Okullar açılacak mı, açılmayacak mı, derken gündemimizi EĞİTİM konusu meşgul etti. Okulların açılacağı bildirildi. Bu yıl, koronavirüs salgını eğitimde de sıkıntı yaşattı. Hadi bu yılı, bu sebeple mazur (hoş) görelim. Ancak, eğitimde yıllardır çözülmeyen, acil halledilmesi gereken pek çok sorunlarımız var.
Eğitim, bir millet ve memleket meselesidir. Milli bir davadır. İstiklal ve istikbaldir. Hepimiz için önemli ve gereklidir. Herkesin sahiplenmesi ve destek olması bir mecburiyettir.
Yaklaşık 30 yılı yöneticilik olmak üzere, 40 yılını eğitime vermiş tecrübeli bir eğitimci ve 2 yıldır da bu gazetemdeki köşemde, eğitimin bütün yönlerini, sorunlarını ve sıkıntılarını yazan bir köşe yazarı olarak EĞİTİM konusunda meselelerimizi belirterek çözümü için acizane, tekliflerde ve tavsiyelerde bulunmak istiyorum.
Eğitimimizin temel sorunları olarak;
1) EĞİTİM SİSTEMİNİN VE UYGULAMALARININ AMACA UYGUN OLMASI:
Kalite, başarı ve verimlilik esasına dayalı oturmuş köklü bir eğitim sistemi olmalıdır. Eğitimin ve uygulamalarının amaçları bilinmeli, belirsizlikler giderilmeli, sonuçları alınmalı ve eğitimde hedeflere ulaşılmalıdır. “Ne?, Neden?, Niçin?, Nasıl?” olduğu belli olmalıdır. Çok sık değişmemesi için, kesinlikle siyasilerin el atamayacakları bir şekilde düzenlenmelidir ve ulaşamayacakları bir yerde olmalıdır. Öğrencinin ilgi alanına ve bilgi seviyesine göre “KİŞİYE ÖZEL” bir eğitim sistemi düzenlenmelidir.
2) ALTYAPI EKSİKLİĞİNİN, FİZİKİ YETERSİZLİĞİN GİDERİLMESİ:
Nüfus artışı ile birlikte günümüzün ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapılacak istatistiki planlamalarla bu sorun, altından kalkılamayacak ağırlığa ulaşmadan halledilmelidir. Günümüzün medeni ve modern eğitim anlayışı bunu gerektirmektedir.
3) MÜFREDATIN GÜNCELLEŞTİRİLMESİ, İHTİYACA CEVAP VERECEK ŞEKİLDE DÜZENLENMESİ
Müfredat öncelikle okulu ve okumayı sevdirmelidir. İlgi alanlarına göre, hayata ve mesleğe hazırlayacak şekilde düzenlenmelidir. Güncellenmelidir ve gerekli bilgiler az ve öz verilerek hafifletilmelidir. Mutlaka, bütün sınıflarda "Hayat Bilgisi" dersi bulunmalıdır. Öğrenciler, "bilginin hamalı" değil, "yapanı, yaşayanı" olmalıdır.
4) İKİLİ EĞİTİM (SABAHÇI, ÖĞLECİ) DURUMUNUN VE DERS SAATLERİNİN DÜZELTİLMESİ:
Pek çok öğrencimiz, sabahın erken saatlerinde, uykulu haliyle ve kahvaltı yapmadan okula gitmektedirler ve akşamın karanlığında evlerine dönmenin korku ve endişesini yaşamaktadırlar. Oyun ve dinlenme zamanları olmamaktadır. Normal eğitimle 09.00’da gelip 15.00’da çıkacak olurlarsa uyku, kahvaltı, oyun ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamış olacaklardır. Ders saati, sabah 3 saat, öğleden sonra 3 saat olmak üzere, en fazla günde 6 ders saati, haftada 30 saat olmalıdır. Eğitimin önemine istinaden, 190 iş günü olması ve cumartesi günleri öğleye kadar da sosyal etkinlik ağırlıklı eğitim yapılması faydalı olacaktır.
