200 bin yıl önce Afrika’da Etiyopya'da ortaya çıktığı ve dünyaya yayıldığı söylenen insanoğlu sayısının son 220 yılda 8 milyara ulaşmış olması dehşet vericidir.
Doğru saptanmış olduğunu kabul ettiğimiz dünya insan nüfusu,1802 yılında 1 milyar civarında iken, 220 yıl sonra çığ gibi artarak 8 milyarı geçmiştir..
Dünyadaki bu hızlı artış, özellikle batıda gelişen fikir ve düşünce alanındaki devrim, bilim ve teknolojik alanlardaki büyük gelişmelerin sonucudur..
Batı toplumlarında sosyo-ekonomik refaha yol açan bu gelişmeler dünyanın birçok ülkesinin henüz kapı zilini dahi çalmamıştır..
Bu garip ülkeler, bilim ve teknoloji alanında ışık hızı ile gelişen ve tüketim ekonomisi çılgınlığını tüm dünyaya kabul ettiren "patron ülkelerin marabası" konumundadır.
Ancak bu patron ülkelerin yarattığı tüketim sarhoşluğuna dayalı UYGARLIK anlayışı, önüne geçilmediği takdirde giderek tehlikeleri artan bir KAOS’a da dönüşecektir diyor bilim adamları..
Küresel ısınma ve baş döndürücü doğa tahribi açısından bir kaos..
Ancak bilim adamlarının küresel ısınma ile ilgili bugün, hemen gereken önlemler alınmalı konusundaki uyarılarına rağmen, bütün ülkeler kafalarını kuma gömmüş durumdalar..
Ülkemizin her noktası deprem fay hatları ile dolu olmasına rağmen sağlam konut politikamızda uyuklamamızın devam etmesi gibi.,
Oysa küresel ısınmada kafasını kuma Gömen uygar ülkelerde "kırmızı ışıkta geçen insan" görebilir misiniz; bizim ülkedeki insan suratlı yaratıkların vızır vızır geçtiği kadar?..
Ya da uygar toplumlarda “Yaşam için” inşa edilen sağlam konutlar, bizim ülkemizdeki “Ölüm Konut”ları ile karşılaştırılabilir mi?
Depremlerde kaybettiğimiz yüzbinlerce yurttaşımızın vebali, "Ölüm Konutları” inşa edenler başta olmak üzere, ülke zirvesinde ve her kademedeki görevlinin sırtında ve ruhundaki en büyük günahtır..
Yurt sorunlarında pasif ve tepkisiz kalan, uyur gezer, bizim gibi sade yurttaşlar da dahil..
Son depremler, aslında daha öncekiler gibi hepimizin yüzünde çift taraflı tokat acılığı ve utancı hükmündedir..
1999 depreminden sonra bazı önemli adımlar atıldığını da söylemek gerekir.
Ancak bu politika işin ruhuna uygun olarak sürdürülememiştir.
Kentsel dönüşüme muhalefet eden, bu önemli girişimin önünü davalarla tıkayan yurttaş figürü, pervasız yapılan çürük inşaatlar yanında imar afları da bu politikayı yerle bir etmiştir.
Bu konu yasal düzenlemelerle niye çözülmemiştir bunca zaman, anlayana aşk olsun ..
Bu kördüğüm hiç vakit kaybetmeksizin hemen çözülmelidir..
Yoksa bu kördüğümü çözmek için Büyük İskender’i mi çağıralım.
Kaybettiğimiz yüz binlerce insan, toplum hayrına canı yakılmış bireylerden daha mı önemsizdir?
Son derece dikkat çeken diğer bir nokta, bugüne kadar devletin ULUSAL FELAKETLER MALİ BÜTÇESİNİ kurup geliştirememiş olmasıdır..
Bu konu devlet-yurttaş elbirliği bazında hemen çözülmesi gereken yaşamsal bir konudur..
Zira son depremler yeniden yapılandırmanın maliyetinin 100 milyar dolar civarında olabileceğini göstermiştir..
Bu nedenle birey ve toplumumuzun refahını engelleyen özel ve kamu hizmetlerindeki tüm boşluklar, çarpıklıklar ve tıkanıklıklar hemen giderilmelidir.
Yurt genelindeki ÖLÜM KONUTLARI yıkılıp, en kısa sürede YAŞAM KONUTLARI şekline dönüştürülmelidir..
Ülke çapındaki hizmet çarkını yürüten özel ve kamudaki tüm yetkili ve sorumlulardan hesap sorulmaması da asla söz konusu olmamalıdır.
UYGAR TOPLUM VE UYGAR DEVLET OLMAK İSTİYORSAK..