Körfez Turunu yapmakta olan İzzet Kaptan Gezi Gemisi, Kapaklı İskelesi’ne yanaşırken İzzet Kaptan, herkesçe bilinen sıcakkanlılığıyla plajda güneşlenen ve yüzenleri gülen gözleri eşliğinde selamlıyordu. Vakit öğle vaktiydi. Bir saat yemek molası verilecekti.

Orta boylu, yeşil gözlü delikanlı, uzun bir süredir gözünü alamadığı kumral genç kızla konuşabilme fırsatı yakalayabilirdi. Genç kız, gemide sürekli ailesinin yanında oturmasaydı, muhtemelen şu ana kadar onunla konuşmuş olacaktı. Genç kızın gözleriyle, delikanlının gözleri zaman zaman birbirine değiyordu. İşte o zamanlarda delikanlı, genç kızın da kendisinden hoşlandığını anlıyordu. Delikanlı, onların gemiden inmelerini bekliyordu. Kız, baba, anne ve sekiz yaşındaki erkek kardeş, kalabalığın arasında ağır adımlarla, çevresi yemyeşil ağaçlarla kaplı bu şirin beldede mis gibi havayı ciğerlerine çekerek yürümeye başladı. Küçük cadde çok kalabalıktı. Birkaç lokanta vardı. Kız ve ailesi bunlardan birine girmeden, delikanlı kızla nasıl konuşacağını düşünüyordu. Bu çok zordu. Zira durduk yere kıza bir şey söyleyemezdi. Delikanlı arkada, onlar önde giderlerken genç kız geriye döndü ve delikanlıya baktı. Gülümsediler. Kısa bir süre sonra mavi çantasını yere düşürdü. Delikanlı hızla yerdeki çantayı aldı ve diğer eliyle tozunu alarak kıza uzattı. Kız; delikanlının yaşadığı sürece unutamayacağı ses tonuyla ve değişik aksanıyla teşekkür etti.

Babası asık suratlı bir adamdı. Delikanlıya ters ters baktı. Annesi de, çok dostça olmayan bakışlarla onu süzdü. Delikanlı o an ne yapacağını bilemedi. Aile az ötedeki balık lokantasına girdi. Delikanlı da bu lokantanın çaprazındaki çam ağacının yanındaki banka oturdu. Az ötedeki simit tezgahı dikkatini çekti. Mis gibi simit kokusu burnuna kadar geliyordu. Kız, belki bir fırsatını bulur ve gelir diye bir lokantaya girmemeye karar vermişti. Simitle idare etmeliydi. Zaten halinden de hiç şikayetçi değildi. Ancak, tutucu bir ailesi olmasından olacak, kız uzaktan görebildiği delikanlının yanına gelememişti.

Gemi devasa homurtularla Armutlu İskelesine gitmek üzere demir aldı. Yolcuların karınları doyduğu için şimdi daha da keyifliydiler. Oyun havaları, oynayanlar, neşeli müzikler, Boz buruna yaklaştıkça artan dalgaların coşkusuna karışıyordu. İnsanın tenini okşayan rüzgar, aynı zamanda yosun kokularını da beraberinde getiriyordu. Masmavi gökyüzünde, daireler çizerek anın tadını çıkaran insanları selamlayan martılar da şarkılara katılıyorlardı. Çok yıllar önce, 12 yaşındaki küçük kızının dramatik bir şekilde gözlerinin önünde boğulmasından sonra çok uzun bir süre kendisine gelemeyen ve inzivaya çekilen kaptan, bir nebze de olsa toparlamış ve gezi gemisi kaptanı olmaya devam edecek gücü kendinde bulmuştu. Kızını kaybettikten sonra küçük ve büyük çocuklardan gezi ücreti almayı bırakmış ve kalbi paramparça bir babanın yapacağı şeyi yaparak; bütün çocukları kendi evladı gibi görmüş ve onun yarım kalan sevgisini çocuklarla tamamlamıştı..

İzzet Kaptan, gemi tam Boz burundan geçerken ve büyük çalkantılar olurken, mikrofonu eline alıp, güzel sesiyle şarkılar söyleyerek endişelenenlerin endişelerini sabun köpüğünü süpürür gibi süpürüvermişti. Dalgalar azalınca tekrar oyun havası başladı. Delikanlıyla tanışmak için bundan daha iyi bir fırsat olamayacağını düşünen kız sahneye geldi. Uyanık kardeşi de onu yalnız bırakmak niyetinde değildi. O da çabuk çabuk ablasının yanına geldi. Delikanlı da onların yanına gelmek için çok beklemedi. Delikanlı başıyla kızı selamladı. Kız da hafif bir tebessümle delikanlıya karşılık verdi. O esnada kızın kardeşi, tıpkı babası gibi sert bakışlarla delikanlıya bakıyordu. Delikanlı, adının Tamer olduğunu, kız da Selin olduğunu söyledi.

Tamer Küçük Kumla’da Seçkin Sitesi’nde oturduklarını, Selin de onun hemen yanındaki Yüksel Kardeşler Sitesi’nde oturduklarını söyledi. Delikanlı İngilizce Öğretmenliği 1. sınıf öğrencisiyken, kız da Uluslararası İlişkiler 2.sınıf öğrencisiydi. Kız, babasının Bükreş Büyükelçisi olduğunu, üç hafta sonra Bükreş’e döneceklerini söyledi. O an, delikanlı yüreğinin en derinlerinde tarifsiz bir keder hissetti. Yüzündeki mutluluk ifadesi yitip gitti. Bu kızın gözünden kaçmadı. Delikanlı, oyun oynayanların kalabalığından istifade ederek, lazım olacağını bildiği için Kapaklı’da simit tezgahının arkasındaki bakkaldan aldığı tükenmez kalemle, yine oradan aldığı kağıda kızın numarasını yazdı. O sırada küçük kardeş, kızarak ablasının kolunu sertçe dürterek ona neden delikanlıya telefon numarasını verdiğini sordu. Peşi sıra aynı kızgın ses tonuyla bunu babasına söyleyeceğini söyledi. Onun bu sinirli hali, az önceki umutsuz havayı sinerjiye çevirdi. Genç kızla delikanlı muzip bir şekilde birbirlerine baktılar ve aniden bir kahkaha tufanı koptu. Bunun üzerine çocuk daha da kızdı. Aksilik bu ya, dakikalardır yukarıda, doğmakta olan bir aşkı hayranlıkla izlemekte olan şakacı martılardan biri, adeta çocuğu daha da kızdırmak istermiş gibi, onun başına kakasını yapıverdi. Gülmekte olan genç kızla, delikanlı bunu görünce daha da kendilerinden geçtiler..

(Devam Edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.