Bu yılı da huzursuz, bir yığın sorunla, çok sık değiştirdiğimiz gündemlerle, siyasi kavgalarla, gereksiz yatırımlarla ve endişelerle geride bırakıyoruz.
Havanda su döverek, akıntıya kürek çekerek, durduk yerde başımızı belaya sokarak çok zaman kaybettik. Gün geçmesin ki, bir hadise çıkmasın. Problemin biriyle boğuşurken, çok ciddi yeni dertler sardık başımıza. Düşmana gerek yok, hepsini biz kendimiz çıkardık, olmayacak sıkıntılara biz kendimiz sebep olduk, güzelim ülkenin düzenini biz tepetaklak ettik. Anayasayı biz delik deşik ettik. Aklımıza eseni torbalara doldurup, geceleri Meclis’ten kanun diye biz çıkardık. İktidarıyla muhalefetiyle biz değiştirdik düzeni. Kimse kendisini kandırmasın, dini siyasete biz bulaştırdık, laikliği biz dümdüz ettik, ayağımızı yorganımıza göre uzatmadan, biz sarfettik paraları.
Bu Anayasaya sadık kalacağımıza namusumuz üzerine biz yemin etmedik mi? Hani nerede kaldı yeminimiz? Milli Eğitimimizi dini eğitime çevirdik, yargıyı tanınamaz hale getirdik, ordumuzun gücüne zarar verdik. Diyanet İşlerini paraya boğarken, cemaatlerin devlete sızmalarına göz yumduk. En fecisi milletimizi ortadan ikiye böldük. Ümmet diye baktık insanımıza. İktidarı ele geçirince, oy vermeyenleri düşman belledik. Tepeden bakar hale geldik herkese.
Haydi bunca hataları yaptık, bunca kusurları işledik ama, İslam aleminin lideri olma gayret ve projelerine ne demeli? Bize ne Suriye’den, Esat zulüm yapıyormuş, tasası bize mi düştü? Onların içişlerine bulaş, Mısır’la dalaş, Afrika’daki Müslümanlara yardım yağdır, yurt içinde ihtiyacın çok üzerinde cami yaptığımız yetmiyormuş gibi, yurtdışında da camiler yaptır, milyonlarca doları oralara yatır. Ne o, İslam aleminin lideri olacağız. Bu işe kargaları bile güldürdük ama, yine de vazgeçmiyoruz inadımızdan.
Yaptığımız en büyük yanlışlardan biri de, Başkanlık sistemine geçmemizdir. Tek adam her şeye karışacak, her şeye karar verecek, ağzından çıkan emir sayılacak. Yasama, yargı ve yürütmeyi tek kişi temsil edecek. O da yetmedi, o tek kişi aynı anda iktidar partisinin de Genel Başkanı olacak. Hani yanlışlık yapılır da, bu kadar büyüğü de yapılır mı hiç? Yazlık kışlık saraylarla, simsiyah ve uzun araç konvoylarıyla, özel uçaklarla, gösterişli devlet daireleri ve pahalı makam odalarıyla güçlü devlet olunur sandık.
550 milletvekili yetmedi, 600’e çıkardık sayılarını. Muhalefet diye seçtiklerimizin bir bölümü iktidara yapıştı. Dünyada örneği görülmeyen bu yapışmanın ilk mucidi olduk. Hoş yapışsalar da yapışmasalar da, milletvekillerinin tümü maaşları ve özlük haklarında iyileşme sözkonusu oldu mu, saniyesinde kenetleniyorlar. O birbirlerine yumruk sallayanlar bile, hemen sarmaş dolaş oluyorlar. Hani Başkanlık sistemini eleştiriyoruz da, Parlamenter sistemi de doğru dürüst çalıştırabildik mi sanki?
