Topal Kemal’in, Yıldız’ın sözleşmesinin feshedilmiş olduğundan haberi oldu. Bu fesih olayını, yarın öbür gün hesabı sorulmak üzere hafızasının bir kenarına not etti. Notunu aldığı bu hesabı, kimin önüne, nerede, ne zaman koyacağını Ondan başka kimsenin bilmesi mümkün değildi.
Yapmış olduğu icraatı unutulsun, ortalık da biraz durulsun diye iki hafta kadar Cubana Pavyon’a uğramadı.
Oraya gitmediği zamanlarda Kültürpark’ın içinde bulunan Taylan Gazinosu’na giderdi. Orada da Onu el üstünde tutarlar, bir dediğini iki etmezlerdi.
Topal Kemal, ne zaman, ne yapacağı belli olmayan bir adamdı. Bir iki hafta içinde Taylan Gazinosu’nda da ufak tefek kavgaları oldu. Kavga edeceği zaman adam ayırmazdı, kelle saymazdı. Kafayı gerdi mi, önüne gelene çakar, oturturdu. Kasap bıçağını, kemikten et sıyırmak için değil de, genelde bel altında geniş delikler açmak için kullanırdı.
Zaman zaman iş kazası geçirdiği de oluyordu tabi ki!.. Kimi zaman kaşı gözü patlar, kimi zaman da çoğunlukla arkadan saldıranlar tarafından kafasında ufak tefek delikler, yarıklar açılırdı.
Taylan’da iki duble rakısını içmiş, daha önce sağda solda içtikleri ile beraber kafayı araklamış ve o haliyle kendini, Kültürpark çıkışından Altıparmak Caddesi’ne atmış, yürüyordu.
Yürüyüşü ofsayttı.
O zamanlar Bursa çok kalabalık bir kent değildi. Dolayısıyla Topal Kemal’i tanıyan selam veriyor, tanımayan da mümkün olduğunca uzağından geçmeye gayret ediyordu.
Onun, o topallayarak, kolları yanlarda paltosunu şişirmiş bir vaziyette, yanlayarak ve salınarak yürüyüşü görülmeye değerdi.
Yavaş adımlarla, etrafını kendince kontrol ederek yürüyordu. Nasıl olduysa taksi çevirmek istememişti. Daha doğrusu ceplerini yoklamıştı, meteliksizdi. Kültürpark’tan çıktığından bu yana gözleri tanıdık taksi aramış, göremeyince de yürümeye karar vermişti.
Nostalji yapıyordu; Arap Şükrü’nün önünden geçerken bir ara gireyim diye düşündü. Sonra girmiş olsa; o sokakta, kaybolacağını bildiğinden vazgeçti. Bu kafa ile vukuatsız olarak oradan çıkması pek mümkün değildi. Aklı Arap Şükrü Sokağı’nda kaldı ama o yürüdü…
Hava daha tam anlamıyla kararmamıştı; kafasında abisi Koreli Mehmet’i ziyaret etme fikri vardı. Salına salına Kafkas’ın önündeki Teleferik dolmuşlarına kadar gelmişti. Sıradaki 69’un ön koltuğuna iki adam, arka koltuğun soluna da bir kadın oturmuştu. Topal Kemal dolmuşun arka koltuğuna bindi. Pek alışkın olduğu bir usul değildi lakin bugün bir durgunluğu vardı. Yoksa arabayı boşaltır, tek başına direksiyona oturur ya da şoföre kendini gideceği yere kadar bıraktırırdı.
O esnada dolmuşa bir delikanlı binecek olunca Kemal ortaya doğru kaydı. Biraz rakı falan kokuyordu ama rahatsızlık verdiğini falan düşünmezdi. O kadar doluydu ki; öyle ince bir düşünceyi sıkıştıracak en ufak bir yer yoktu, kafasının içinde.
Delikanlı, arabaya binip Kemal’i görünce, “Merhaba Kemal Abi, ben yeğenin Güven’in arkadaşı, Turgay” dedi.
