Haftalık yazı yazmanın hem zor hem de kolay tarafları vardır.
Kolay olan tarafı; oturmuş gündem oluşur ve farklı bir bakış sergileme imkanı verir yazana, Zor olan tarafı ise; eğer gündem yoğunluğu var ise, hangisine el atacağını şaşırır yazacak olan..
Türkiye’de yaşıyorsanız, işte bu daha da zor, gündem günlük değil, saatlik değişebiliyor.
Bu nedenle bu hafta “ortaya karışık” misali olacak sanırım.
Bizim güzel ülkemiz ihanet çemberinden geçmiyor, yıllardır ihanet çemberinin fasit dairesi içerisinde savruluyor. İhanetin her şeklini yaşıyor ülkemiz.
FETÖ denen hainlerin kalkışması ile devletin içerisine sızmış hainler ve özellikle TSK içerisindeki yapılanmanın açığa çıkarılışı, bir yandan TSK nın zayıfladığı imajı yaratılmaya çalışılırken CERABLUS ile Mehmetciğimizin ve TSK’nin, hainlere rağmen gücünü nasıl koruduğunu dosta düşmana ilan ettik..
Bu arada bir de durumdan fırsat çıkartmaya çalışanların ve yan destek umanların yaptıklarına şahit oluyoruz.
15 Temmuz ihanet kalkışması sonrasında haklı olarak uygulanması gereken ve uygulanan OHAL durumunun maksadını aşan olaylara da sahne olduğunu görüp gözlemlemekteyiz. Artık konu öylesine bir hal aldıki; komşu komşusuna kızarsa bir ihbar yetiyor, araştırma yok, delil gerekmiyor ve hatta ihbar edilenin açık tavrı ve duruşu bile önemli değil.
12 Eylül döneminde yaşamıştık bunları, ki o zaman dahi bu kadar ölçüsüz değildi.
15 Temmuz’dan bu yana yaşananlara bakılınca, ortada bir ihanet var evet bu doğru ve hainler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Ancak bunların devletin içerisine bu kadar sızmalarına, devletin reflekslerini değiştirmelerine izin veren, kozmik oda ile devletin genlerinin deşifre edilmesine izin veren, yardım eden siyasi anlayış ne olacak?
Amaç Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve devamı ise, bu amaca hizmet etmeyen, bu amaca hain emeller besleyenlere yardım ve yataklık eden her kim olursa olsun İHANETİN TAM ORTASINDADIR.
Herkes kendi cephesinden baksın ve değerlendirsin diye düşünüyorum. Hal böyle olunca da, bu ülkenin varlığı ve bekası için şart olan ve ihtiyaç olan MHP’nin gelişen olaylar karşısındaki tutumu ve duruşunu şekillendiren yönetim anlayışı ile bu anlayışa karşı çıkanların bakışına da göz atmadan edemiyor insan..
Bir siyasi partinin ilk ve asıl hedefi olan “iktidar olmak” amacından uzaklaşmış, parti yönetiminin elinde olması ve mecliste bulunmayı yeterli sayan bir anlayışa karşı duruşun ihanet ve ajanlık sayıldığı bir süreçten geçiyor siyaset.
Hem de öyle bir süreç ki, iş sadece suçlamaktan çıkmış, her türlü iftiranın “bini bir para” olduğu, koltuk hırsı uğruna, ideallerin yok sayılıp, iftiraya maruz bırakıldığı bir dönem yaşıyoruz..
Hadi iftira kampanyasını anlarız, ucunda hırs var, lakin ülkücülerin ve bu ülkenin bireylerinin aklı ile dalga geçilircesine yürütülen kampanyalara isyan etmemek mümkün mü ? Delice sorular takılıp kalıyor insanın aklına, yazmak ve sorgulamak sayfalar ve günler alır.
