Kabir, biz insanların dünya hayatı belirlenmiş bir ömürle tayin edildiğinden yani fani olduğumuzdan dolayı öldükten sonra içine konulduğumuz toprakta kazılmış derin çukurdur. Yani ölülüğümüzle içinde bulunduğumuz yer! Kabre bakılınca görülmesi gereken, kabre bakanın bizi değil kabri görmesidir. Hayatiyetimizin çalışmaması, bilmemizin çalışmaması, irademizin, kudretimizin, görme, işitme ve kelamımızın çalışmaz oluşudur. Ölüm, Cenab-ı Allah’ın biz insanlara vermiş olduğu insanî değerlerin çalışmaması olarak çıkar karşımıza. Cenab-ı Allah, Abese suresinde, 18-19-20-21. Ayetlerinde,
Allah onu hangi şeyden yarattı? Nutfeden ve sonra da ona kader tayin etti. Sonra yolu ona kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü, böylece onu kabre koydurdu.
buyurmaktadır. Allah’ın bizi yaratması, bize kader tayin etmesi, hayatı, ihtiyacımız olanları yaşadığımız dünyada var ederek kolaylaştırması ve ömür bitince ölüp kabre koyuluşumuz varlığımızın değişmez esasıdır. Bir gün herkes ölecektir. Rahman suresi 26-27. Ayeti kerimelerde,
Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı bâki kalacaktır.
denilerek bu gerçek vurgulanır. Bizler, bize ait olmayan varlıkla bulunuruz yaşamın içinde. Varlığımız bizim kendimizi var edişimiz sonucunda var olmaz. Varlık, asıl var olan Allah’ın emanetidir. Bir gün emanet asıl sahibince geri alınacaktır. Bizler, mülkün sahibi, asıl var olan Allah’ın bir gaye ile yarattıklarıyız. Kendi varlığıyla ziynetleyerek var kıldıklarıyız. Bu gerçek, Tin suresi 4. Ayeti kerimde,
Andolsun ki Biz insanı, Ahsen’i takvim içinde yarattık.
denilerek beyan edilmektedir. Şimdi ölüm gerçeğine, bedenin işlevselliğinin bitmesi olarak mı bakacağız yoksa yaratıldığımız gaye için donatıldığımız Ahsen özelliklerinin çalışır olmaması gerçeğiyle mi? Şöyle örnekleyebiliriz! Buzdolabının üretilme gayesi soğutma özelliği ile yiyeceklerimizi uzun süre bozulmadan taze tutması içindir. Üretildiği için var olan buzdolabı elektrikle çalıştığından, elektrikle bağlantısı kurulmayan yani fişi prize takılmayan dolap, üretilme gayesi üzerine olamaz. Şimdi var olan ama fişini takmadığımız için çalışmayan buzdolabının var oluşu onu diri kılar mı? O dolabı ölü yapan dolaplığının evden çıkartılıp hurdaya atılması mı, çalışmaması mıdır?
İşte, insanın Ahsen özelliğinde yani, sınırsız, araştırma, sorgulama, öğrenme, bilme, okuma, idrak etme özelliğinde yaratılmasının gayesi vardır. Gaye, sınırsız olan Rabbini sorgulayıp, araştırıp, öğrenip dünyada yaşarken Rabbe şahadet üzerinde olmaktır. İnsanın varlığı, yemek yiyip, içip, giyinip, üreyip, eşya sahibi olması için değildir. Eğer öyle olsaydı bunları yapan tüm mahlûkat, insandan önce yaratıldığı için insanın yaratılmaması gerekirdi. Ahsen özelliğinde yaratılmış olan insanın varlığı, yaratılışının gayesinin mahlûkça yaşamak olmadığını ispat etmektedir. Bu sebeple, okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, keşfetmeyen, öğrenmeyen insan, henüz yaratılış gayesine ulaşmamış insandır. İnsan şeklinde canlı mahlûk olmakta kalmıştır. Onlar, aslında insanlığa ölüdürler ve onların bedenleri kendilerine kabirdir. Onlar, fişi prize takılmamış buzdolabı gibidirler. Bizler, kabrimizde ölü olarak bulunmaktan, kabrimizde diri olmaya yönelmeliyiz. Cenab-ı Allah, Enam suresi 122. Ayeti kerimde,
Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir.
