Hızır, halk arasında ak saçlı, nur yüzlü, sakallı yaşlı bir adam veya dilenci, fakir kılığında göründüğüne inanılan, zor durumdaki insanlara yardım edip iyileri mükafatlandırıp, kötüleri cezalandırması, berekete ve bolluğa kavuşturması, her zaman doğru olanı yapan bir adam olarak bilinir. Ab-ı hayat suyu içtiği için sonsuza kadar yaşayacağı inanışlar arasında yer alır. Yüce Kur’an’ı kerimin Kehf suresi 65. Ayeti kerimesinde,

Derken kullarımızdan bir kulu buldular ki biz, katımızdan ona rahmet ihsan etmiştik ve katımızdan ilim belletmiştik.

denilerek, “Katımızdan, rahmet, ihsan ve ilim verdiğimiz kul” ifadesiyle işaret edilen kulun Hızır olduğu düşüncesi ve Allah’ın peygamberi Musa As. ile münasebeti sonucunda Tasavvuf çevreleri Hızır'ı bir veli olarak kabul ettiği gibi, onun peygamber olduğunu düşünenler de bulunur. Bir hadisi şerifte Hızır için,

Hızır, kuru bir yere beyaz bir post serip üstüne oturunca, kuru yer birden yeşillenir. Biten yeşil otlar, arkasında sallandığı için ona Hızır denmiştir.

buyrulmaktadır. Tüm bu görüşler, ayetler ve hadisler ışığında yapılmış yorumlar olup, bu yorumlar sonucunda zamanla karşımıza Hızır’ın özelliklerinden daha çok O’nun bir birey, bir şahıs, bir adam olduğu anlayışında kısılıp kalındığı, ötekileştirildiği, zamana bırakıldığı çıkmaktadır.

Hızır, insanlara doğruyu öğretip gösteren, yardım eden, sıkıntılarını gideren, kurtuluşa erdiren, zor dönemlerinde rahatlatan, ellerinden tutan, hak üzere olmaktan ayrılmayan özelliklerin temsili olup bulunduğu kuru yeri yeşillendirmesi bu anlamda söylenmektedir. Bu özellikler insanın hem beşerî yaşamı için hem de imanî yaşamı için geçerlidir. Kur’an’ı Kerimde bahsi geçen Musa As’la yapmış olduğu yolculukta, gemiyi delmesi, çocuğun canını alması, yıkılacak duvarı onarması hep bir iyiliği açığa çıkartırken kötülüğü önlemesi olarak anlatılmaktadır. Bu anlatımın sadece imanî tarafını alıp beşerî tarafını ya da beşerî tarafını alıp imanî tarafını yok saymak hadisenin özünden kopmak olur.

Bizlerin Hızır ile ilgili anlaması gereken, O’nun diğer herkesten ayrı bir birey oluşundan ziyade, Cenab-ı Allah’ın Rahmaniyetinin çalıştığı bir zihniyet olduğudur. Cenab-ı Allah’ın insanlığın kurtuluşu için Peygamber Efendimiz vasıtasıyla tebliğ edip davet ettiği Tevhit olan İslam dini, mensubu olan her bir Müslümanı birer Hızır yapan ilahî sistemdir. Allah’ın emir ve yasaklarını incelersek karşımıza başta insan olmak üzere cemadat, nebadat, mahlûkat tüm yaratılmışlığa yapılan ve yapılacak olan kötülüğün önlenmesi için, Rahmaniyet üzerine bulunmak için emredilenlerin de tüm yaratılmışlığın iyiliği için olduğu çıkar.

Dürüst olmak, adaletli olmak, hakkaniyeti gözetmek, yardımsever olmak, cömert olmak, fakiri fukarayı, yetimi kollamak, el verdiğince gariplerin ihtiyacını gidererek sevindirmek, zorda olanın derdini çözmek dinimiz İslam’ın insanlara, Allah’ın kulu olabilmeleri için tavsiye ettiği Rahmaniyet değil mi, tüm bunlar Hızır’ın özellikleri değil mi?

Kısaca, Allah’a inanan her insan Allah’ın emri ve yasakları üzerine yaşantısını yeniden düzenlediğinde, önce kendisine sonra etrafına zalim olmaktan kurtulup rahmaniyete bürünerek kendisi de bir Hızır olacaktır. Özellikle içinde bulunduğumuz şu sıkıntılı ve yardım eli uzatılacak insanların, mecburiyetten dolayı daha da fazlalaştığı günlerde Hızır isminde bir adamın gelip bu insanlara yardım etmesini beklemek zalimliğimize devam edip Allah’a isyan etmektir. Şunu iyi anlamalıyız ki, yardıma muhtaç birisi kendisine yardım eden elin dışında başka bir Hızır arıyorsa yanılgı içindedir. O’na yardım eden el her kim olursa olsun Hızır’dır. Bizler de yardım eli uzattığımızda Hızır olmaktayız. Devir, Hızır bekleme devri değil Hızır olmak devridir. Nerede yardıma muhtaç birisini gördün, duydun hemen elinden geldiğince yardım elini uzatmak Allah’a inanan bizler için farzdır. İbadetin inanç sistemi içinde kulluğun göstergesi oluşu, beraberinde Hızır olmayı şart kılar. Hızır olmadan, egoistcesine sürdürülen yaşam içinde yapılan ibadet de kulluk değil Allah’a küfürdür, isyandır.