Sıcak olan ile yazıyı bağlamak istiyorum..;
Bu sabah uyandık ki, daha kendimize gelmeden haber bandı geçiyor, “Yeniçağ yazarları Servet Avcı, Yavuz Selim Demirağ, Adnan İslamoğlu FETÖ soruşturma kapsamında gözaltına alındı”.. Ardından bir başka haber, yine köşe yazarı ve akademisyen Kürşat Zorlu hakkında aynı suçlama ile gözaltı kararı var.
Adı geçen yazarların, yazar kimliklerinin yanısıra siyasi görüşleri de ön plandadır, bu yazarlar ÜLKÜCÜ’dür ve hiçbir zaman bu görüşlerinden taviz vermemişler, hatta görüşlerinden dolayı bir çok haksızlığa uğramışlardır.
Herkesin “hoca efendi” diyerek methiyeler düzdüğü dönemlerde dahi bu yazarlar doğru bildiklerini yazmışlar, FG cemaaitinin bu ülkeye verdiği zararı ve devletin içerisine sızmalarını kaleme alıp haykırmışlardır. Yavuz Selim Demirağ bunu bir kitap haline getirmiş ve “İMAMLARIN ÖCÜ” adı ile sunmuştur.
Sakince düşünmeye çalışıyorum, bu adamlar ülkücü, peki bunların gözaltına alınması, haklarında iftira kampanyası oluşturulması kimin işine yarar?
Bu yazarlar uzun yıllardır MHP genel merkez yönetiminin yetersizliğinden ve MHP iktidarının önünü tıkadığından şikayetçi idiler ve bu düşüncelerini açıkça yazıyorlardı, 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra ise değişim isteyenlere basında tercüman olmaya başladılar.. Değişim isteyen ülkücü iradenin yanında yer aldılar, Meral Akşener hanımefendinin faaliyet ve ideallerini tabana ulaştırdılar. Meral hanıma atılmaya çalışılan çamur ve iftiralara verilecek cevapların medyada sesi oldular.
Derdi ve tasası sadece ülke olan ve ülkeye ihanet eden tüm unsurların karşısında dik durmayı başaranların iftiralar ile itibarsızlaştırılma gayretleri kime ve neye yarar? Bunu iyi düşünmek gerekir..
Türk siyaseti için gerekli olan Meral Akşener hanımefendiyi itibarsızlaştırma ve zora sokma gayretleri, bu tür davranışlar ile sonuca ulaşmaz, lakin bu tür davranışların esiri olanların sonunu hazırlar adalet ve tarih önünde..
Sosyal medyada dönen haberlere bakılınca, işin en vahim tarafı ; “bu yazarlar ile ilgili ihbarın yapıldığı merkez hakkında söylemler” eğer bu doğru ise, bu insanlar bu iftira ile ülkücülerin yüzüne nasıl bakarlar?
MHP tabanı duygusaldır; MHP tabanı sabırlıdır ancak MHP tabanı ne haksızlıklara ne de iftiralara karşı duyarsız kalmazlar. Ülkücüyü ülkücüye kırdırma hesabında olanlar çok yanılırlar..
Gönül isterdiki, bu yazarlar ile ilgili gözaltı kararı olunca, ilk söz olarak “her ne kadar kişisel muhalif olsalar da, genel anlamda bir ülkücü olarak bu arkadaşlarımızın FETÖ yada başka ihanet şebekeleri ile ilişkisi olmaz” diye sahiplenmeyi genel merkez yetkilileri yapsaydı..; İşte bir ilkeyi benimseme ölçüsü de buradadır sanırım.
İlk tepkiyi MERAL AKŞENER hanımefendi veriyor.
Yazacak çok şey var, çünkü akılda deli gibi soruların ardı kesilmiyor, devamı bir başka yazıya inşallah.
Kimsenin endişesi olmasınki, bu ülke ne iftira ile yıkılır, ne de iftira ile iktidarda kalınır.
Güçlü ve Lider Türkiye Cumhuriyeti inancımız ile hoşcakalın.