"BENZERLİKLER ŞAŞIRTICI!.." DİYE YAZMIŞIM...
Biliyorsunuz TBMM’ye “bölücülerle kucaklaşma” yasası “analar ağlamasın” kılıfı ile sunuldu. Bu ülkenin tarihinde neler var neler! Bu da bunlardan birisi olacak ve bugünün tarihi yazıldığında okuyan insanlar hayretler içinde kalarak “vay be bu kadar da olur mu?” diye soracaklar. İşte burası böyle bir ülke!
Avrupa Türkiye’si olan Balkanların kaybı her nedense aradan yüzyıl geçmesine rağmen Türk Milletinden gizlenir. Sanki öyle bir şey yokmuş veya hiç olmamış gibi!.. Halbuki Balkan toprakları da anavatandı. Selanik, Üsküp, Prizren, Saraybosna, Şumnu, Köstence, Belgrad, Budapeşte günümüzün Hakkari, Şırnak, Mardin, Ağrı, Diyarbakır’ından farklı değildi. Tıpkı Musul, Kerkük, Halep, Tebriz, İsfahan’ın olduğu gibi.
Eğer bizimse niçin ve nasıl kaybedildi? Bu sorunun bazı cevapları, zamanın istihbarat örgütümüz Teşkilat-ı Mahsusa’nın gözüpek mensubu Fuat Balkan’ın “Balkan Harbi’ne Dair Rapor”unda gizli.
Fuat Balkan “... Bulgarlara o havalinin teslimi, Osmanlı Hükümetinin menfaati sebebiyle ve Cemal Paşa’nın oralara gelip bunu anlatmış olmasıyla, Bulgarlar aleyhine çalışmak maksadı ile önüne düştüğümüz halkı, vicdanımız haricinde Osmanlı Hükümetinin menfaati diye(! )Bulgarlara kolaylıkla teslim olmaları hususunda uğraşarak teslim ettik”. Yani Balkan’ın vicdanı el vermemiş ama yine de yapmış.
Alın bunu Pkk’ya teslim edilen topraklarımız için doldurun. Günümüzün Cemal Paşa’sıda benzer şeyleri söylemiyor mu? Pkk ile çözüm Türkiye’nin menfaatine, demiyor mu? Dün pkk ile çatışırken birlikte mücadeleye razı ettiğimiz korucuları, ailelerini ve bilcümle vatandaşımızı bugün Pkk’nın insafına bırakmadık mı? Türkmenleri de aynı şekilde Barzani’nin kucağına atmadık mı? Meğerse bu ilk vukuatımız değilmiş!
Fuat Balkan devam ediyor; meğerse Osmanlı’nın menfaati icabı, Süleymen Askeri Beyle beraber Türkleri Bulgarla siyaseten çalışmaya ikna etmişler. Bunu “Osmanlı Hükümetine ilk ve en mühim hizmetleri...” olarak raporunda belirtiyor. Ancak sonra da ekliyor “... Bulgarlar, bu yapılan hizmeti unutmakta gecikmedi”. Yani “düşmandan dost ayıdan post olmaz” misali... Şu an Öcalan ve Barzani ile kırıştıranların bizi sürüklediği akibet!
Acaba bugün Türkiye’yi yönetenlerin, yönetenlerden emir alanların, günümüz Teşkilat-ı Mahsusa’sının ve Türkiye’nin hayrı diye bu teşkilatta çalışan memurların; geçmişte Osmanlı’yı yıkıma götürenlerden pek bir farkı var mı?
Yıl 1854, o zamanda Türkiye’de bir bölücü varmış. Adı Cizreli İzzeddin Şir’miş. Pkk ne yapıyorsa o da benzer şeyleri yapmış. Dış güçlerle ilişkisi de varmış. Çünkü İngiliz – Yahudi işbirliği, Osmanlı – Türk topraklarında petrolün kokusunu çoktan almıştı. Hangimiz Cizreli İzzeddin Şir’in isyancılığını, metodlarını ve sonuçlarını biliyoruz? Nasıl Balkanları bizden gizledilerse, bir Türk yurdu olan Güneydoğu Anadolumuzda olup biteni de bizden sakladılar.
Peki bu bölücü İzzeddin Şir’e ne oldu? Devletin ana şefkati bu gün Pkk’lılara olduğu gibi İzzeddin Şir gibi eli kanlı asilere karşı da, olabildiğince müsamahakar davrandı. Öyle ya devletin öncelikli amacı, ülke güvenliğini sağlamak ve düzeni korumak!.. Bu sebeple İzzeddin Şir ve şürekası affedildi. Tıpkı affedilmeye giden Öcalan ve Pkk gibi!
Adamları Tuna eyaleti dışına çıkmamak kaydıyla salındı. İzzeddin Şir, önce Tuna eyaletindeki kazalardan birine müdür daha sonra paşa yapılmak sureti ile Yanya mutasarrıfı yani valisi gibi bir şey oldu. Kandil’dekiler de ülkeye böyle dağılacak herhalde?
Gerçi kendisinden önceki Cizre isyanının başı olan Bedirhan bey de aynı şekilde affedilip, devletin hizmetine alınmıştı. Onu da Girit’e mutasarrıf yaptılar daha sonra affederek, bir çok övgüye ve ödüle mazhar kılınarak İstanbul’a getirildi.
Hatırlayın Öcalan yakalandığında, büyük abileri İzzeddin Şir ve Bedirhan gibi “bırakın Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet edeyim” diyordu. Şimdi önümüzdeki Nevruz Bayramı’nda Diyarbakır’da ve gelecekte Ankara’da, ağbileri gibi yüksek makamlarda olacağı konuşuluyor... Öyle ya devlete hizmet etmişti!
Görüyorsunuz, olan biten hep Türk Milleti’ne oluyor! Onun çocukları şehit olarak, toprağa düşüyor. Maddi ve manevi zenginlikler heba olup gidiyor. Türk Milleti; yüzyıllardır bu isyancılar ve gaflet, delalet, ihanet içinde olanlar nedeniyle; bir türlü huzur, mutluluk ve güven içinde yaşayamıyor.
Dün bunları yaşadık ve kaybettik. Bugünde kaybedeceğimiz şüphesizdir. Bu sebeblerle; hepinizi, gerçeklerle yüzleşmeye davet ediyorum... Hepinizi, ülkenize, devletinize, milletinize vede kendinize sahip çıkmaya çağırıyorum. Hepinizi, Türk Milletini yüzyıllardır sarıp sarmalayan vede aklını ve zihnini esir eden zincirleri kırmak için mücadeleye davet ediyorum. Bunu ya yapacaksın ya da yapacaksın! Başka çaren yok...
"Haklı çıkmanın dayanılmaz bir ağırlığı oluyor ve ben bu dayanılmaz ağırlığı taşıyorum... Bir şey de iyi gitse bizde dönüp toplumdan özür dilesek!"
10 Temmuz 2014 / İstanbul