Bugünkü yazımı, önünde saygıyla eğildiğim bir Eğitim Kahramanı'na atfediyorum;

1 Nisan 1985, Bursa Tophane Endüstri Meslek Lisesi,

Enfes bir nisan sabahıydı. 16 yaşındaki delikanlı, her hafta sadece iki ders olan İngilizceyi dört gözle bekliyordu. Sınıfın kapısı yavaşça aralandı. Her zamanki ağır adımlarıyla ve gülen yüzüyle HÜSEYİN ULUS içeri girdi. Şamatacı bir sınıftı; çoğu zaman, pek çok öğretmenin dersinde rahat durmayan öğrenciler, İngilizce Öğretmenleri geldiğinde patırtıyı gürültüyü bıçakla keser gibi keserlerdi. Zira Onu çok severlerdi.

Uzun boylu ve karizmatik adamın yüzünde o gün neşeli bir ifade vardı. Hiç şüphesiz öğrenciler de bunun farkındaydılar ama bir anlam verememişlerdi. Öğretmen otururken, kendisine çok yakışan ince çerçeveli gözlüğünün üzerinden bakarak çocuklarını-bütün öğrencilerini kendi çocukları gibi görürdü-süzüyordu. Bir süre sonra konuşmaya başladı. Bir anda yüzündeki o muzip bakış yerini ciddi bir bakışa bırakıyordu: “Size bir yazılı sorularını vermediğim kalmıştı. Buna rağmen çuvallamışsınız. İşiniz gücünüz okul çıkışı soluğu Kız Lisesinin önünde almak..

Öğretmen sözünü bitirdiğinde öğrenciler oldukları yerde kalakaldılar. Zira çok sevdikleri için, sadece Onun dersine ve yazılılarına harıl harıl çalışırlardı. Sınıfın jönlerinden Hakan Şakar söz alarak, çok çalıştıklarını, bu yüzden yüksek notlar beklediklerini söyledi. Herkes şaşkın, bir o kadar da üzgün bakışlarla birbirinin gözünün içine bakıyordu. Öğretmen, not defterini çantasından çıkartırken, gene belli belirsiz bir tebessüm oluştu yüzünde. Öğrenciler kendi dertlerine düştüklerinden bu tebessümü fark etmemişlerdi bile. Fark eden yalnızca bir öğrenci vardı: Hikmet Öcal.. O, biraz sonra olacakları da anlamıştı…

Öğretmen yazılıları okurken, çocuklarının 12 (twelve) ile 20 (twenty)’yi birbirine karıştırmalarına bayılırdı. Günlerce, haftalarca bu iki rakamı defalarca söylemesine, söyletmesine rağmen, bazı öğrencileri yine bir şekilde bu iki rakamı birbirine karıştırırlardı.. Yazılıları okumaya başladı. Notlar 25’in altındaydı ve sık sık 12 ve 20’yi okuyordu. Bu rakamlar okunduğu anda, ismi okunan, yanındakini dürterek ona 12’mi 20’mi aldığını soruyordu. İşte o anlarda, dikkatli gözler değerli Öğretmenlerinin gözlerindeki nüktedan bakışları fark edebiliyorlardı. Bütün notlar okunduktan sonra HÜSEYİN ULUS, not defterini çantasına koyarken, hafifçe başını yana çevirmiş ve gülmeye başlamıştı. Sonrasında bunun bir "Nisan 1 Şakası" olduğunu söylemişti…

Hikmet, Torna-Tesviye öğrencisi olmasına karşın, bölümünü ve meslek derslerini hiç sevmiyordu. Bu derslerde çok da başarılı olamıyordu aslında. Atölye, Atölye- Teknoloji ve Meslek Resim derslerinden geçecek kadar not alabiliyor, bazen de ikmale kalıyordu.. Sevdiği iki ders vardı. İngilizce ve Edebiyat..

1986 yılının haziranında mezun olmuşlar; Sınıf arkadaşlarının büyük bir bölümü Bursa’nın çeşitli fabrikalarında çalışmaya başlamışlardı. Hikmet ise böyle yapması durumunda, ömrü boyunca mutlu olamayacağını biliyordu. Annesine, İngilizce Öğretmeni olmak istediğini söylemişti. Desteklemişti Annesi de.. Bir yıl boyunca, çok sevdiği İngilizce Öğretmeni HÜSEYİN ULUS’ tan ders almak istiyordu. Altın kalpli adam, öğrencisini kırmamıştı…

Meslek Lisesi’nde İngilizce derslerinde sınırlı konuları öğrendikleri için yapılacak çok şey vardı. Hikmet o esnada postanede bir iş de bulmuş, hem çalışıp hem Öğretmeniyle çalışıyordu. Öğretmeninin bir dediğini iki etmiyor, iş yerinde bile fırsat buldukça o çetin sınava hazırlanıyordu. Bu bir yıllık süreçte HÜSEYİN ULUS, çok hasta olduğu zamanlarda bile; Hikmet’inde hissettiği gibi, delikanlıyı oğlu gibi görüyor ve ağrılar içinde olmasına rağmen onu çalıştırıyordu…

Sınav sonuçları açıklandığında, önce Annesine, sonra da Öğretmenine koştu Hikmet. Her ikisinin de ellerinden öptü..

Aradan yıllar, çok yıllar geçti.

Hikmet, sıcacık sevgisi ve donanımıyla kendisine İngilizce Öğretmenliğini kazandıran Öğretmenini ve mesleğini çok sevdi. Öğretmenlik hayatı boyunca da HÜSEYİN ULUS’tan öğrendiği iki temel prensibi uyguladı: "öğrencilerini kendi çocukları gibi sevmek ve sürekli kendini geliştirmek."

HÜSEYİN ULUS bir Okyanustu.. Hikmet ise, O Okyanusta bir damla olmaya çalıştı hep..

"Değerli Öğretmenim; saygıyla ellerinizden öpüyorum.."

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Cengiz 2 yıl önce

O hepimiz için ışık saçan bir yoldu. Ne mutlu ki bizim öğretmenimiz bizim öğretenimiz olmuş. Sağlıklı mutlu yıllar diliyorum sevgili öğretmenimize.

Misafir Avatar
Hikmet Öcal 2 yıl önce @Cengiz

Haklısınız Cengiz Bey.

Beğenmedim! (0)