Ne gereği var uzun uzun yazmanın? Özet yapalım yeter.
Bireyler ve ebeveyn olarak, artılarımızın da olduğu kompleks düşüncesine sığınmadan, eksik ve kusurlarımızın çokluğu ile yaşadığımız ömrümüzü, bütünüyle kutsal toprağımız ve hizmet etiğimiz aile bireylerimiz için adadık…
Desem yalan söylememiş olurum, öyle değil mi?
Adamayan bireyler, ana babalar olduğunu hiç sanmıyor, varsa da hiç ayıplamak istemiyoruz..
Demek de aynı..
Doğru sandıkları yöntemin yanlış olduğunu bilemeyenler ya da uyguladıkları yanlış eylemi parmağı göze sokarcasına savunanlar var, diyelim yalnızca.. Kuşak farklılıkları veya kendi büyüklerinin eğitim anlayışlarından kaynaklanan yöntemleri nedeniyle..
Yerine göre “arkadaşına küfür etti” diye kulağı bir tur çekilen, “kafa vuruşuyla gol atması” sonucu evladını sımsıkı kucaklayan ana babalar da vardır elbette..
Biz eski kuşakların çoğu okulda çözemediğimiz bir problem ya da hak etmediğimiz bir suçlama yüzünden, tahta silgiyle kafa kemiklerimiz tok toklanır, söğüt sopasıyla bacak ve uyluklarımız, şap şaplanırdı zaman zaman... Zira “sopanın cennet ülkesinden çıktığı” hikmetli çağın evlatlarıydık biz..
Büyüklerimizin karşısında mum gibi sabitlenen…
Her söz ve eylemlerine boyun eğilen...
Haylazlıklarımızda, laf sokucu büyüklerimiz, ironik ama kaya kütle ağırlığında laflar da ederlerdi çoğu kez..
Pek beğendikleri;
“oku oku da adam ol, baban gibi eşek olma” şeklindeki hakaret gibi sözcüğüne nokta koymadan.. Böyle yetişmiş olmamıza rağmen yeni kuşaklar tarafından ne onaylanmayı ne haksız yere eleştirilmeyi bekleriz.. Nedeni, kuşak farklılığımız veya kusursuz bireyler olmadığımız gerçeğidir..
Rüzgârın yönüne yaslanan sazlar gibiydik, demokratik ters tepkisi asla düşünülemeyen,
Vefa diplomasını göğüslerinde ve yüreklerinde, minnet ve şükran bayrağı olarak taşıyan..
"Vefasız diplomaların ve diplomalıların kendi yolsuzlarına yararı ve ülkeye büyük zararı olmuştur..” Dersek haksızlık etmiş olmayız..
Özetle,
Vefa sözcük anlamıyla teşekkürün, yapılan iyiliklerle el sıkışması, üstün insani meziyetin ifade edilmesidir,
Yaşam sürelerimiz boyunca eksiklik ve yanlışlarına rağmen bize sunulan hizmetlerin bedelini ödemenin türbesidir,
Biz tam olarak ödeyemediysek, bizden üstün “boynuz kulağı geçmiş” maharetli nesillerimiz yetişip ödesinler.
Siyasette, sosyal yaşamda birbirimizi suçlamanın, günah muhasebesi yapmanın kendimize verdiği zarar dışında, kimseye yararı yoktur.
Yaşam kulvarında itilip kakılsak da, finişi göğüslemek için doğru istikamette koşmayı yeğleyelim. Kasıtlı veya kasıtsız düşürülmemize rağmen,
Sonuncu olsak da koşmaya devam eden güç ve cesarette olalım.
Elimizde olmayan nedenlerin dahi direnme gücümüzü yitirmesine asla izin vermeyelim.
Tek başına uçan yiğitlikteki kuş cesaretini hiç yitirmeyelim,
Ve toplu uçuş zevkinin verdiği mutluluğu yudum yudum tadalım..
Bireyler olarak farklı ve değişik yaşam kulvarlarımız zenginliğimizdir.
Zaten bu farklılıklara atılacak okları bumeranglamak değil, göğüslemek için dünyaya geldiğimiz gerçeğini unutmayalım... Ne kadar birbirimizden farklı özelliklerde olsak da.
Ancak, ekstrem veya aşırı uçlu özgürlük sarhoşluğumuz vefa duygumuzu çiğneyip geçmemeli.
Ölçüsüzlük aşkımız, kişilik saygınlığımızı zedelememeli.. Aksine, mesleğimiz ve kişiliğimize yakışan sadakat ve yurt sevgimize liyakat diploması sayılan “ahde vefa” muhteşem duygusunu asla incitmemeli..
Ahde vefa, ”eskiler” diye tiiiye alınan yurtseverlerin, bizlere ve sonrakilere sonsuza dek emanet ettikleri vatan demek,
Uğrunda ve üstünde can verilecek toprak demek,
Minnet ve şükran duyduğumuz şüheda ve gaziler demek,
Özgür ve bağımsız, yaşadığımız bayrak demek,
Artıları eksileri ile ebeveynlerimiz, öğretmenlerimiz, büyüklerimiz, atalarımız demek,
Bu kutsallıkları özümseyen, “boynuzun kulağı geçtiği” vefalı yeni nesiller demek,
Saymakla bitiremeyeceğimiz soyut ve somut varlıklarımıza duyacağımız minnettarlık demek…
Vefa demek unutmamak demek,
Minnettarlık duymak demek, saygı duymak demek..
Kısaca maddi ve manevi borcun fazlasıyla ödenmesi demek,
Borçlu ölmemek demek…
Sağlıcakla…