Uzun süren ve insanın ruhunu darmadağın eden puslu ve yağmurlu havalar nihayet sona ermiş ve Trabzon’a yaz olanca güzelliğiyle gelmişti. Orta yaşlı adam, Botanik Park’ta sabah yürüyüşünü yaptıktan sonra; kır kahvesinde havuzun yanındaki masalardan birine oturdu. Güler yüzlü garsona bir çay söyledi. Sabah saatlerinde genellikle Botanik tenha olurdu ama o gün hayli kalabalıktı. Çayını yudumlarken gözü havuzun diğer tarafındaki bir kediye ve onun dört yavrusuna takıldı. Çok tatlıydılar. Bir süre keyifle onları izledi. Trabzon birkaç yıldır Arap turistlerin gözdesiydi. Enfes dizaynıyla ve içindeki bsayısız itkiyle Botanik Park özellikle onlar için bir cennetti.

O gün de yerli turistten çok yabancı turist vardı. Adam çayını bitirdikten sonra haki sırt çantasından bir kitap çıkardı. Islak mendille yakın gözlüğünün camlarını sildi. Garsona bir çay daha söyleyerek okumaya başladı. Başladı başlamasına ama pek okuyası da yoktu. Kendini zorlamasına rağmen topu topu dört sayfa okuyabildi. Kitabı masanın yanına koydu. Bir süre sonra, Millet Kütüphanesi’nin önündeki girişten kır kahvesine doğru ilerleyen bir hanımefendi dikkatini çekti. O da orta yaşlı ve uzun boyluydu. Çok da güzeldi. Havuzun yanından geçen kadın, Arap bir ailenin hemen önündeki masaya oturdu. Adam tüm kalbiyle kadının parmağında alyans olmamasını dileyerek göz ucuyla eline baktı. Yoktu. Rahat bir nefes aldı. Kadın fıstık yeşili çantasından sigara paketini çıkarttı ve yaktı. Garsona sade bir kahve söyledi. Kadını ilk gördüğü andan itibaren gözünü ondan alamayan adam ondan çok etkilenmişti. Sigara içmemesine ve sigara kokusunu hiç sevmemesine rağmen onun sigara içmesine hiç mi hiç takılmadı. Vücut dili onun bir hanımefendi olduğunun altını çiziyordu. Kadın bol köpüklü kahvesinden bir yudum aldı. O esnada geniş havuzda ağır ağır yüzen kaplumbağayı gördü. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluştu. Yedi sekiz yaşlarında iki çocuk şen bağırışlarla havuzun yanına koştular. Güneş gökyüzündeki tahtına yavaş yavaş kuruluyordu. Adam dikkat çekmeden arada bir kadına bakıyordu. Ellili yaşlarda olmasına ve kadını hiç tanımamasına rağmen adeta on sekiz yaşında bir delikanlı gibi kalbinin hızlı hızlı attığını duyumsuyordu. Haftanın dört-beş günü Botanik Park’a gelmesine rağmen kadını daha önce burada hiç görmemişti. İlk kez bugün gelmiş olmalıydı

Pek bilinmeyen bir melodiyle kadının telefonu çaldı. Konuşmaya başladı. Konuşma tarzı ve özellikle de ses tonu adamı adeta büyülüyordu. Adam o an evrendeki bütün kelebeklerin midesinde kanat çırptıklarını hissetti. Kadın telefonla konuşurken bir an adamla göz göze geldi. Bir süre çekemedi, sonra çabuk çabuk kaçırdı gözlerini. Adam bunun güzel, çok güzel bir şey olduğunu biliyordu. Demek ki, başka tarafa baktığı anlardan birinde kadın da kendisine bakmış olmalıydı. Hafif bir rüzgar çıktı. Bir meltem.. İnsanı sıkmayan, bunaltmayan, tam tersine mutluluk veren, belki de çok güzel günlerin habercisi.. Rüzgar kadının uzun saçlarını hareket ettirirken telefon konuşmasını bitirdi. Bir süre sonra masadan kalktı. Ağır adımlarla kasaya doğru yöneldi. Hesabı ödedi. Kır kahvesinin diğer tarafındaki çıkışa doğru yöneldi. Adam ise kadın, sağı solu envayi çeşit bitki ve çiçeklerden oluşan parke taşlı, dar ve sevimli yoldan Botanik Park’ın çıkışına doğru ilerleyip, gözden kayboluncaya kadar onu seyretti..

Adam emekliydi. Muhtemelen de kadın da öyleydi. Bazen yalnız, bazen de arkadaşlarıyla buraya gelirdi. Ancak o günden sonra her gün gelmeye başladı. Kadın üç gün gelmedi. Dördüncü gün göründü. Yanında iki şirin kız çocuğu vardı. Torunları olmalıydı. Kadın, torunlarını Millet Kütüphanesi’nin önünde, artık Botanik’in maskotları haline gelen anne kedi ve dört yavru kedinin yanlarına götürdü. Biraz daha büyük olan torunu, alt alta üst üste birbirleriyle oynayan iki sarman kedi yavrusundan birini eğilerek aldı. Öptü. Diğer torunu da diğer sarman kedi yavrusunu eğilerek sevmeye başladı. Adam o gün yalnız değildi. Yanında kendi gibi emekli bir öğretmen arkadaşı da vardı. Bir süredir arkadaşı hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu ama söylenenlerin bir kelimesini bile dinlememişti. Onun şaşkın bakışları arasında, aniden masadan kalkarak, kadına doğru ilerlemeye başladı. Onunla tanışmak istiyordu ve bundan daha iyi bir fırsat da olamazdı. O esnada annelik içgüdüsüyle bir süredir havuzun başında duran, balıkları yakalayıp yavrularına götürmek için fırsat kollayan anne kedi, yavrularını seven çocukların yanına geldi. Çocuklar kedileri severken kadın havuzun kenarındaki banka oturuyordu. Üzerinde çok zevkli mavi bir elbise vardı…

(Devam edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.