5) YÖNETİCİ VE ÖĞRETMEN YETİŞTİRİLMESİ:
Eğitimde her şey öğretmende düğümlenmektedir. Öğretmen yetiştiren müstakil yüksek eğitim-öğretim kurumları olmalıdır. Maaş ve özlük hakları itibarıyla cazip hale getirilerek yüksek puanla alınmalıdır ve öncelikle tercih edilir hale getirilmelidir. 5 yıllık müstakil bir eğitim fakültesinin son senenin, yöneticilik dersleri ile ilgili olması, bilimsellik ve kalite açısından anlamlı olacağına ve ihtiyaca cevap vereceğine inanıyorum.
6) TAŞIMALI EĞİTİM YERİNE YATILI BÖLGE EĞİTİM UYGULAMASINA GEÇİLMESİ:
Taşımalı eğitim masraflı, riskli, zor ve sıkıntılı olduğu için yatılı bölge okulları rahatlık ve tasarruf açısından eğitim için çok daha faydalı ve isabetli olacaktır.
7) OKUL ÇEŞİTLERİ MESELESİ:
Okul çeşitlerimiz gelince :
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM VE İLKOKULLAR (7 yıl), b) ORTAOKULLAR (3 yıl), c) LİSELER (4 yıl olmak üzere, *BİLİM-TEKNOLOJİ LİSELERİ, *ANADOLU-FEN LİSELERİ, *GENEL LİSELER, *MESLEK LİSELERİ) şeklinde olmalıdır.
Liseler, 4 bölüm olarak şu şekilde düzenlenmelidir.
*Bilim ve Teknoloji Liseleri: Her ilden, çok üstün zekâlı ve kabiliyetli, seçilmiş öğrenciler için eğitim verecek okullar olmalıdır. Bu öğrenciler, sanat ve teknoloji üretecek geleceğin bilim ve sanat adamı olacak şekilde eğitim-öğretim almalıdırlar. Devlet tarafından en iyi imkânlarla yetiştirilmelidirler. Bu okulların, az nüfuslu illerde bir okul olacak şekilde veya pilot bölge uygulamasıyla belirli merkezlerde olmalarını da düşünmek mümkündür.
*Anadolu-Fen Liseleri: Bu okulların fen bölümünde (mühendis, doktor... vs.) sayısal ağırlıklı, Anadolu bölümünde ise (hukuk, kamu yönetimi... vs.) sözel ağırlıklı öğrenciler olmalıdır. "İlgi" ve "bilgi" durumuna göre yönlendirme ve yerleştirme gerçekleştirilmelidir.
*Genel Liseler: Kamu kurum ve kuruluşlarının ara eleman, memur ihtiyacı amacıyla, akademik eğitim yapamayacak seviyede olan öğrenciler için zorunlu lise eğitimi olarak düzenlenmelidir.
*Meslek Liseleri: İllerin ve bölgelerin özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre, öğrenci ve velilerin istek ve talepleri doğrultusunda açılacak bölümlerin olacağı kurumlar şeklinde düzenlenmelidir. Ayrıca, alan mühendisleri de bu okullardan yetiştirilmelidir. Bu okullarda, meslek ve iş eğitimiyle, sanayi ve iş sektörünün eleman ihtiyacı karşılanmalıdır. Her ilde, hangi meslek liselerinin ve bölümlerinin olması gerektiği, Milli Eğitim Müdürlüklerinde bir komisyon tarafından kararlaştırılmalıdır. Meslek Lisesi adı altındaki bu okullarda, alan-bölüm isteğine göre sınıflar oluşturulmalıdır.
