(Gastroenteroloji Uzmanı Sayın Mehmet Sarı’ya atfediyorum)
Orta yaşlı adam o sabah kendisine yapılacak Kolonoskopi için oğluyla birlikte hastaneye gelmişti. Kendisini hayli gergin hissediyordu zira geçen gün dışkısında kan görmüştü. Bağırsaklarında çıkabilecek kötü bir durum hayatı çok zorlaştıracaktı. Ancak içinde yaşadığı fırtınayı oğluna hissettirmiyordu. Delikanlı da babasının güçlü duruşunu büyük bir memnuniyetle karşılıyordu. Kolonoskopi yaklaşık 45 dakika kala, adamın gözü hemen karşısındaki yirmili yaşlardaki genç kıza ve annesine takılmıştı. Kız son derece güçlü, neşeli bir gençti. Annesiyle arasındaki konuşmalara da kulak misafiri oluyordu. Kıza da endoskopi yapılacaktı. O da kısa bir süre sonra sonucunun ne çıkacağı bilinmediği bir tetkike girecekti ama davranışlarından son derece rahat olduğu açıkça belli oluyordu. Az sonra kız endoskopi odasından çağrıldı. Çantasını annesine verdikten sonra güler yüzü eşliğinde yan taraftaki odaya geçti. Adam kıza rahatlığından ötürü imrendi. İçinden bende öyle olabilseydim diye geçirmeden edemedi. Kız içerideyken, annesiyle konuşarak onun durumunu sordu. Kadın son günlerde kızının şiddetli mide ağrıları olduğunu, midesini üşüttüğünü düşündüklerini söyledi. Adam ve kadın birbirlerine geçmiş olsun dediler. Kadın kızı kadar rahat değildi. Bu vücut dilinden anlaşılıyordu…
15 dakika sonra endoskopi sona ermişti. Kadın kızının yanına giderken, adam ve oğlu, endoskopi odasından çıkan ve ağır adımlarla düşünceli bir halde odasına giden doktorun kireç gibi olmuş yüzünü gördüler. Şaşkınlıkla birbirlerinin yüzüne baktılar. Bir süre öyle kaldılar. Bu durum hiç hayra alamet değildi. Kızın yaşı adamın kızı kadardı. Bu yüzden adam kızı kendi kızı gibi düşündü ve yüreğinde tarifsiz bir sancı hissetti. Gayri ihtiyari başını öne indirdi. Bir süre sonra narkozun etkisi büyük ölçüde geçmiş olduğu halde kız ve annesi, doktorun odasına yöneldiler. İçeri girdiler. Heyecandan kapıyı kapatmayı unuttular. 50’li yaşlardaki doktor kıza, nasıl olduğunu bir baba şefkatiyle sordu. Kız iyi olduğunu söyledi. Adam ve oğlu, oturdukları sandalyelerden kalkıp, aralık kapıdan doktoru, kızı ve annesini görebilecekleri yan taraftaki sandalyelere oturdular. Önceleri doktorun yüzü yine kireç gibi beyazdı ama tecrübeli doktor çabucak kendini toparladı. Sonucu merakla bekleyen kadın, doktora hafif titreyen sesiyle kızının nesi olduğunu sordu. Doktor zarif bir şekilde ince çerçeveli gözlüğünü çıkardı ve masanın üstüne koydu. Önce bir şey demedi. Kadına ve sonrasında kızına bir süre baktı. Söze başladı: “Bakın, şeker kızın midesinde bir yara var. Büyük bir yara. Bizi uzun bir tedavi süreci bekliyor. Güçlü olduğumuz ölçüde başarılı olacağız. Bu savaşı beraberce vereceğiz. Önce bir mide ameliyatı bekliyor. Ameliyattan sonra yaklaşık bir aylık bir radyoterapi tedavisi, gerekirse de kemoterapi yapacağız. Benim şeker kızıma bu hastalık vız gelir. Ben Onun çok kuvvetli olduğunu daha ilk gördüğümde anlamıştım. Birlikte iyi bir ekip olacağız ve bu hastalığı buldozer gibi darmadağın edeceğiz..”
Kadın, kızının hastalığının Kanser olduğunu anlamıştı. Kız ise anlayamamıştı. Doktorla kadın göz göze gelmişlerdi. Kadının göz bebeklerinde gözyaşları belirdi. Doktor, kadına ‘sakın’ dercesine sert bir şekilde baktı. Kadıncağız anladı ve kendini toparladı.. Genç kız gülerek babacan doktora, yarın oynadığı voleybol takımının şampiyonluk maçında smaçör olduğunu ve kendisini maçta görmek istediğini söyleyerek davet etti. Doktor da sevgiyle kesinlikle geleceğini söyledi.. Tedavi başlamıştı bile..
İlerleyen günlerde genç kız, o melun hastalığı sadece yenmekle kalmadı, kuyruğuna teneke de bağladı.
Doktor, kızın nikâh şahidi de oldu ve irtibatlarını hiç kesmediler.