Devlet Planlamanın sadece tabelasını bıraktık. Yapacağımızı kimseye danışmadık, uzmanlardan görüş almadık, milletin itirazına kulak tıkadık, protesto edenlerin gözlerine biber gazı sıktık. Hava alanımız varken, dünyanın parasını harcayıp bir yenisini yaptık. Hastanelerimizi kapatıp, tüccarlara şehir hastaneleri kurdurduk. Hasta garantili hastane, yolcu garantili havaalanları, adambaşı geçiş garantili otoyol ve köprü modellerini biz icad ettik. Paramızı betona yatırdık, gökdelen ve modern bina görüntülerinden yana zenginleştik ama, devletçe ve milletçe (bizi yönetenler hariç) fakirleştik. Devletin parasını bitirince, vergi üzerine vergi saldık millete. Milletin o ağır vergilerin altında iyice ezildiğini de fark edemiyoruz artık. Para bitti ama, gereksiz proje inadı bitmiyor bizde. Yapılan son barajların parasını ödeyemiyoruz ama, 75 milyarlık İstanbul kanalını yapacağız diye yırtınıyoruz. Millet yapma diyor, uzmanları yapma diyor, bilim adamları sakın diyor ama biz, bildiğimizi okumaya devam ediyoruz yine de. İkide bir seçim yapıyoruz da, böylesine hassas bir meselede referandum yapmıyoruz işte.
Hangi birini yazayım, yaptığımız yanlışların hangi birinin üzerinde durayım. Dünyada bir yanlış yönetim olimpiyatı olsa, inanın biz açık farkla şampiyon olurduk. Bu kadar hata, bu kadar yanlışlık yapılmaz ki… Ama işin ilginç yönü, bunca yanlışa ve kötü yönetime rağmen, hala oy alabiliyor iktidar partisi. Bundan sonrası çok zor ama, dünyevi yaşamla dalga geçip milleti ahretteki yaşama hazırlayan iktidarımız, yine de yüzde 30 oyu çantada keklik sayıyor. Bakalım bu kere evdeki hesap çarşıya uyacak mı?
Suriye’de askerimiz var, Katar’da askerimiz var, Libya’ya da asker göndereceğiz diyorlar. İnşallah hiçbirinin ayağına taş değmez, sağsalim dönerler anayurda, baba ocaklarına. Etrafımız düşmanla sarılı, tek bir dostumuz kalmadı artık. Kıbrıs işi iyice ısınıyor. İsrail Rumlara eğitim vermeye, askeri yardım yapmaya başladı. Diplomasi ve savunma acemiliği, yanlışı, hatayı kaldırmaz. Onun için erken emekli ettiğimiz deneyimli ve donanımlı diplomatlarımızdan, generallerimizden, amirallerimizden, strateji uzmanlarından mutlaka yararlanmalıyız.
Şu anda Türkiye’nin bilgili, tecrübeli, iş bilen ve iyi yetişmiş insanları evlerinde otururken, kadrolar genç, deneyimsiz, devleti tanımayan insanlardan oluştu. Ehliyet, bilgi, liyakatin yerini, üzülerek kabul etmek zorundayız ki, iktidarla aynı görüşte olmak ve paylaşmak aldı. Oysa, hele şimdi tecrübeye ve bilgiye çok ihtiyacımız var. Elimizdeki imkanları ve kaynakları iyi değerlendirmeli, iyi kullanmalıyız. Yapılan yanlışlardan döneceksek eğer ve yeni hatalar yapmadan devam edeceksek yolumuza, deneyimli eski bürokratlardan yararlanmalıyız. Bunun ayıbı yok. Ülke hepimizin. Yaptığımız yanlışları elbirliğiyle düzeltebiliriz. Bunu unutmayalım.
2020’ye umutla bakmak istiyoruz. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, durumu iyiye çevirmek elimizde. Milletçe birlik ve beraberlik içinde olursak, bizi yönetenler de bu birlik ve beraberliği siyasi çıkarları için bozmazlarsa, Türkiye’yi aydınlığa ve esenliğe çıkarabiliriz.
Tüm okuyucularımı bu duygularla selamlar, yeni yılı en iyi dileklerimle kutlarım.