Kerbelâ, herhangi bir yer gibi yer değil, Kerbelâ hadisesi herhangi bir olay gibi olay değildir. Kerbelâ’dan sonra tüm yerler ve olaylar Kerbelâ’nın yanında herhangi bir yer, herhangi bir olay kalır. Hiçbir yer ve hiçbir olay Kerbelâ olamaz. İçinde, İmam Hüseyin ve O’nun şehit edilişi olmayan olayın ve mekânın Kerbelâ olması mümkün değildir. İmam Hüseyin ve şehadeti, dünyada sadece bir tane ve bir kere olduğu için sadece bir tane Kerbelâ olmuştur ve bir daha olmayacaktır. Aynı gerekçeyle, aynı şekilde gerçekleşen zulüm, Kerbelâ’ya yakın olabilir ama Kerbelâ olamaz. Öncelikle bunu iyi anlamak gerekir!

Bu yazımızda sizlere binadan bahsetmeyeceğim. Binanın nasıl olduğundan, dış cephesinden, kaç daire ve kaç kat olduğundan bahsetmeyeceğim. Bu yazımızda sizlere, dairelerin oda sayısından, konumundan, içinin nasıl döşendiğinden bahsetmeyeceğim. Bu yazımızda sizlere, binanın temelinden de bahsetmeyeceğim. Bunların tümü asıl olanın yanında hükmünü yitirmektedir. Bu yazımızda sizlere, binanın üzerinde yapılan temelin içine atıldığı zeminden bahsedeceğim, asıl olandan. Binanız ne kadar büyük ve gösterişli olursa olsun onu sağlam yapan temelidir. Temel ne kadar sağlam ve büyük olursa olsun onu da sağlam yapan zeminidir. Sağlam olmayan zemine ne yaparsanız yapın ne kadar sağlam olursa olsun, o bina en küçük sarsıntıda yıkılmaya mahkumdur. Bugün insanların en küçük sıkıntılar karşısında yıkılmasının sebebi, zeminin sağlam olmayışıdır. Zahir binaların temelinin atıldığı zemin ise topraktır ve bataklık olmayan toprak, yumuşaklıktan uzak, içine aldığını sımsıkı tutma özelliğinde olmalıdır. İşte aynı değişmez özellik, iman binası için de geçerlidir ve iman binasının olmazsa olmazı, olabilecek en sağlam olanı, Ebu Turab’tır. Ebu Turab nedir?

Ebu Turab, toprağın babası anlamına gelen, bizzat Peygamber efendimizin zikrettiği kutsî bir gerçekliğin ismidir. Peki, Ebu Turab olarak zikredilen ve iman binasının temelini içine alıp sıkı sıkı tutan kimlerdir? İşte, bu gerçeği öğrenip iman binamızın temelini içine atacağımız yani kendisini rehber edineceğimizin kimler olduğunu öğrenebilmek için bu sorunun cevabını bilip, kendimize vermemiz gerekiyor.

Ebu Turab, Cenab-ı Resulullah efendimiz, Hz. Muhammed Mustafa, Cenab-ı Allah’ın Habibi ve O’nun mübarek kılınmış, zahir ve batın soyudur. Mübarek kılınmış, isimleri akla, kalbe ve ağıza abdest aldırılmadan ve hazret denilmeden zikredilemeyecek olan Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan. Hz. Hüseyin ve Onların nesil devamı olan Ehlibeyt efendilerimizdir.

İman binasının, içinde Cenab-ı Allah’ın misafir olacağı kutsî ve değerli bir bina olması için temelinin içine atılacağı, Ebu Turab üstünde olması farzdır. Bu, imanın onlardan öğrenilerek onlar gibi yaşamak sonucu, iman sahibi olunmasıdır. Zemin Ebu Turab değilse o bina Cenab-ı Allah’a misafirhane olmayacağı için iman da Peygamberimizin davet ettiği iman olamaz. İman demek, içinde edep, mana, ilim, irfan, ahlak, adalet, dürüstlük, hizmet ve dünyevî saltanatlıktan uzak, ruhlanmış olmak demektir. Kutsî olan bu değerler ise Ebu Turab olanlarda bulunan Rahmani değerler olup, içinde hırs, nefret, kin, intikam, tamah, zulüm, şehvet, para düşkünlüğü bulunan bataklıkta bulunmazlar. İnsanlar, iman binalarını Ebu Turab üstüne yapmalıdırlar.