buyurarak bu gerçeği anlatmaktadır. Kabrimiz olan bedenimizde ölüyken dirilmemiz, insanlığımızın gayesine ermemizle mümkündür. Kendimize, kendimizi okuyarak, sorgulayarak, araştırarak, keşfederek şehadet etmeyle arif olmamız gerekir. Kendimize olan Arifliğimiz, bizleri kendimizden Rabbimize de arif kılacaktır. Cenab-ı Resulullah efendimiz,
Nefsine Arif olan ancak Rabbine Arif olur
demektedir. Ariflik içerisinde görmeklik, işitmeklik, fikretmeklik taşır. İşte tüm bu kutsî değerler bizleri, yaşamın içinde, yaratılmış her zerrede Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlerden kılar. Kendisine ölü olanın şehadeti ancak dilde kalan içi boş söylem olur. Şehadetin kalben yani yaşayarak olması için kişinin kendi öz benliğine dirilip ilim ve irfan tahsil etmesi, insan olarak yaratılmış olmasıyla farzdır. Ayette, “Kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz” denilerek belirtilen nur, Muhammedî irfaniyet olan Rabbe Arifliktir. Dirilen ve nurlanan birey, yaşamın içinde Rabbin kulu olarak bulunmaya başlar. O’nun görüşü şehadet üzerine olur da ömrü, her yüzden Rabbine şehadetle geçer. Beden kabrinde karanlıklar içinde kalmış yani insanca yaşama ulaşamamış, kendisine ölü olanın durumu hiçbir zaman dirilmişler gibi olamaz. Onların görüşü eşyaya, işitişi seslere, fikredişleri gereksinim duydukları eşyaya yöneliktir. Aslında onlar, kör, sağır ve fikirsizdirler, gerçeğe ölüdürler. Nasıl ki beden ölümünde de gözler var ama görmez, kulaklar var ama işitmez, kalp var ama fikretmez oluyorsa, yaşayan ölülük için de aynısı geçerlidir. Onların, gözü var ama insanca görmezler, kulakları var ama insanca işitmezler, kalpleri var ama insanca fikretmezler. Onlar eşyaya diri, manaya ölüdürler.
Onlar, sınırsız olan insanî özelliklerini dar ve küçük kalıplar içine hapis etmiş olanlardır. Yaşamları, kendi küçük kalelerinde, cehaletin sahte mutluluğu içinde, ölü olarak geçer. Tüm evren, tüm dünya ve tüm yaratılmışlık bizlere, Rabbimizin büyüklüğünü, güzelliğini, gerçekliğini gösterip, haykırıp, bilinir kılmaktadır. Bu gerçeği bilmek, görmek ve işitmek için dirilmek lazım olduğundan, ölüler göremez, işitemez, bilemezler. Ölüler kendi kabirlerinde, cehalet karanlıklarında kendilerince zannederler. Yaşamları şehadetsiz olduğundan, yaşamayı ve şehadeti yaşamdan kopartıp bedenen öldükten sonraya atarlar.
Kabir var mıdır?
Evet, kabir vardır lakin bu bizim dünya yaşamında içinde bulunduğumuz bedenimizdir, asıl kabir budur!
Kabir azabı var mıdır?
Evet vardır ama kendi gerçekliğimize ölü oluşumuzla insanlığımızın çektiği azaptır.
Rabbi bilecek ve Rabbe şahit olacak özelliğimizin cehalet karanlığında çektiği azaptan daha büyük azap ne olabilir. Buzdolabının, elektrikle buluşmadığı için üretilme gayesinden uzak kalışıyla yaşadığı azaptır kabir azabı. Yaşarken, her yüzde Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet dirilik, şehadetin olmayışı ölümlülüktür. Eşyaya bakarken eşyayı görmek ölüm hali, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet diriliktir. Cenab-ı Allah bizlerin, diriltip nurlandırdığı kullarından olma gayretimizi daim eylesin.
.
Youtube: Özkan Günal
S.A. muhterem Hocam. farklı bir yaklaşım içindesiniz, anladım. teşekkür ederim.