Sevgili okurlar,
Kuzey ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanları, 09 Ocak 2017 tarihinde Cenevre’de müzakerelere devam etme kararı almışlardı. Sosyal Medya’ya yansıyan, Mont Belerin’de Rum tarafının istekleri okunduğunda, Türk tarafının dehşete düşmemesi elden bile değildir.
Eğer, sosyal medyaya düşen Rum tarafının istekleri doğruysa, bizim anladığımız manada çözüme dayalı bir anlaşma olmayacağı yönündedir...
Bahse konu belgelerde dikkat çeken hususlar:
Türk tarafına %27,5 toprak,
Rum tarafına %72,5 toprak verilecek,
Türk tarafına 66.000 Rum gelecek ve sınırsız sayıda Rum is yapabilecek ve yerleşebilecektir.
Rumların kültürel, dini ve tarihsel bağlarının olduğu yerler iade edilecektir.
Örnek olarak, Salamis, Engonomi, Soli, Apostolos, Barnabas, Andreas gibi. Maronit koyleri ve Karpaz yarımadasında kalan köyler iade edilecektir.
Rumların duygusal bağı olan yerler belge veya ön yargı ile sınırlandırılamaz.
Kapalı Maraş, ara bölge ve boş olan yerlerde Rumlar derhal istediği düzenleme ve iskana baslayacaktır. Kıbrıs vatandaşı olmayanlar ülkelerine dönecek.
Güzelyurt Rumlara verilecek. Mülkiyette, kullanıcı hakkı kabul edilemez, mal sahibi piyasa fiyatından ödenmedikçe diğer haklarıyla birlikte alacaklı olacak.
Federal Kıbrıs’ın iki bölgeli, iki toplumlu özelliği sadece oy kullanma haklarındaki düzenleme ile sağlanacak. Toprak düzenlemesi, koordinatları belirlenmiş bir harita halinde anlaşmaya ayrı bir ek halinde eklenecek.
Sanırım bu gibi bir anlaşma Türk tarafının pek kabul edemeyeceği maddeleri içermektedir. Bu anlaşma bir başka bahara kalacağa benziyor... Kaynak bilgi için ekte sunulan metne bakınız.... http://www.tilestwra.com/aftos-ine-o-chartis-gia-ta-katechomena-282-ton-edafon-dini-ellinokipriaki-plevra/
Değerli Okurlar;
Hiçbir Batı Trakya Türk’ü yoktur ki Kıbrıs’ı tanımasın. Neden mi diyeceksiniz? Çünkü Kıbrıs’ta akan gözyaşı aynı anda Batı Trakya’daki Türklerin gözlerinden de akar. Kıbrıs’taki Türklerle beraber gülerler ve beraber ağlarlar. Çünkü her iki kesimin Türkleri de aynı kaderi paylaşırlar.
Her ikisinin de sorunları aynıdır. Kıbrıs şimdi bağımsız bir cumhuriyet olmasına rağmen yine de Yunanlıların kıskacından kendini kurtaramamıştır. Kıbrıs’ın Yunanlılarla devlet olarak sorunları var. Batı Trakya Türklerinin de azınlık olarak sorunları aynı. Kıbrıs ve Türkiye ile Yunanistan’ın sorunları oldu mu? Hemen kendini aynı gün Batı Trakya Türklerine de olumsuz olarak yansır. Polis baskısı hemen kendini hissettirir.
RESİM: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeleriyle bir arada (1990)
Batı Trakya’da çocukluğumda daha Kıbrıs meselesi içime acılarıyla beraber girmiş ve hala bu acılarımla yaşamaktayım. Dostumuz Prof. Dr. Ata Atun’dan bu sempozyum için bir davet aldığımda kendisine bu konuları işleyeceği beyan etmiştim. O da sevinirim demişti. Atun isimleri bana hiç de yabancı gelmedi. Rahmetli Bora Atun ve Hakkı Atun ile uzun zaman Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu nezdinde yapılan toplantılarda hep beraberdik. Aynı mücadelenin adamlarıydık. Onların olmadığı zamanlarda bu toplantılarda Kıbrıs Türklerine verilmesi gereken desteği veriyorduk. Bizim olmadığımız zamanlarda ise onlar bizlerin haklarını savunuyorlardı.