İşte lanet Muaviye’nin öğretileriyle yetişmiş, babasının izinden giden ve onun isteklerini kendi babasının kurup bıraktığı saltanatının devamlılığı için yerine getiren, babası gibi saltanat düşkünü, içinde kin ve nefret barındıran, dünya, mal, mevki, para hırsından kalbini mühürlemiş olan Yezit isimli lanetli, şeytanın ete kemiğe bürünmüş halinin oğlu, Süfyan saltanatının temeli olan cahiliye dindarlığının, babası Muaviye tarafından geri getirilerek şirk ve küfür bataklığı zeminine inşa ettiği saltanat binasının zeminine, kendi saltanatını kuvvetlendirmek üzere, içine Peygamber efendimizce kaldırılan, O’nun Ehlibeyti tarafından uzak durulan ve örnek olunan, cahiliye dönemine ait ne varsa bulunanlarla oluşturduğunu, insanlara dayatarak din binasını inşa etmek istiyordu. İnsanlar, İmam Hüseyin efendimiz gibi Ebu Turab varken Süfyan zeminine iman binalarını inşa etmiyorlar, edenler için de Ebu Turab zemini tehlike arz ediyordu. Muaviye için Ebu Turab kaldığı sürece kendi bataklık zeminine din binası inşa edilemeyeceği için Ebu Turab’ın yok edilmesi ya da bataklık tarafından üzeri kaplanıp çok derinlere gömülmesi gerekiyordu. İşte oğlu Yezit denilen lanetliye bunu vasiyet etti, Yezit denen lanetli de babasının vasiyetine uyarak her türlü hile ve zorbalıkla, korkuyla, rüşvetle, mevki makam teklifleriyle kalbi çürükler sayesinde ele geçirdikleri devletin gücünü kullanarak, o üzücü ve dünya var oldukça ne yaparlarsa yapsınlar asla kalplerden silemeyecekleri Kerbelâ vakasını gerçekleştirdi. Kerbelâ’da yaşanan hadise, iki bireyin devletin yöneticiliği için birbirleriyle mücadelesi değildir. Vaka, bataklık zeminine sahip, Allah’ın lanetlediği soy olan Süfyan, onun oğlu Muaviye ve onun oğlu Yezit’in İman binasının temelinin atılacağı Ebu Turab’ı kendi bataklığıyla kat kat üzerini kapatmasıdır. Müslüman âleminin din binası, 1300 senedir işte bu bataklık olan zemin üzerine inşa edilmiştir. Bu sebeple, zemin bataklık olduğundan bina çürüktür ve en küçük sarsıntıda yıkılmaktadır. Bugün dinin içinde, medeniyetin, çağdaşlığın, ilim ve irfanın, ahlakın, dürüstlüğün, adaletin bulunmayışı, binanın yapıldığı zeminin içinde bu kutsî değerlerin bulunmayışından, binanın Ebu Turab üstüne değil de içinde insanı felakete sürükleyen zulmaniyetin barındığı bataklığın üstüne yapılışındandır. İnsanlık, Peygamberimizin tebliğ ettiği tevhit olan İslam’ı yaşayıp, tevhit eri olarak Cenab-ı Allah’ın “Kulum”, Peygamberimizin “Ümmetim” dediklerinden olmak istiyorsa, iman binalarının temelini, bataklığı derince delip Ebu Turab’a kadar inip oraya atmaları gerekmektedir. Bugün insanlık, içinde bulunduğu zulümden kurtulmak için Kerbelâ’da üzeri bataklıkla örtülen Ebu Turab’ı, bataklığı kazıyıp kurutarak yeniden yeryüzüne çıkartmalıdır. Bu gerçekliğin tespiti ve önerisi hem tüm Müslümanlık için hem de Müslümanım diyen her bireyin kendisi için geçerlidir.

Şimdi, Cenab-ı Allah’ın lanetlediği soy, zihnen ve yapılmak istenenler ile yapılanlar açısından İblis soyu olan Süfyan soyu yani, Süfyan ile Hind denilen iblislerin iblis oğlu Muaviye için o lanetliyi övmek ve yücelterek yaptıklarını hafifletmek adına uydurulmuş olan tüm vasıflar, şeytanın uydurmalarıdır. Unutmamalıyız ki şeytan Cenab-ı Allah’a, “Sana giden yolların üzerine oturacağım ve sana gelmek isteyenleri o yolardan saptırıp kendime itaat ettireceğim” demişti. İşte yapılan tam olarak budur. Bizler, Muaviye’nin şerrinden ve ona ümmet olmaktan Allah’a sığınıp, Hz. Muhammed efendimiz ümmeti olmadıkça, burnumuz bitten kalbimiz şirkten kurtulmayacaktır. Gerçeği araştırıp bulan ve gerçeğe tâbî olanlar, Hz. Muhammed efendimizin ümmeti olma yolunda Ebu Turab’a iman binasını yapanlar, Muaviye’nin şerrinden uzak durup Ehlibeyte yakın olanlardır.

Ben, sizlere bu köşeden yazan ve seslenen bu yazının yazarı olarak diyorum ki, Cenab-ı Allah’tan tek niyazım ne dünya malı ve zenginliği ne makam ne de şan ve şöhret değildir, tüm bunlar gelip geçici dünyalıklardır. Allah’tan niyazım, ölünce Ehlibeytine olan sevgimi kabul edip beni Ehlibeytine komşu yapsın, Ehlibeytinin sevdiklerinden eylesin.

Lanetlenmiş soyun üyesi olan Muaviye’yi, türlü uydurma sıfatlarla yüceltenler !

Ey siz, düşünme ve araştırıp doğruyu bulma özelliği örümcek ağı tutmuşlar !

Dünyevî çıkarları için ruhlarını şeytana satanlar ile bunu bilmeden de olsa yapanlar !.

Sizler, evet sizler ! Allah’tan, öldükten sonra Muaviye’ye komşu olmayı, Muaviye’nin bulunduğu yerde bulunmayı isteyebilecek misiniz? Vicdan öyle bir şeydir ki, ayakkabı içinde, adım attıkça ayağına batıp can yakan taş gibidir. Ey sizler! Canınız acıya acıya menfaat yolunda adım adım kendi felaketlerine yürüyenler !

Taşınız bol olsun…

Şehadet; Ebu Turab içine atılan temelin üzerindeki iman binasının penceresinden bakılınca gerçekleşen İmam Hüseyin efendimiz gerçekliğidir. Ey şehadet eri olmak isteyen, İmam Hüseyin yoluna gir ve ayrılma. Gördüğümüz, İmam Hüseyin efendimizin gördüğü olmadan, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet, zan ve vehim üzerine yalandan ibarettir…

.

ozkangunal@ozkangunal.com

https://www.ozkangunal.com/

Tel: 0536 380 79 54

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.