Seksenli yıllarda ODTÜ matematik bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyim. Hiç unutmam bir gün hocalarımız ünlü matematikçi Cahit Arf’ın fizik bölümünde bir panele katılacağını duyurdular. Böyle bir fırsat kaçar mı hiç? Adını sık sık duyduğumuz bu büyük matematikçiyi görmek için herkes öğle arasında anfiye koştu. Kocaman salon tıklım tıklım dolu, ayakta bile yer yok. Öyle bir heyecan ki sormayın. Bugünkü gibi hatırlıyorum. Panelin konusu genelde eğitim özelde de üniversitelerde bilim, bilim adamının misyonu gibi birkaç alt başlıktan oluşuyordu. Konuşmacılar arasında dönemin hükümet temsilcisi, YÖK’ten ve üniversiteden katılımcılar var. Hocayı yakından görebilmek için daha erken davranarak en ön sırada bir yer tutmuşum, üstelik tam da karşısında bir yerde. Kimi katılımcıların tavırlarındaki çekingenlik gözden kaçmazken Hoca’nın rahatlığı ve yüksek özgüveni bariz bir biçimde hissediliyordu. Konuşmanın akışına göre eğitimin, üniversitenin, bilimin tanımını yapıyor, yanlışları söylüyor, eleştiriyor, bazen hükümete çatıyor, kısaca olanlara bakıp olması gerekenleri hiç çekinmeden söylüyordu. Bu dik duruşlu asi adamın söyledikleri salonu çok etkiliyor olmalı ki, sözü biter bitmez büyük bir alkış tufanı kopuyordu. Panel sona erince Hoca’nın etrafı sarıldı. Bu büyük adama görülmemiş bir ilgi ve alaka gösterildi.
Cahit Hoca 1910 Selanik doğumlu. İstanbul Erkek Lisesi yıllarından sonra üniversite öğrenimini Fransa’da tamamlamış. Kısa bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliği deneyiminden sonra da İstanbul Üniversitesi’nde akademik kariyerinin ilk basamaklarına adım atmış. Daha sonraki yıllarda Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nde doktora derecesini almış. Hoca, Almanya’nın ünlü matematikçilerinden Helmut Hasse ile birlikte yüksek matematikte kendi adları ile bilinen “Hasse-Arf Teoremi” ve “Arf Sabiti”, “Arf Halkaları”, “Arf Kapanışları” gibi çalışmalarıyla dünyada hak ettiği ününe kavuşmuş. İşte bu bilimsel çalışmalarından dolayı Cahit Arf bu ülkenin tüm zamanlarının en büyük matematikçisidir. Türkiye’yi kendi alanında uluslararası düzeyde temsil etmiş, yaşamını matematiğe adamış, hocaların hocası büyük bir bilim insanıdır Cahit Hoca. Elbette sadece bu kadar değil, sonraki yıllarda İstanbul Üniversitesin’de yaptığı çalışmalardan dolayı ordinaryüs profesörlüğe yükseliyor. Sonra TÜBİTAK’ın bilim kurulu başkanlığı, California Üniversitesin’de, ODTÜ’de öğretim üyeliği ve Türk Matematik Derneği başkanlığı gibi görevlerde bulunmuş. Bu arada, Hoca’nın “TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü” ve “İnönü Armağanı"nı kazandığını da söylemeden geçmeyelim. Yetenekli genç matematikçileri yüreklendirdiği gibi, birçok çalışmaları desteklemekten de geri kalmamış. Araştırmalarını, hakkında düzenlenen konferansları, onuruna yapılan uluslararası sempozyumları, makalelerini, onur doktoraları,… neler neler yazmakla bitmez. Yapılan araştırmalardan şu sonuca ulaşmak mümkün; Hoca yaşamı boyunca sürekli anlamaya, araştırmaya, keşfetmeye, öğrenmeye, öğretmeye tutkun bir insan olmuş. Dahası onurlu, cesaretli ve bilim camiasına rol-model olmuş büyük bir kişilik ve bir yurt sever.
O gün panelde söylediği, daha sonra da hakkında yazılan bir kitapta okuduğum “…eğitimin esas hedefi öğrendiklerinin çoğundan şüphe edebilen ve her bilgiyi yeniden gözden geçirebilen insanlar yetiştirmek olmalıdır” sözü, o zamandan beri kafamda yer etmişti. Alışık olmadığımız bir tanımlamaydı bu. Oysa ki geleneksel yaklaşım eğitimin amaçlarını böyle bir söylem üzerine kurmazdı. Ne zamanki bilim felsefesi ve tarihine ilgim arttı bu sözün anlamını kavramaya başladım. Bilimin bütününde mutlak kesinliğin ve doğruluğun olmadığını, şüphenin, sorgulamanın, dahası eleştirel aklın gerçeğe ve doğruya yaklaşmada çok ama çok değerli bir yol, yöntem ve yaklaşım olduğunu fark ettim. Demek ki okulun temel amaçlarından biri, kişinin ileriki yaşamında birçoğunu unutacağı yığma bilgi aktarmaktan daha çok, öğrencinin düşünme becerilerini geliştirmek olmalıymış.
Cahit Arf 1997 yılında hayata gözlerini yumdu, ışıklar içinde uyusun. Matematik dünyası onu her zaman derin saygı ve şükranla anar. Elbette dünya çapında farklı alanlarda adı sanı, saygınlığı olan Cahit Hoca gibi çok değerli bilim insanlarımız var. Gençlerimizin bu değerlerimizi tanıma, bilme imkânları olursa özgüvenleri yükselir, bilim sevgisi artar. O zaman yaratıcı ve yetenekli daha çok genç insan bilim yapmaya heveslenir. Böylelikle bu ülkenin her alanda bilim çıtası daha yüksek olur ve bilimsel bilgi üretimi bir çığ gibi büyür. Başka bir deyişle, işte o zaman "muasır medeniyetler seviyesi"ni yakalamak ve hatta üzerine çıkmak mümkün olur. Herhalde başta eğitimciler olmak üzere medyaya, basına, ilgili kurumlara ve herkese bu konuda daha fazla iş düşüyor.
çok güzel bir yazı çok etkilendim