Çocukluk dönemlerinde 1960 yıllarda Kıbrıs’taki gelişmeleri TRT radyolarından dinliyorduk. Radyodaki sesleri, halen kulaklarımda o günkü gibi hissetmekteyim… “Ya Taksim ya Ölüm ”. Daha sonra radyo Kıbrıs’taki EOKA cırların yaptıkları katliamları anlatılırdı. Haliyle bu katliamlar Batı Trakya Türkleri arasında da korkuya yol açıyordu. Türkler her an katliama mazur kalacakları endişesi yaşıyorlardı. Büyük aileler bir araya toplanır kendilerini güvenceye alırlardı. Bizim sülalede en yaşlı insan rahmetli babamdı. Tüm sülale bize toplanırdı. Baban ise korkusuz bir adamdı. Bütün gece radyoda mehter ve kahramanlık türkülerini dinliyordu. Bize sığınma amaçlı gelen akrabalarım babama amca radyoyu kapa kimse bizim burada olduğumuzdan haberdar olmasın derlerdi. Babam kimseyi dinlemeyip sabahlara kadar bizlere mehter ve kahramanlık türkülerini dinletirdi. Baban bize korkmayın diyordu… Yunanlılar cesaret edip de Batı Trakya’da böyle bir katliam yapmaya girişemezler. Burası Batı Trakya, benzemez Kıbrıs’a diyip bizim cesaretimizi artırıyordu. Rahmetli babam savaşçı ve mücadeleci bir kimliğe sahipti… O ayrıca ikinci dünya savaşında askere alınmış ve cepheye savaşa gönderilmişti. Babam bize Batı Trakya ve Kıbrıs’ın jeopolitik durumunu anlatırdı ve mukayeseli değerlendirmelerde bulunurdu. Kıbrıs’ın bir ada Batı Trakya’nın ise Türkiye ile sınır olduğundan bahsederdi. Yunanistan Batı Trakya’da Türklere katliam yapmaya başladığı anda Türk askerlerini sabahleyin Batı Trakya’da görürler derdi. Türkiye’ye bu konu da oldukça çok güven duyardı. Türkiye’nin gölgesi altında kendini güvencede hissederdi. Yunanlılarda da her an Türkler Trakya’ya gelecekler endişesi hakimdi.
Bizlerde babamızdan aldığımız bu manevî hazla kendimizin cesaretini artırıp kendimizi güçlü hissediyorduk. Biz Kıbrıs’a daha küçük yaşta sevdalanmıştık. 1950’li yıllarda başlayan Rumların silahlı baskısı ve saldırıları karşısına Kıbrıs Türk halkı birlik ve beraberlik içinde kenetlenmiş, örgütlenmiş ve kendilerini savunmaya başlamışlardır.
Dr. Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş’ın mücadelesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1959’da imzalanan Zürih Anlaşması ile sahiplendiği “Kıbrıs Davası” Türk gençliliğin öncülüğünde “Ya Taksim Ya Ölüm!...” sloganlarıyla bir millî dava olarak kulaktan kulağa yayılmıştı.
8 Ağustos 1964’te Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel’in yerden açılan bir ateş sonucunda uçağının düşmesi ve kendisinin kurtulması Batı Trakya’da olduğu gibi diğer Türk Topluluklarında sevinçle karşılanmıştı. Ancak Cengiz Topel’in Rumlar tarafından esir edilişi ve ardından da yapılan işkencelerle şehit edilmesi tüm Türk milletini yasa boğmuştur. O günlerde Cengiz Topel ismi bir efsane olmuştu. Bu olaydan sonra o yıllarda Batı Trakya’da dünyaya gelen her erkek çocuğa Cengiz ismi verilmiştir.
20 Temmuz 1974 günü bir sabah erkenden babam yine radyoyu açmış, mehter ve kahramanlık türkülerini çaldırıyor. Hasan Mutlucan o Davudi güzel sesiyle kahramanlık türkülerini söylüyordu. Bende o sabah erkenden şehre gidip bir arkadaşımı alıp köye getirip kışlık odun kestirecektim. Babam arkamdan bana seslendi bir şeyler söyledi ama ben aldırış etmeden motosiklete binerek şehre gittim. Şehre girer girmez kendimi askeri araçlar ve tankların arasında buldum. Bir gariplik vardı… Ama ne iştir bu diye düşünmeye başladım. Meğerse Kıbrıs Barış Harekâtı başlamış ve Türk ordusu da Kıbrıs’a çıkartma yapmış… Yunanistan da genel seferberlik ilan etmiş. Her taraf insan kaynıyordu. Ben kimseye aldırış etmeden varmak istediğim yere kadar gittim. Orada anladım ki Türk ordusu Kıbrıs’a çıkmış. Ben de ara yolları kullanarak tekrar köyüme döndüm. Köy meydanında da kimseleri göremedim. Herkesler avlusuna girmiş evine kapanmıştı. Sonradan öğrendim ki Yunan polisleri köye gelip herkesin evine gitmesini ve sokağa çıkmamalarını emretmiş.
