Düşüncenin nasıl oluştuğuna dair kesin bir bilgi olmamakla birlikte, irademizin kontrolü altında olduğu bilinmektedir. Yani bilinçli olarak düşüncelerimizi kontrol ederek, istediğimiz gibi şekillendirmemiz mümkündür.
Kesin olarak bilinen bir şey daha var ki, düşüncelerimiz ile, fizyolojik yapımız arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Bazen kafamıza koyduklarımız, sağlığımız için yediklerimizden, içtiklerimizden çok daha fazla önemli olabilir. Çünkü düşündüğümüz her şey, hücrelerimizde olup bitenleri etkiler.
Beyin bütün vücudun patronu ve yöneticisidir.
Ancak düşüncemiz de beyin üzerinde doğrudan etkilidir ve neyi düşünür, gönülden istersek beyin vücudumuza o yönde komutlar göndermektedir. Çünkü beyin düşüncenin sanki bir aracıdır.
Bir insanın yapamam diye kendisini şartlandırdığı, her hangi bir işte başarılı olabilmesi mümkün değildir. Aynı şekilde, bu işi mutlaka başaracağım diyerek, kesin bir inançla, kararlı bir şekilde başladığımız herhangi bir işte de, başarısız olma ihtimalimiz çok azdır.
Vücudumuzdaki kimyasal reaksiyonların pek çoğu, düşüncemiz, duygularımız ve diğer insanlarla olan etkileşimlerimizle meydana gelir. Modern Bilim İyimser ya da karamsar olma durumuna göre salgılanan “düşünce kimyasallarının” “sağlığımız, becerilerimiz ve öğrenme kabiliyetimiz” üzerinde sanılandan çok daha fazla etkili olduğunu bilimsel olarak ispat etmiştir.
Yani düşüncelerimizi seçerek, değiştirerek sağlıklı olmak, yada hasta olmak, başarılı yada başarısız olmak arasında bir tercih yapabiliriz.
Örneğin Harvard mezunlarıyla 1946 – 1981 yılları arasında yapılan otuz beş yıllık bir çalışma sonucu, 45 yaşından itibaren, hayata karamsar yaklaşan mezunların, hayata iyimser bakan insanlardan daha çok hastalığa yakalandıkları görülmüştür.
Dr. Bernia Siegel 1986 yılında yayınlanan “Sevgi, Tıp & Mucizeler” (Love, Medicine & Miracles) adlı kitabında diyor ki… “Hastalarıma, immünoglobulinlerinin kan seviyelerini veya öldürücü T-hücrelerini artırmalarını söyleseydim, kimse nasıl yapılacağını bilemezdi. Ama onlara kendilerini ve başkalarını sevmelerini öğretirsem, bu işlemler kendiliğinden gerçekleşir”
ABD de yayınlanan “Psychosomatic Medicine” dergisinde 2001 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, karamsar olan ve her şey için kendilerini suçlayan insanların, kalp krizinden ölme riski, iyimser insanlara göre çok daha yüksekti.
Dr. O Carl Simonton 1978 yılında yayınlanan “Yeniden İyileşmek” (Getting Well Again) adlı kitabında “iyileşmek için zihinlerini kullanan, kendini motive eden iyimser insanların hayatta kalma oranlarının, umutsuz karamsar insanlardan daha yüksek olduğunu” anlatmaktadır.
Hayatım boyunca yabancı dil konusunda hep başarısız oldum. Okullar, kurslar, özel öğretmenler olmak üzere her yolu denedim ama bir türlü istediğim neticeyi alamadım. Yüz defa da tekrarlasam kelimeler aklımda kalmıyordu. Maalesef neden öğrenemediğimi düşünce üzerinde araştırma yaparken fark ettim ve 60’ımdan sonra yeniden İngilizce öğrenmeye başladım.
İngilizceyi öğrenemiyordum, çünkü orta okul öğretmenim yabancı dil konusunda yeteneksiz olduğumu, asla öğrenemeyeceğimi söyleye söyleye beni şartlandırmıştı. Beynime yer eden, “öğretilmiş çaresizlik” sonucu ben hayatım boyunca yabancı dil konusunda hep başarısız oldum.
