Önce şunu vurgulayalım:
Doğu Akdeniz’deki haklarımız için Libya le yapılan kıyı anlaşması doğrudur ve devam ettirilmesi de gerekir. Bundan sonra Libya konusunda atılacak adımlara dikkat etmek ve stratejik bir politika izlememiz gerekiyor. Çünkü Libya’da oyuncu çok ve her kafadan bir ses çıkıyor.
Dikkat edilecek olursa darbeci Hafter’e hemen her yerden destek geliyor. Hafter’in de ülkenin çok önemli bir yerini elinde tuttuğuna göre, darbeci generali “yok hükmünde “saymak ne kadar doğru olabilir?
Özellikle Libya’da her an her şey olabilir. Gardımızı buna göre almak ve atacağımız adımlarda dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Libya’da barışın sağlanması için özellikle Birleşmiş Milletler (BM) şemsiyesi altında adım atılması ve bunun desteklenmesi en doğru hareket olacaktır.
Berlin’de yapılan toplantı, Libya konusunda bundan sonra çok daha sıkıntılı bir döneme girildiğini gösteriyor.
Konferansta beklenen sonuç elde edilemedi. Bunu çokları “fiyasko” olarak değerlendiriyor. Biz her ne kadar bu konuda karamsar olmasak da, Libya’daki sorunların bu şekilde giderilemeyeceği görüşündeyiz.
Konu ile ilgili Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde bir değerlendirme yapan Abdulkadir Selvi de kuşkularını dile getirmiş. Önce yazının bu kısmına bakalım:
“1- Hafter’e ateşkes için imza attırılamadı.
2- Gayrimeşru olan Hafter, hem Moskova’ya hem Berlin’e davet edilmek suretiyle meşru bir oyunca haline getirildi.
3- İsyancı Hafter kabul etmediği takdirde ateşkes nasıl imzalanacak? Hafter Moskova’da ve Berlin’de olmasaydı ateşkes için kiminle muhatap olunacaktı, dediğinizi duyar gibiyim. Peki davet edildi ama imza atması sağlanabildi mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan da Merkel’e “İmza attırmanız gerekir” dediğini söylemek zorunda kaldı.
4- Berlin Konferansı öncesinde petrol bölgelerini bloke eden Hafter’in Libya’nın tümünü ele geçirene kadar anlaşmaya yanaşmayacağı ortaya çıktı. Hafter’e yaptırım kararı alınmadıkça havanda su dövülmeye devam edilecek.
5- Alınan kararların takip edilmesi için bir mekanizma oluşturulması kararlaştırıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, o mekanizmada Türkiye’nin de yer alacağını söyledi. Ancak bu mekanizmanın yaptırım gücü ne olacak? Bu belli olmadı.
6- BM çatısı altında bir yol haritası çizildi. Ancak şimdiye kadar BM’nin hiçbir soruna çözüm bulmadığı her nedense unutuldu. BM Güvenlik Konseyi’nde ise Hafter’e destek veren ABD, Rusya ve Fransa’nın varlığı unutulmamalı.
7- Berlin Konferansı’nda ülkeler kendi pozisyonlarını deklare ettirmiş oldu. Mısır, Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Hafter’e desteği devam ettiği sürece Türkiye için de tek bir yol gözüküyor: “Durmak yok, yola devam.”
Bizim de ekleyeceklerimiz var:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önceki açıklamalarında “Hafter ile aynı masaya oturmayız” demişti. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi darbeci olarak görüp “Onunla bir araya gelmemiz mümkün değil” açıklamaları yapmıştı.
Berlin’de yapılan toplantıda Erdoğan Hafter ve Sisi ile aynı masada bir araya gelmek durumunda kaldı. Toplantıya katılanlar için verilen yemeğe katılmadan da Türkiye’ye döndü.
Dış politika işte böyle bir şeydir.
Sorunların çözüm yeri masadır ve iyi ve kıvrak diplomasilerden geçer. Küserek, hırslanarak dış politikada hiçbir sorunu çözemezsiniz. Sorunların daha da büyümesini sağlarsınız.
Yanı başımıza bakalım:
Suriye’de Esad ile bir araya gelinmek istenilmiyor. Kaldı ki, Suriye’deki sıkıntılar ve sorunlar bugün Esad ile iletişim ile çözülebilir. Şu anda Suriye’deki sorunları Rusya ile çözmeye çalışıyoruz ama bunda ne kadar başarılıyız? Bunu da sorgulamamız gerekiyor.
Görebildiğimiz kadarı ile Libya’daki dengeler her an değişebilir. Bu nedenle de Libya’daki sıkıntının daha da büyüyebileceğini söylersek acaba yanılmış mı oluruz?
.