Cenab-ı Allah’ın kulu olmaklık olan iman sahibi ibadet ehli olmakla birlikte Hızır olmak varken, yasaklanmış zalimlik olan zulmanî sıfatlar diye saydığımız yalan söylemek, çalmak, zina, öldürmek, cimrilik, öfke, kin, nefret, haset, görevi kötüye kullanmak, haksız kazanç elde etmek gibi cehennem ateşi olan vasıflar içinde olup zalimlerden kalarak, kendimizi kendi ellerimizle helaka sürüklemiş oluruz.

Yaşamın imanî boyutu için de aynı gerçeklik geçerlidir. Bizler, Allah’a inanan peygamberi Hz. Muhammed Efendimize iman edenler olarak adalet ve hakkaniyet üzerine olurken adalet ve hakkaniyete uygun olmayan, İslamî yaşantı dışında olanlara da doğruyu göstermek ve doğruya davet etmek, doğru üzerine olunmasına yardım olmakla mükellefiz. Peygamberimizin,

Size bakanlar müslüman olmak istemiyorsa henüz iman ehli değilsiniz

hadisini iyi anlamalı ve amel etmeliyiz. Bunu, insanları yapmak istemedikleri bir şeye zorlayarak, dayatarak, mecbur kılarak değil, İslam’ın güzelliğini kendimizde görülür kılarak yapmalıyız. Bilinmelidir ki bir şeyin Allah katında kulluk olabilmesi için zorla değil gönül rızasıyla yapılmış olması şartı vardır. Hızır olmanın bir diğer tanımı da yaşamın imanî yönünde güzelleşip gökyüzündeki yıldızlar gibi yol gösterici olmaktır. Ayrıca, Hak üzerine olmayan her düşünce, uygulama inanç sistemi içinde gözükse bile şirk içerir, küfürdür. İmanın taklitten şehadete geçişi için tevhidi sistemin yol göstericileri ve uygulayıcıları da birer Hızır’dır ki bu insanlar Hızır olmanın her yönünü yaşayanlardır.

Hızır, iman üzerine beşerî ve imanî yaşamın dengesini kurmuş, zahir batın insanlara yardım eden, faydalı olan, bulunduğu yere güven, huzur, bolluk getirip sıkıntıları gideren, yeşillendiren, ayette isimle kayıtlamayarak sadece “Kul” denilen her kuldur. İslam bizleri Allah’a kulluğa yani Hızır olmaya davet eden ilahî sistem olup zahir ve batın, beşerî ve imanî yaşamın birlikteliğine davet eder ki bunun yolu dünyada yaşarken kendimizde ve her yüzde Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ve bu şehadet üzerine yaşamaktır. Hızır’ın elinden tutup, Hızır olup bu şehadete erenler her an Hızır olarak yaşarlar ki onlar Allah’ın “Kulum” dediklerinden olurlar. Henüz Hızır olamayan ve bu sebeple şehadeti olmayanlar kendilerine zalimlik yaparken kendileri dışında zamanda ötekileştirilmiş hem kendileri için hem de başkaları için Hızır beklerler.

 

www.ozkangunal.com

ozkangunal@ozkangunal.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
ihsan 3 yıl önce

Hızır’ın hala yaşayıp harikuladelere sahip olduğuna ve insanlara yardım edip sıkıntılardan haşa kurtardığına inanlara birkaç soru!
1-O abi hayat nerededir? Onu bulup içelim de kıyamete kadar biz de yaşayalım.
2-Hızır’ın ölmediğini ve kıyamete kadar yaşayacağını hangi ayet veya hangi sahih hadis söylüyor?
3- Hızır yaşasaydı Hz. Peygamber hayata iken onu ziyaret etmeyecek miydi?
4-Kur’an’da adı geçen bilge kulun adı Hızır olduğunu Kur’an mı söylüyor? Yoksa uydurma rivayetler mi?
5-Onun hakkında anlatılan harikuladelerden neden Kur’an söz etmiyor?
6-Bütün bu gaybı olayları yüce Allah’tan başka bilen mi var?
7-Kur’an’da olmayan onunla ilgili bu iddialar gayba dayalı olup, vahiy yoluyla bildirilmedikçe Hz. Peygamberin dahi bilemeyeceği bu konuları kim bilebilir?
Özetle,Kur’an’ı kerim bilge kuldan bahsediyor, ama onun adı Hızır olup harikulade şeylere sahip olduğunun söylemiyor. Bu nedenle hakkında iddia edilen harikuladeler Kur’an dışıdır, bunlara itibar edilemez ve toplum içindeki Hızı