Bu nedenle hayatınızı ve hayatınızdakileri ilgilendiren her konuda, negatif düşünceleri kafanızdan tamamen atacağınız gibi, sorumluluğunu aldığımız, besleyip büyüttüğümüz çocuklarımıza da, olumsuz düşünmemeleri konusunda, kesin bir tavırla örnek olmalıyız. Sürekli hayatımızdan şikayet ederek, onlara umutsuzluğu, çaresizliği öğretmek yerine, geleceğe hep umutla bakmalarını öğreterek, başarılı olacakları konusunda cesaretlendirmeliyiz.
Tarih boyunca birçok alim, üstat, araştırmacı, şifacı ve ileri görüşlü düşünür, insanlara hep “kendini tanı” demiştir. İçinizdeki büyük gücü keşfederek kendinizi tanımak zorundasınız. Çünkü kendinizi tanırsanız farkındalığınız artacaktır. Farkındalığınız artarsa, seçeneklerinizin de artacak demektir. Seçeneğiniz çoğaldığında sağlıklı olma özgürlüğünüzün ve ona ulaşma imkanınızın da var olduğunu göreceksiniz.
Kendi bedeninizle bağlantı kurarak, onun mucizevi yapısını keşfedip, tekrar sağlığınıza kavuşmaya ya da fazla kilolardan kurtulmaya, karar verdiğiniz andan itibaren, başarılı olacağınıza kesinlikle inanarak, beynimizin olağan üstü gücünü hep olumlu yönde kullanmalısınız.
Düşüncenizi değiştirerek, hayatınızı değiştireceğinizden emin olun. Umutsuz yaklaşacağımız her konuda başarısız olma ihtimalimizin hep var olduğu, göz ardı edilmemelidir.
Ancak olumlu düşünmek adına, hedefinizin aşırı iyimser ve çok katı bir şekilde programlanması da yanlıştır. Hem sağlıklı değildir, hem de hayal kırıklığına neden olarak, mücadele azminizi ortadan kaldırıp umutsuzluğa sevk edebilir.
Öncelikli hedefiniz; hızlı bir şekilde, sağlığımıza kavuşmak yada kısa sürede çok kilo vermek değil, hasta olmamıza ve kilo almamıza neden olan faktörleri, bilinçli bir şekilde ortadan kaldırarak, yaradılışa ve kitabımızın ilgili bölümlerin de açıkladığımız, kurallara uygun şekilde bir hayat tarzı ve beslenme şeklini benimseyerek, hücre yenilenmesini artırarak, bağışıklık sistemimizi güçlendirerek, hastalıklardan kurtulup, sağlıklı ve ideal kiloya kavuşarak, bu durumun yaşam tarzı haline getirilip, sürekliliğini sağlamak olmalıdır.
Düşüncenin hayatımıza etkileri..
Teşekkür ederim Ümit bey yazılarınızı severek ve zevkle okuyorum. Negatif düşüncenin insan sağlığını nedenli etkilediğini en iyi bilenlerdenim, bütün olumsuzlukları üzerine cekerek tip 2 diyabet hastasi olmuş biriyim .Şimdi pozitif enerjiyle kendimi yenileme ve tedavi etme cabasındayım sizi yakından takip ederek iyi bir yol alabileceğimi umut ediyorum
Güzel bir konu ve güzel bir anlatım olmuş.Teşekkürler devamını bekleriz..
Ümit bey teşekkür ederim elinize kaleminize sağlık Hayati önem taşıyan bilgileriniz için devamını sabırsızlıkla bekliyorum
Çocukluğumuzda yaşadıklarımız hayat boyu etkiliyor ama insan neyi ne için yaptığını farkederse bunları aşabilir teşekkür ederim sizi merakla takip ediyorum
Yaklaşım ve bulgular fevkalade
Nefsini tanıyan Rabbini tanır.