1974 yılında Kıbrıs çıkartmasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’e de Karaoğlan lakabı takılmış ve kendisi adına türküler yakılmıştır. Bülent Ecevit tüm Türklerin kalbinde taht kurmuştu. Bu dönemde Batı Trakya’da dünyaya gelen çocuklara da Bülent adı konulmuştur.
Ben o yıllarda Almanya’dan tatil için gelmiştim memleketime. Daha sonra yine Almanya’ya döndüm. Aradan epey geçtikten sonra Kıbrıslı parlamenterlerle Avrupa Konseyi Avrupa Parlamentosu toplantılarında hep beraber olduk.
RESİM: Kıbrıslı Parlamenterler ve Batı Trakya Heyeti
Ayrıca 1999 yılında Kıbrıs’a ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Beye destek vermek amacıyla Almanya’da 10 bin kişinin katılacağı bir etkinlik düzenlemiştik. Alman Polisi bu etkinliğimizi iptal etmişti. Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu olarak bizlerde bu organize komitesinde yer almıştık. Frankfurt da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yönetim Kurulu olarak kendisini ziyaret etmiştik. O günün anısına da bir hatıra fotoğrafı çekilmiştik.
Almanya Münih’he Kıbrıslı iki mücahit gelmişlerdi.. Kendileri yeni bir parti kurmuşlardı. Almanya’dan kurdukları bu yeni parti için destek aramaya gelmişler. Bu konu ile ilgili Münih Ülkü Ocağı bir konferans düzenlemişti. Bizde davet edilmiştik. Konferanstan sonra derneğimizi ziyaret etmek için bizim dernek lokaline de gelmişlerdi. O akşam kendilerini evimizde misafir etmiştik. Bahse konu arkadaşlarımız Arif Salih Kırdağ ile Nemci Çiçek Kıbrıs Türk Egemenlik Partisini kurmuşlar. Almanya’ya partiye destek aramak için gelmişler (15 Aralık 1990).
Daha çocukluğumda Kıbrıslı mücahitleri TRT radyosundan yılar önce işitmiştim. Arif Salih Kırdağ’dan mücahitlerle ilgili sohbete koyulduk. O dönemde yaşadığı bazı anılarını anlatmasını talep etmiştim. Anlattıkları ve gözleriyle gördükleri katliamları anlatırken kendimi tutamayıp ağlamıştım. Kendisine mücahit nasıl olunur diye bir soru sormuştum.
Soruma hemen cevap verdi. “Mücahit öyle kolay olunmaz” dedi ve devam etti. “Çoluk çocuğunun rızkını kazanmak üzere sabahleyin evden çıkarsın. Akşamlayın eve dönerken çocuklarını ve eşini sevindirmek için bazı hediyeler alırsın. Her akşam seni kapı önünde bekleyen coklarına hediyelerini vererek onları sevindirirsin… Başka bir akşam eve döndüğünde kapı önünde hiçbirini göremesin. Dışarıdan Ayşe, Mehmet diye seslenirsin ve hiçbir reaksiyon göremesin. Evin içerisine girdiğinde birde bakarsın eşin ve çocukların evde katledilmiş… Sen o anda ne yaparsın?” diye soru sordu… “Ben de silahlanıp dağa çıkarım” dedim… Arif Salih Kırdağ’da bana cevap olarak,”İşte sen o zaman bir mücahitsin” demişti.
Batı Trakya Türkleri sadece Kıbrıs’ın değil tüm Türk dünyasının acılarını bilir ve paylaşır.
Saygılarımla,
Prof. Dr. (hc) Özkan HÜSEYİN
BATTAM Başkanı
Beynelhalk İlim Merkezi Yunanistan Temsilcisi
Kıbrıs’ta Neler oluyor ?..
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.