Başkan Clinton Ortadoğu Sorununu çözmek için kolları sıvadığı yıllar 1994 idi. Filistin ile İsrail arasında savaş ve terör devam ediyordu. Filistinli İntihar Bombacıları İsrail'de bombalar patlatıyordu. Bu savaşın bitmesi için Clinton, dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin ile Filistin’in başındaki Yaser Arafat’ı Oslo da barış görüşmelerine başlamaları için ikna etti. Bu görüşmeler uzun zaman sürdü.

Michael David Evans, Pentagon’un Danışmanıdır. Amerikan Kehanetleri kitabını yazdı. Türkiye'de 2006 yılında basıldı. Sadece bir baskısı yapılan bu kitaptaki bilgilere göre görüşmelerde İzak Rabin şu teklifi yapar. "İsrail Devleti olarak Kudüs’ün Doğu tarafını bırakıp, Filistin’in başkenti olarak kabul edeceğiz. Filistin Devletinin de kurulması için de gerekli ekonomik desteği vereceğiz.." Bu tavizler İsrail'de tepki ile karşılanırken, Yaser Arafat daha fazla taviz istemeye başladı. Başta da Kudüs’ün tamamı olmak üzere, bunun olması söz konusu değildi. Çünkü İsrail Kudüs’ün tamamını işgal etmişti. Ağlama Duvarı başta olmak üzere birçok kutsal yer onların kontrolünde idi. Bu görüşmeler Arafat yüzünden çıkmaza girdi. İsrail’den daha fazla taviz koparmaya çalıştı. Sınırları aştı.

İzak Rabin Suikasta kurban gitti

Rabin, İsrail’in ilk İsrail doğumlu ve ilk suikasta kurban giden başbakanıydı. 1994 yılında Rabin, Şimon Peres ve Yaser Arafat ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü kazandı. Yigal Amir adında, aşırı sağcı bir İsrailli radikal tarafından Oslo Anlaşmasını imzalamasından dolayı suikasta uğradı. Aynı zamanda İsrail'in Levi Eşkol’dan sonra görevi başında vefat eden ikinci başbakanıydı.

20 Ağustos 1993’de Oslo da, 13 Eylül 1993’tede ABD Washington da imzalanan anlaşma ile Filistin özerk bir devlet oldu. Arafat Filistin topraklarının yüzde 20’sini İsrail’e bıraktı. Bu anlaşmadan İsrail faydalandı ama Filistin de çok kişi karşı çıktı ve anlaşmayı kabul etmedi. Ygir Amil isimli bir radikal Yahudi İzak Rabin’i vurdu. 4 Kasım 1995’te öldürüldü. Rabin’in yerine Netanyahu Başbakan oldu. Yardımcısı da meşhur kasap Ariel Şaron’ du. Anlaşmanın getirdiği şartları kendi lehlerine bugünde kullanıyorlar.

Anlaşmadan İsrail karlı çıktı

Oslo anlaşmasına göre; Filistin Özerk Yönetimi sadece Filistin topraklarının küçük bir kısmı üzerinde kuruldu. Bu anlaşma işgal topraklarına Yahudi göçünün artmasına sebep oldu. Bu süre içinde bir milyon Yahudi işgal topraklarına göç etti. Filistinlilerle “barış anlaşması” yapıldığını duyan Yahudiler artık işgal topraklarını “güvenli” olduğu inancıyla işgal topraklarına rahat bir şekilde göç etmeye başladı. Oysa söz konusu anlaşmadan önce Yahudilerin işgal topraklarına göç etmesi psikolojik destek gerektiriyordu.

Anlaşmadan sonra Yahudi yerleşim birimleri hiç olmadığı kadar arttı. Bu da işgal altındaki Filistin şehirleri arasındaki irtibatı kesti. Bu yerleşim birimlerinin alanı kâğıt üzerinde işgal topraklarını % 1,6 oranını teşkil ediyor. Ancak bu yerleşim birimleri arasında yapılan yollar, alt yapı ve buna bağlı araziler işgal topraklarının % 45’ine tekabül ediyor.

Kudüs’te Yahudi nüfusu hızlı bir şekilde arttı. Doğu Kudüs’te bile nerdeyse filistinli nüfus ile Yahudi nüfusu birbirine eşit hale geldi. Doğusuyla batısıyla bütün Kudüs’te ise Filistinli nüfus Yahudi nüfusunun ancak üçte birine tekabül ediyor. Bu da Kudüs’ün “Yahudi kenti” olduğu algısını oluşturuyor.

İsrail, bu anlaşmadan sonra güvenlik gerekçesiyle Batı Şeria ile Filistin’in diğer toprakları arasında duvar ördü. Bunun sonucunda işgal altındaki Filistin toprakları birbirinden kopuk, küçük kantonlar haline geldi. Ayrıca bu duvar verimli Filistin topraklarının önemli bir kısmının heba olmasına yol açtı.

İsrail bu duvarla Yahudilerin işgal edilmiş topraklarda yaşama algısını değiştirmeyi başardı. Çünkü bu duvar örülmeden önce Filistinlilerle İsrailliler arasında sürekli bir temas ve sürtüşme vardı. Bu da Yahudileri umutsuzluğa ve bıkkınlığa sevk ediyordu. Bu anlaşma sonucunda, Filistin Özerk Yönetiminin kurulmasıyla birlikte Filistin kurtuluş hareketi, Filistin’i işgalden kurtarma idealinden vazgeçti. Dahası İsrail’le her türlü ilişki kuruldu.

Oslo anlaşması artık Filistinlilerin de “bir vatanı” olduğu algısını oluşturarak, Filistin mülteci sorunun önemini kaybetmesine yol açtı. Dünya kamuoyunda artık “Filistinlilerin bir vatanı vardır” algısı Filistin sorununa ilgiyi azalttı.

Oslo anlaşmasıyla birlikte Filistin sorunu 1948 tarihinden 1967 tarihine taşındı. Böylece İsrail 1968 yılında işgal ettiği bütün topraklar üzerinde meşruiyet hakkını elde etmiş oldu. Bu da İsrail’in “iki halk, iki devlet” stratejisinin kabul edilmesine yol açarak, İsrail’in uluslararası kamuoyu nezdinde elinin güçlenmesini sağladı.

Arafat devlet adamı olamadı. Filistin davasını bitirdi.

Trumph ise hazır olan tatlının üzerine kaymağı koydu. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı.

Bundan sonra ne mi olur ?

ABD karardan dönmeyeceğini açıkladı. Bundan sonra onun yerine gelecek her başkan bu kararı kaldıramaz. İslam Dünyasının tepkisi ise bir süre sonra biter.

Geçmiş olsun. Bizce iş bitti…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.