“Merhaba, aslanım” diye cevap verdi Topal Kemal.
Delikanlı, mahallemizin çocuğu, abimin arkadaşı “Dayı Turgay”dı. Araba dolunca, dolmuş şoförü de bindi. Tabi şoför de Kemal’i gördüğüne her ne kadar memnun olmasa da “Merhaba, Kemal Abi” diye selamladı onu… Ona da “Merhaba aslanım” dedi Kemal… Ve dolmuş hareket etti.
Belli bir mesafe gittikten sonra ilk önce kadın müşteri ücretini uzattı şoföre… Topal Kemal, kadının para ödemek için uzatmış olduğu elini kibarca tutup indirmeye gayret etse de maalesef ki geçirmiş olduğu menenjit hastalığından kalma kaba titremelerinden dolayı kibar olabilme şansı olmadığından, davranışı oldukça kaba kaçtı. Kadına, “Bir dakika kardeşim, sen koy paranı çantana” dedi. Bu davranıştan, dolmuştaki herkes gibi Dayı Turgay da rahatsız olmuştu.
Dayı Turgay, Piremir çocuğuydu. Piremir Mahallesi, Bursa’nın varoşlarındandı. Bu mahallenin çocukları; aile kavgalarının, sokak kavgalarının, en önemlisi de hayat kavgasının tam ortasında büyüyorlardı. Hemen hemen hepsinde bir asilik, bir diklik, bir pervasızlık, bir alayına isyan havası vardı. Bursa’da bir yılda yaşanan dört mevsim, Piremirli gençlerde bir dakika kadar kısa bir sürede yaşanabilirdi. Yine Bursa’da yılda altı yedi defa esen lodos, Piremirli gençlerin bir gününde altı yedi defa esebilirdi.
Piremir’in delikanlısı Turgay, ergenliğinden bu yana ortamına göre “dayı dayı” davrandığı için mahalleli tarafından kendisine “Dayı” lakabı verilmişti.
Yine kendini tutamamıştı Dayı Turgay; “Niye müdahale ediyorsun, Kemal Abi!. Bırak, abla dolmuş ücretini ödesin” dedi. Topal Kemal, “Sen, büyüklerinin işine karışma, aslanım” diye cevap verdi. Dayı Turgay, “Abla korktu ama Kemal Abi” diye ikiledi. Topal Kemal, “Lafımızın üstüne laf söyleme, aslanım” diye uyardı Dayı Turgay’ı… “Bizim olduğumuz yerde, kız kardeşimizin, hesap ödemesi uygun olur mu?..” diye sorduktan sonra “Kimse ücret ödemesin, âlemde namı büyük olan, hesabı öder, namı küçük olan, cezayı yatar” diye ilave etti.
Topal Kemal’in sözleri, dolmuşta bulunanların kafalarının içine ses bombası gibi düştü. Ne dolmuş şoförü, ne de yolculardan herhangi biri duyduklarının üstüne hem söyleyecek söz bulamamışlar, hem de sözleri anlamak için bayağı bir gayret de sarf etmişlerdi.
Dayı Turgay’da varoşlarda büyüyen bir aslan parçası olarak, Topal Kemal’in bu yaklaşımına şapka çıkardı. Her ne kadar kâğıt kalem çıkarıp not almasa da, “toplum içinde kadına nasıl bakılması” gerektiği hususunu kalın harflerle yazdı, aklının bir köşesine…
Topal Kemal, on numara racon kesmişti ama işin garibi cebinde de metelik yoktu. İneceği yere geldiğinde, dolmuş şoförüne “Yahya, Koreliyi ziyarete geldim. Ziyaretim bitince, durağa gelip hem bir çay içeceğim hem de hesabı ödeyeceğim” dedi. Dolmuş şoförü, “Ziyaretinden memnun oluruz, hesap önemli değil, Kemal Abi” diyerek mütevazı bir cevap verdi.
