Katar’a karşı Suudi Arabistan’ın başını çektiği bazı körfez ülkelerinin “yalnızlaştırma politikası” öyle görünüyor ki krizi şiddetlendirerek tırmandıracaktır. Krizin tarafı olmayan Türkiye’nin bu krizden etkilenip etkilenmeyeceği konusu bugün en çok tartışılan konuların başında yer alıyor.
Krizin kökenine baktığımızda ortaya çıkan iki önemli sorun görünüyor:
Birincisi Katar’ın İran ile yakınlaşması. İkincisi de yine aynı Katar’ın Müslüman Kardeşler (İhvan) ‘a destek vermesidir. Aynı zamanda Hamas’ın Katar tarafından korunması da rahatsızlığın bir başka nedeni olarak görülüyor. Çünkü (İhvan) Suudiler ve Mısır’ın baş düşmanı olarak değerlendiriliyor.
Biz bir diğer nedeni de şöyle görmekteyiz:
Katar bölgede baş döndürücü biçimde büyüyor. Suudiler bundan son derece rahatsız. Bu nedenle komşularını sistem dışına itme peşindeler. “Bölgenin en güçlüsü ve sözü dinlenir körfez ülkesi biziz” demeye getiriyorlar.
Suudilerin başını çektiği krizin patlamasında Amerika’nın bir rolü olabilir mi? Bu soruya yanıt ararken “Olabilir” ihtimali ağırlık kazanıyor.
Çünkü İran’a karşı sert tavırlar sergileyen Trump, Suudilere silah satışı yaparak bir noktada İran’a da gözdağı vermek istemektedir. Burada, aslında bölgede İran’a karşı bir tavır sergilenmektedir.
Trump’un Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret sırasında şu açıklaması da Suudilere cesaret vermiştir ve fitili ateşlemiştir:
“İŞID’ı yok ettikten sonra sıra El Kaide ve Müslüman Kerdeşler’e gelecektir. “
İran’ın destekçisi olarak değerlendirilen Katar Emir Temim bin Hamd Ali Sani’nin bir saray darbesi, ya da savaş ile düşürülmesi de, ihtimal dışında görülmemelidir. Özetle Katar’da yönetimin değiştirilmesine karar verilmiş görünüyor.
Bir başka ihtimal de şudur:
Katar, beklenen tavizleri verecek, yalnızlıktan kurtulmaya çalışacak ve suçlandığı konularda tamamen geri adımı atacaktır.
Türkiye, doğru olanı yapıyor ve Katar krizinin yatışmasını istiyor. Ancak mevcut koşullarda Katar yönetimi taviz vermedikçe, geri adım atmadıkça krizin yatışması zor görünüyor.
Koltuğunu bir saray darbesine borçlu olan Emir, Suudi Arabistan’ın taleplerinin tamamını olmasa dahi bir kısmını yerine getirmezse o koltuğunu kaybedebileceğini düşünüyor olabilir.
Bundan sonra yapılacak hesapların da buna göre yapılması gerektiği görüşündeyiz.
Şimdi gelelim, krizin Türkiye’yi etkileyip etkilemeyeceğine:
Türkiye, hem Suudi Arabistan, hem de Katar ile iyi ilişkiler içinde. Ancak, Katar’ın Türkiye’deki yatırımlarına bakacak olursak, bunun küçümsenmeyecek oranda olduğunu görürüz. Katar’ın, dünyada büyük yatırım yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye dördüncü durumda bulunuyor. Kaldı ki Katar’da askeri üs kuma çalışmalarına bile başladık.
Bu arada Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’la ilişkilerimiz iyi değil.
Trump, Müslüman Kardeşler’i (ihvan) terörist olarak değerlendiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise (İhvan)’ı bir terör örgütü değil, ideolojik bir örgüt olarak gördüklerini daha önceki açıklamalarında dile getirmişti.
Fotoğrafa baktığımızda birçok ülkenin Türkiye’yi Katar ile aynı safta bulunduğu izleniminde olduğunu görmekteyiz.
Şu soru akla gelebilir:
“Körfezin Katar’dan sonraki hedefinde Türkiye olabilir mi?”
Türkiye (İhvan) ile bağlantıları olan bir ülke olarak biliniyor. Hamas ile de sıkı ilişkileri var. Bunun yanında Amerika’nın ve Suudilerin baş düşmanı İran ile de ilişkilerindeki sıkıntılar giderilmiş durumda.
Bu durumda Katar’ın yanında yer almamız, hedef haline gelmemiz anlamına gelmez mi? Aslında Türkiye, bu krizde çok sıkıntılı bir duruma düşmüştür. Ustalıkla, diplomasi atakları ve yerinde kararlarla bu sıkıntılardan kurtulmanın yollarını mutlaka bulmalıyız.
Suriye ve bölgemizdeki krizlerden son derece etkilenen Türkiye’nin bundan sonra kendisini bir başka krizin ortasında bulması yaşanan sıkıntıların katlanarak artmasına neden olabilir. “Denge politikaları” ile bu krizden çıkabilmemiz mümkün olacaktır.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz