır. Acaba “Secde etmiyorlar” denilenler alnını mı halıya koymuyorlar yoksa alınlarını halıya koyarken Allah’ın emirleri üzerine mi yaşamıyorlar? İşte asıl mesele tam olarak budur. Madem ki secdenin sadece alnımızı halıya koymak olmadığını, beraberinde Allah’ın emirleri üzerine yaşamak olduğunu anladık yani bize ayetler okundu, o zaman Necm suresi 62. Ayeti kerimede,
Haydi Allah'a secde edin ve O'na kulluk edin.
buyrulduğu gibi kendi isteklerimiz değil de Allah’ın istediği gibi yaşamaya başlamak kendimize yapacağımız en büyük iyilik olacaktır.
Secde bizlerin, kendimizde ve her yüzde dünyada yaşarken Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edecek görüşe ulaşmamız için kalbimizi, gözümüzü, kulağımızı şirkten arındırmamız olup şehadet penceremizdir. Şehadeti olanın secdesi olurken, şehadeti olmayanın henüz secdesi Hak katında geçerli secdeye dönüşememiştir!