Topal Kemal, arabadan inerken ona yol vermek amacıyla Dayı Turgay’da dolmuştan indi. Elli metre yukarıda "Eşkiyanın Kahvesi"ne uğrayacağından, bir daha dolmuşu durdurmamak için tekrar binmedi. “İyi akşamlar, Kemal Abi” diyerek kahveye doğru yol aldı.
Dayı Turgay’a, “İyi akşamlar, aslanım” diyen Topal Kemal de, Koreli Mehmet’in evine doğru yöneldiğinde, gökyüzü, yavaş yavaş rengini değiştirmeye başlamıştı. Bursa’nın üzerine karanlık çökerken, paltosu omuzlarında, demir kapının önüne dikilmiş bir vaziyette Koreli Mehmet’in evinin zilini çalıyordu.
Bizim fantastik hayat masalımızın kahramanlarından biri olan Topal Kemal evimize tekrar misafir oluyor ve bize birlikte yaşayacağımız yeni anıları hediye etmek üzere Korelinin Masasında yerini alıyordu.
...
Topal Kemal, ziyaretini bitirdikten sonra söz verdiği gibi Teleferik Dolmuş Durağına çıktı. Çay bahaneydi ama bu ziyaretten oldukça memnun olan şoförler, Topal Kemal’e okkalı bir sade kahve ısmarladılar. Kemal, paltosunun cebinden tabakasını çıkardı. Zangır zangır titreyen elleriyle kendine bir cigara sardı, cigara kağıdını baştan sona diliyle hafifçe tükürükleyip yapıştırdı. Tabakayı masanın üstüne koydu. Bu bir nevi ikramdı ama Onun tabakasından cigara sarmaya cesaret etmek de meseleydi. Kahve geldi, cigarayı yakmak için kibrit kutusunu cebinden çıkardı. Ondan önce Yahya ateşledi kendi kibritini ve yaktı cigarayı… Kemal, cigaradan öyle bir duman çekti ki; dumanı bıraktığında dolmuş durağının yazıhanesine adeta sis çöktü.
Çok konuşmazdı. Sade kahvesini ve sarma cigarasını içti. Sonra da “Yahya, sen beni eve bırak, aslanım, olur mu” dedi. “Emrin olur, Kemal Abim” dedi Yahya da.
69’a bindiler, Teleferik'ten Heykel’e doğru boşa atıp salındılar. Normalde Namazgâh’ta durmaları gerekiyordu ama Topal Kemal, Yahya’ya, “Beni, Arap Şükrü’ye bırak” dedi ve “Yahya aslanım, bugün sakal yok, yarın ola hayrola… Olur da bulursak, sana yapıştırırım” dedi. Yahya, “Lafı mı olur, Kemal Abi, daha önce aldıklarımıza sayarız” deyince Topal Kemal de Ona, “Alacaksın tabi aslanım, ananın ak sütü gibi helal, emeğinin karşılığı o senin” dedi.
Arap Şükrü Sokağının girişinde bıraktı Yahya, Topal Kemal’i…
Önünden geçerken girmiş olsa o sokakta kaybolacağını bildiğinden, vazgeçmiş olmasına rağmen Kemal, yaşanacak olandan geri durmamıştı, durmazdı da zaten. Sade kahvenin aydınlatmaya çalıştığı kafa ile de girmiş olsa; vukuatsız olarak, o sokaktan çıkamayacaktı.
Topal Kemal, kaderinin kucağına vermiş olduğu hiçbir bebeği sütsüz bırakmamıştı. Şimdi akşama doğru önünden geçerken aklının kalmış olduğu Arap Şükrü Sokağına, bütün sokağın aklını almak için geri dönmüştü.
Topallayarak, yine kolları yanlarda paltosunu şişirmiş bir vaziyette yanlayarak ve salınarak yürürken; bütün sokak esnafı, sadece Topal Kemal’e değil, Onunla birlikte sokağa giren belaya da “Hoş geldiniz” diyorlardı.
Haftaya Topal Kemal ile Arap Şükrü Sokağı'na birlikte giren belayı yazalım, olur mu?..