8) SINAVSIZ EĞİTİM SİSTEMİ UYGULAMASI:
Milli Eğitim Bakanının, "sınav sisteminin zaman içerisinde hafifletileceğini" söylemiş olmasından hareketle, tamamen kaldırılması ve okuldaki başarısına göre değerlendirilmesi çok isabetli olacaktır. Bu durumda öğrenci okulu, okumayı, araştırmayı, çalışmayı sevecektir. Bilgi ve becerisine göre ortaya bir şeyler koymayı isteyecektir. Eğitim ve öğretime teşvik edilmiş olacaktır. "Ölçme ve Değerlendirme" esasları çerçevesinde, her dersin yazılı sınavlarından ziyade, her ay, ünite-konu ile ilgili araştırma görevinin ve ödevinin ortalamasıyla DERS DURUMU adı altında performans puanı verilmelidir. Performans puanlarının, yazılı kâğıtları gibi resmi belgeye dayalı olması, güven duygusu, hak ve adil olunması (keyfi olmaması), durum tespiti ve bilimsellik bakımından çok önemlidir. Bir diğer performans puanı da DAVRANIŞLAR (disiplin, devam-devamsızlık, kıyafet... vs.) konularında olmalıdır.
9) YÖNLENDİRME VE YERLEŞTİRME ESASLARININ BELİRLENMESİ:
Öğrencinin, "bana göre, benim için eğitim" diyebileceği "bilgisine" (kapasitesine, bilgi seviyesine) ve "ilgisine" (yeteneğine, becerisine, ilgi alanına) göre düzenlenmiş yönlendirmeli ve buna göre uygun okula yerleştirmeli bir eğitim sistemi uygulanmalıdır. Sistem, kişiyi, mutlu olacağı hayata ve başarılı olacağı mesleğe hazırlayacak şekilde düzenlenmelidir.
10) AĞIRLIKLI TEMEL DERSLER VE SEÇMELİ DERSLER MESELESİ:
Bütün sınıflarda mutlaka "Hayat Bilgisi" dersi bulunmalıdır. Türkçe-dil-edebiyat-okuma-yazma ve yabancı dil dersleri ağırlıklı dersler olmalıdır. İlgi, bilgi ve beceriye göre alan oluşturma ve sevdiği, başaracağı dersleri seçme imkânı verilmelidir. Bütün öğrencilerde sayısal ve sözel dersler genel bilgi ve kültür açısından düşünülmeli ve bununla birlikte ilgi alanına (sevmesine, istemesine) göre sayısal ve sözel ders seçmesi de mümkün olmalıdır.
Eğitimde amacın. kalitenin, verimlilik ve başarı esaslarının gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Her öğrencinin kavuşmak ve yaşamak istediği hayalleri, başarılı olacağı ilgi alanları vardır. Bütün mesele, öğrenciye bu imkânı, fırsatı, ortamı sağlayacak yapılanmayı mümkün hale getirmektir. Öğrenciler, çok çeşitli seçeneklerle yönlendirilmelidir. Bu bağlamda, "kime göre, nerede, nasıl?" sorularının, "bana göre, benim için, her yerde, her zaman, ideal, çağdaş, bilimsel eğitim olması" şeklinde cevap bulacağı bir eğitim sisteminin uygulanmasıyla mümkün olacağı bilinmelidir. Öğrenciye çeşitli öğretim metotlarıyla "öğrenmeyi öğretmiş olmak" gerekir.
SÖZÜN ÖZÜ: Eğitim bilimsel bir konudur. İstatistikler ve planlamalar çok önemlidir. Çok iyi incelenmesi, değerlendirilmesi, planlanması, düşünülmesi ve uygulanması gerekmektedir. Eğitimde, "sözde" değil "özde" yapılacak yeniliklere ihtiyacımız vardır. "Eğitim Reformu" ile köklü ve kalıcı değişiklikler düşünülerek geleceğe yatırım yapılmalıdır. Eğitimciler, "günü kurtarmak" anlayışı içerisinde olmamalıdır. Aksi takdirde bu durum, günleri (zamanı) ve geleceği kaybetmemize sebep olacaktır.