Bu yazımıza da yaklaşık 2400 yıl önce yaşamış bir düşünür, bir filozofla başlayalım. Şu bizim Eflatun dediğimiz Antik Yunan düşünürü Platon, milattan önce (428-348) yılları arasında yaşamış. Asıl adı dedesinin ismi olan Aristokles’dir. Varlıklı bir ailenin çocuğudur. Gramer, müzik ve spor eğitimi alır. Güreş eğitimi de almış olmalı ki, iyi bir güreşçi olmuş.
Güreş hocası ona “geniş omuzlu” anlamına gelen Platon lakabını vermiş. O gün bu gündür, Batı felsefesinde adı Platon, Müslüman alemi de ona Eflatun demiş. O dönemde bugünün üniversitesi düzeyinde olan, adına “akademi” dediği okulu kurmuş. Günümüzde de “yüksek okul” anlamına gelen akademi sözcüğü bu okulun adından gelmektedir. Akademi’de işler sıkıdır, ezbere yer yoktur. Sıkı bir akıl yürütme vardır. Öğrenen bildiği zannettiği şeyleri tek tek sorgulamalı, gözden geçirmelidir. Filozof olmak isteyen kişi özgür, önyargısız ve tutarlı düşünmeyi öğrenmelidir. Okulun eğitim anlayışı “düşünme eğitimini” esas aldığı için akademinin kapısına “geometri bilmeyen giremez” yazılıdır. Filozof, “matematiksel düşünme bütün bilimlerin ve felsefenin temellerini oluşturur. Burada böyle düşünmeyi öğren, buna hazır ol” demektedir, yani felsefe ve bilim için matematiğin önemine dikkat çekmek ister.
Platon ailesinden kalan mal varlığı ile gezmiş, tozmuş, hayatı boyunca da felsefe yapmış. Hocası Sokrates’e hayranlığından dolayı diyaloglarını Sokrates’in ismini kullanarak yazdığı söylenir. Büyük İskender’in de hocası olan Aristoteles Platon’un öğrencisidir. Aristoteles akademide yetişmiş büyük bir filozof. Gerçekten aşılmamış bir filozof. Sokrates, Platon, Aristoteles üçlüsü felsefe ve bilim tarihindeki birçok tartışmaların temellerini oluşturmuş. Kim ne derse desin, Batı medeniyeti bu üç büyük adama çok şey borçludur.
Eflatun bilgiyi, bilmeyi ve erdemli olmayı öne çıkarır. Ona göre, bir şey hakkında genel geçer bilgiye sahip olmak için onun ne olduğunu bilmek gerekir. Gerçek problem, bildiğimizi sandığımız bir şeyi bilmediğimizi fark edince ortaya çıkar. Platon’a göre insanların çoğu maddi hazların peşinden koşarak yaşarlar. Ancak, az sayıda insan bilgiyi sever ve bilge bir hayat sürme gereği duyar. Çünkü bilgelik bir erdemdir. Erdemli insan olmak için bilgi gerekir. Bilgi ise felsefi bir eğitimle mümkündür. “Kralların filozof, ya da filozoflar kral olana kadar toplumlar rahata ve huzura kavuşamayacaktır” sözüyle ideal devlet adamı anlayışını ortaya koyar. Öyle ya devleti yönetecek kişilerin erdemli, bilge insanlar olması gerekir.
Diyaloglarında bazı kavramları daha iyi açıklamak için “metaforlar” kullanır. Bunlardan biri de onun meşhur “mağara alagorisidir”. Bir şeyi kavratabilmek amacıyla onu simgelerle, benzetmelerle göz önünde canlandırma işi “alagori” olarak adlandırılmaktadır. Şimdi onun mağara alagorisine dönelim. Mağarada yaşayan bir grup insan, elleri arkadan duvara bağlı bir şekilde oturmaktadır. Bu insanların arkasında bir duvar, duvarın arkasında da uçlarına birtakım nesnelerin takıldığı sopaları tutan bir grup insan bulunmaktadır. Sopaları havaya kaldırdıklarında, bir tüneli andıran dar bir koridordan düşen güneş ışığı bu nesnelerin gölgelerini elleri bağlı insanların görebilecekleri bir yere yansıtmaktadır. Bu insanlar mağarada hapis tutuldukları için gölgeleri gerçek nesne zannederler. İnsanlardan birinin elleri çözülüp dışarı çıkartıldığında önce gölgeleri, sonra insanların ve nesnelerin sudaki yansımalarını görür. Gerçek nesnelere gözleri kamaşarak bakar. Daha sonra da aydınlığın güzelliğini hisseder ve gökyüzünü seyreder. Özgürlüğün ne olduğunu anlar, bir daha da zindana dönmek istemez. Dönse bile gözleri karanlığa alışamaz, orada yaşayan insanlarla yaşaması olanaksızdır. Bu alagori ile Platon insanın iyiyi, doğruyu ve güzeli kolay kolay göremeyeceğini, gördüğü zamanda böyle yaşayacağını ve bundan vazgeçemeyeceğini anlatmaktadır.
Prangalarından kurtulmuş, hakikati görmüş kişilerin yüzünü bir daha karanlığa çevirmeleri imkânsızdır. Demek ki insanın gözü, gönlü bağlı ise zindana düşen ışık hakiki nesneleri değil, sadece nesnelerin gölgelerini görmemizi sağlar. Hakikati görmek için aydınlığa çıkmak gerekir.
çok keyifli, bilgi dolu bir yazı. elinize saglik