"Hayat, tatlı bir yalan; ölüm, acı bir gerçektir." sözünün çok anlamlı olduğuna bir kez daha şahit oldum,
08. 05. 2018, pazartesi günü, çok sevdiğim hemşerim, kardeşim, gönül dostum, dava arkadaşım Ahmet Cengiz Taflıoğlu'nu ebediyete uğurlamanın derin üzüntüsünü yaşadım.
Bugün vefatının, rahmete kavuşmasının yıldönümü.
Bu güzel insan için 1 yıl önce yazdığım köşe yazımda samimi, gerçek bir dostu, idealist bir dava adamını anlatmıştım. Bugün anlamlı olacağını düşündüğüm bu yazımı "vefa" adına sizlerle paylaşmak istiyorum
Bursa kamuoyunun yakından tanıdığı bu "insanlık abidesi"ni ben de çok iyi tanırdım.
Bursa Türk Sağlık-Sen ve TÜRKAV Kurucusu ve eski Başkanlarından olan A.Cengiz Taflıoğlu, Çevre Sağlığı Teknikeri olarak görev yapıyordu.
İnsanların sağlığı için çabalarken, yakalanmış olduğu illet bir hastalığa yenik düştü.
Çok mücadele etti. Ümidini hiç kaybetmedi. Üstesinden geleceğine inanıyordu. Azimli ve kararlıydı. Görüşmelerimizde "ağabey, bunu yeneceğim inşallah" derdi. Gücü yetmedi, yenildi ve "takdir-i ilahi"nin "gel" dediği yere gitti.
Komada olduğu gece, sabaha karşı, "ne durumda acaba?" diye sayfasına baktığımda, eşi Huriye Hanım'ın 1 dakika önce, rahmetli olduğu haberini gördüm. Uzun bir müddet kendime gelemedim. Sosyal medyadan duyurmam gerektiğini düşünerek ilk paylaşan seveni olma talihsizliğini yaşadım.
Sevgili Cengiz, senin için ne söylesem az olur. Mücadeleci ruhunla haykırışlarını unutmak mümkün mü? Biliyorum, artık meydanlarda sesin duyulmayacak, mitinglerin sensiz tadı da olmayacak.
Beraberinde ne çok şeyler götürdün bir bilsen. Ardından, anılardan söz etmek teselli olur mu bilmiyorum ama, "unutmak ihanettir" diyerek seni anlatmak istiyorum.
Yozgatlılar Derneği Başkanlığı yaptığım yıllarda tanışmıştık. Daha sonra, yönetime almıştım, başkan yardımcısı olmuştu. Tahtakale'deki dernek binamızda, hemşehrilerimize, çok güzel hizmetlerin edilmesine vesile olmuşu.
O yıllarda çok küçük olan biricik oğlu Alptuğ'un elinden tutar, derneğe getirir, "Yozgat havasını teneffüs etsin" derdi.
Temiz Cadde'de başkanı olduğu TÜRKAV'ın bürosu vardı. Üst katta da Ülkü Ocakları bulunuyordu.
Bir gün bana, Aydınlar Ocağı Başkanlığı'ndan ve ülkücü, eğitimci kişiliğimden istifade etmeleri için gençlere, "ihtiyaçları var" diyerek seminer vermemi, sohbet etmemi istemişti. Ben de, beraberimde kütüphanelerine 100 kadar kitap götürmüştüm ve gençlerle hoş bir sohbet yapmıştım. Bursa'nın önde gelen ülkücü simalarından Emin Kaya ile tanışma ve sohbeti birlikte paylaşma imkânım da olmuştu.
Rahmetli Cengiz Taflıoğlu, şehir dışında olduğu için katılamamıştı. Ertesi gün, gençlerden edindiği bilgilerle teşekkür için ziyaretime gelmişti. Milli ve manevi konularda çok hassastı. Yakından ilgilenirdi.
Çok renkli, hareketli bir hayatı vardı. Her yürüyüşte, mitingde, protestoda, basın bildirisinde, hak arama mücadelesinde, elinde bayrakla en önde olurdu. Haksızlığa karşı isyan ederdi. Yılmadan, yorulmadan yıkılmadan yürürdü.
