Peygamber Mescidi ya da Mescid-i Nebevî olarak zikredilen Mescid, Hicret'ten sonra Medine'de İslam peygamberi Hz. Muhammed ve Kendisine biat edenler tarafından inşa edilen, Hz. Muhammed'in zahiri kabrinin de içerisinde bulunduğu Mesciddir ve Peygambere ait demektir! Mescidin Medine’de olması coğrafyanın, bina oluşu ise mimarinin konusu olup bizim konumuz ise inanç boyutuna olan yansımasıdır.
Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzam’adır. Cenab-ı Allah, Ali İmran suresi 96. Ayeti kerimede,
İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbe’dir.
buyurmaktadır. Mescid, secde edilen yer anlamlarına gelirken ayetin ışığında bakıldığında, Allah’a duyulan inancın imana dönüştüğü, kutsiyeti olan ve Allah ile insan birlikteliğinin yaşandığı mekân olarak görülür. Bu mekân, asıl gayeye ulaştıran araç olmasıyla insan eliyle yapılan bir bina olabileceği gibi özü itibariyle binanın da temsil ettiği ve Cenab-ı Allah’ın Kendi kudret eliyle yaptığı insandır da! İçinde kulluğun yaşandığı, insanlığın bulunduğu, imanı oluşturan, Allah ile insanın birlikteliğine mekân olan kutsiyet kazanmış bir bina veya insanın kendisi olan Mescidin, Mescid olması için tanımında adı geçen ve olmazsa olmaz olan değerleri taşıması zaruridir ki buna da Peygamber Mescidi denilmektedir! Peygamber Mescidi yani Peygambere ait olan demek, içinde Peygamberin olduğu mekân demektir. İçinde Peygamberin bulunmadığı mekân, asla Peygamber Mescidi olamaz. Peki Peygamberin içinde olması ne demektir?
Peygamberimiz yani Hz. Muhammed Efendimiz zahiren günümüzden 1400 sene evvel dünya yaşamı içinde bulunurken bedeniyle girdiği Mescid’in içinde bulunuyordu ve içinde olduğu bina bu yüzden Peygamber Mescidiydi de şimdi günümüzde bu mümkün olamayacağına göre kendimiz ya da binamızın içinde nasıl Peygamber bulunacak?
Peygamberimiz Hz. Muhammed Efendimizi, sadece bedenle kayıtlı bir insan olarak ele alırsak bu asla gerçekleşemez ama O’nu bildirdiği, tebliğ ettiği, davet ettiği Tevhit olan İslam’ın değerleri olarak ele aldığımızda, Mescidin içinde bu değerlerin bulunması orayı Peygamber Mescidi yapacaktır! Şimdi denilebilir ki, içinde ibadet edilen yer o zaman Peygamber Mescididir lakin bilinmelidir ki, bir şeyin varlığı tam bir bütünlükle orada bulunursa orasını doldurmuş olur. Evde, her türlü elektrikli aletin olması ama elektriğin bulunmaması orasını tamamlamaz. Elektriğin olmadığı yerdeki elektrikli aletler işlevsel olamazlar, hep noksan kalırlar. Bu sebeple, içinde ibadet edilen yer Peygamberin sadece ibadetinin olduğu ama bütünlüğünün bulunmadığı yer ise noksandır ve noksan haliyle Peygamber Mescidi olmaya uygun değildir, tamlanması gerekir.
Peygamber, eminliğin, dürüstlüğün, ahlakın, ilmin, onurun, yardım etmenin, koruyup gözetmenin, adaletin, doğruluğun sevginin, saygının kısacası, Cenab-ı Allah’ın Enbiya suresi, 107. Ayeti kerimesinde,
Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
buyurduğu gibi âlemlere rahmet olmanın ta kendisidir! O zaman tüm bu rahmanî sıfatların içinde bulunduğu mekân Peygamber Mescidi olurken, zıttı olan ve yalan söylemek, çalmak, haksızlık yapmak, dolandırmak, zulmetmek, cimrilik, menfaatperest olmak, görevi ve makamı kötüye kullanmak, kişisel çıkar elde etmek gibi tüm zulmanî vasıfların olduğu ve zulmaniyetle birlikte ibadet edilen mekân, Peygamber Mescidi olmamaktadır.
Evet Mescidi, kendi gerçek anlamıyla içinde sadece ibadet edilen mekân olmaktan çok daha değerli olan asıl anlamına kavuşmadıkça Peygamber Mescidi olarak zikretmek ancak bizlerin kendimizce yaptığı ama gerçek olmayan zikrediştir. Şimdi, bu tanımlamayla baktığımızda, bir binaya değer ve anlam katanın insan oluşu doğrulamasında, bir binayı Peygamber Mescidi yapan insanın kendisidir. Bizler, içinde bulunduğumuz dünya yaşamında Peygamberimiz Hz. Muhammed Efendimize ne kadar yakın olup benziyorsak yani zulmanî vasıflardan ne kadar uzak, rahmaniyet üzerine ne kadar çok olabiliyorsak, nefsaniyetten arınma sonucu emmareden kurtulmuş bir halde kulluğumuzu ancak Allah’a yönelterek sevgimiz, zikrimiz, önceliğimiz Allah olarak iman üzerine yaşıyorsak, öncelikle kendimizi Peygamber Mescidi yapmış olacağımızdan, ama içine girdiğimiz bina olsun, ama içinde yaşadığımız dünya olsun orasını da Peygamber Mescidi yapmış oluruz. Bizler, kendi varlığımızı Mescid eylediğimizde ibadet etmek için girdiğimiz bina, evimiz, iş yerimiz yani gittiğimiz her yer birer Mescid haline gelecektir! Aksi durumda bir binanın adını Mescid koyup, kendi içimizde Peygamber vasıfları bulunmadan sadece ibadet etmek o mekânı Peygamber Mescidi yapmayacak, yapamayacaktır!
Şimdi, geçmiş dönemde meşrep farklılıklarının Peygamber Mescidinden dışarı çıkmasıyla gerçekleşen ötekileştirmeyle başlayan ritüel ve binaların farklılaşması sonucu isim ve cisim olarak birbirinden farklılaşmış ve günümüze kadar gelerek bu fark daha da artmış olduğundan, Alevi ve Sünni olarak her iki kesimde kendi binasına Peygamber Mescidi, kendi ritüeline de ibadet demektedir ve her iki kesimde diğerini sahtelikle suçlamaktadır. Kendisininkini doğru gören sabit anlayışın ideolojiyle perdeli oluşundan gelen bu yanılsamalar ve zanlar, gerçeğin görülmesine en büyük perde, işitilmesine en büyük tıkaçtır! Yapılması gereken sabit fikirlilikten çıkılıp, ideolojiden kurtulup, birlikte el ele gerçeğin ne olduğunu araştırıp gerçeğe, doğruya yönelmek ve doğru üzerine olmayı terk etmemektir. İdeolojik Sünnilik anlayışı kendi zannî sabit fikrinde caminin Peygamber mescidi, ritüelinin de ibadet olduğunu iddia edip savunurken yanlış diye tanımladığı Aleviliğe bakıp küçümsemektedir ki oysa asıl bakması gereken kendisidir ve sorması gereken, “Ben doğru yolda doğrular üzerine miyim, ben kendimi Peygamber Mescidi yapabildim mi?” olmalıdır. Alevilik ise, ideolojik zehir yüzünden zannî ve sabit fikriyle kendi binasını Peygamber Mescidi olarak tanımlarken kendi ritüeline ibadet deyip Sünniliği geçersiz saymaktadır ki onunda kendisine sorması gereken asıl soru aynısı olmalıdır!
Peygamber Mescidi, imanın yaşandığı, şehadetin gerçekleştiği, Allah ile birlikteliğin sağlandığı ve devamlılığı üzerine tutan tevhidi anlayıştır! Allah’ın tanımladığı insan ve razı olduğu kulluk üzerine olmaktır. Peygamber Mescidi kendisine dahil olanı kendisinde ve her yüzde Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ettiren ve bu şehadet üzerine yaşatandır. İster Alevi olalım ister Sünni olalım fark etmez lakin bakalım kendimize, biz gerçekten kendi tanımımıza göre değil de asıl olması gereken tanıma göre Peygamber Mescidinde miyiz?