Doğu Türkistan zulmüne tepki mitinglerinde yan yana yürümüştük. Gözlerinin dolduğuna, sesinin düğümlendiğine şahit olmuştum. Kalitesiyle ve sağlam karakteriyle birlikte çok duygusal bir yapısı da vardı.
Okul müdürlüğü görevinden alınmam ile ilgili basın bildirilerinde ve protesto yürüyüşlerinde hep yanımdaydı, beni hiç yalnız bırakmamıştı.
Görüşmelerimde çok samimi ve sıcak üslubuyla "ağabeyim" derdi. Bazen de "başkanım, müdürüm" dediği de olurdu.
Bir gün telefonla aramıştım. Sigara içilmemesi gereken yerleri denetlemede olduğunu söylemişti. "Ben de içiyorum, bu illetten kurtulamadım Cengizim" dediğimde, "Seni yakalasam da kestiğim cezayla sigarayı bırakmana sebep olsam" diye espri yapmıştı.
Evet, renkli ve hareketli kişiliğiyle bir Cengiz Taflıoğlu vardı. Son gün komada uyutuldu, bir daha da uyanmadı. Renkler soldu, hareketler durdu. Bir yiğit ebediyete yolcu oldu.
Birkaç yıl önce de babasını kaybetmişti. Çok etkilenmişti ve üzüntüsünü de derinden yaşamıştı. Babasına kavuştu, kucaklaştı, koklaştı. Geride bıraktığı başta eşi ve oğlu olmak üzere sevenlerini, dostlarını boynu bükük bıraktı.
Gönlü zengin, ruhu engin Cengiz'i dualarla uğurladık. Cenazesine başta siyasi dostları olmak üzere, hemşehrileri, arkadaşları ve gönüldaşları katılmışlardı.
"Ağırlığı olan adam" Cengiz'in, omuzladığımız tabutu da ağırdı. Rabbimin, sualiyle kolay tartması temennisiyle toprağa verdik.
Cenaze töreni bizleri bir araya getirdi. Bir köşeye oturup sohbet ettik. Böyle bir atmosferde en güzel yorum "kırmamak, küsmemek" oldu.
Bazen, hakaret noktasındaki çok ağır sözlerin anlamsızlığından söz ettik. "Bu dünyaya geldik ve işte, öbür dünyaya gidiyoruz" dedik. Hayatın gerçeği bu...
Cengiz, mertti, dürüsttü. Doğru bildiklerini hiç çekinmeden söylerdi. Haktan, adaletten şaşmazdı. Karakterinden, kalitesinden, kişiliğinden taviz vermezdi, hep dik dururdu.
"Dün dündür" demek mümkündür çünkü geçmiş zamana müdahale etmek imkânsızdır. "Bugün bugündür" demeyen kardeşim Cengiz, dününü bilirdi ve bugünün iyi olması için mücadele ederdi.
Sen, hep önde yürürdün. Cenazende, tabutunla da öndeydin. Bu defa biz peşinden yürüdük, haberin oldu mu? Gösterilerde gözlerimiz seni arayacak, göremeyeceğiz diye üzüleceğiz. Hep hakkını aradın, gözün arkada kalmasın, hakkını arayacakların olduğunu bilesin.
Yozgat'ın havası, suyu, toprağı serttir. Yiğidi merttir. Sevdi mi tam sever, sevdası derttir. Bozok Yaylası'nın yiğit evladına, "Feryadını duyarım, bülbülün ahı güle / Sonsuz yolun yolcusu hadi git güle güle" diyorum.
SÖZÜN ÖZÜ: Hayat hikâyemiz, "Doğduk, dünyaya konduk, melek misali uçtuk, ahirete göçtük" demekten ibarettir. Her ölüm erkendir. Ölümsüz olan, miras olarak geride bıraktığımız "insanlık"tır. Bu mirasla, vefanın da vedanın da manalı olduğunu öğrenmiş olacağız...
Cafer abi çok güzel özetlemişsiniz gardaşımı o bir dosttu vefanın adıydı Ahmet Cengiz Taflıoğlu mekânı cennet olsun