Yaklaşık 20 yıldır iktidarda olan AKP’nin Türkiye için yaptıkları ve yapmadıkları madalyonun iki yüzünü oluşturuyor.
AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, madalyonun ön yüzündeki ‘AK’ları şöyle sıralıyor:
- Her ay onlarca yol, tünel, köprü, baraj, sulama tesisi, millet bahçesi, toplu konut projesi açılışı yapıyoruz.
- Sağlıkta hem altyapı hem yetişmiş insan kaynağı hem hizmet kalitesi hem kapsayıcılık bakımından, geçmişte örnek gösterilen ülkeleri fersah fersah geride bıraktık. Bunların hepsini, solladık, geçtik, gidiyoruz.
- Savunma sanayiindeki başarılar tüm dünyanın gündeminde. Geliştirilen ve üretilen hava, kara, deniz araçlarına ilgi giderek artıyor.
- Yerli otomobile sahip olma konusundaki çalışmalar, planladığımız şekilde sürüyor.
- Türkiye'nin dört bir yanındaki tüm organize sanayi bölgelerinde ve diğer alanlarda harıl harıl yeni fabrikalar inşa edilerek, kapasiteler genişletildi.
-Turizmde, salgın sebebiyle yaşanan sıkıntılara karşı attığımız adımları diline dolayacak kadar çapsız bir anlayışla mücadele ediyoruz.
- Eğitimde, okul öncesinden üniversiteye kadar her seviyede çok güçlü bir altyapı kurduk, inşallah bunların semeresini önümüzdeki dönemde hep birlikte görmeye başlayacağız.
- Sporda da çocuklar ve gençleri büyük başarılara hazırlayacak sağlam bir altyapı oluşturduk.
- Türkiye, halen devam eden harekatlarla, güney sınırlarını güvence altına almıştır, Doğu Akdeniz'den Libya'ya kadar pek çok hamleyle ülkemizi sahillerine hapsetme girişimlerine en etkili cevapları vermiştir.
- Yönetim sistemini değiştirerek (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilerek), tarihinin en önemli reformlarından birini suhuletle hayata geçirmiştir.
- Tüm dünyayla birlikte Türkiye'yi de Mart 2020'den beri etkisi altına alan salgın süreci, bu yoğun dönemi yeni bir seviyeye taşıdı.
MADALYONUN ARKA YÜZÜ KAPKARA
Geçmiş 20 yıla bakalım. Bu iktidar beton dışında ne iz bırakmış bu ülkeye? Sorarız ne yaptı 20 yılda AKP? Yol yapma dışında aslında söyleyecekleri hiçbir şey yok.
Kendi döneminde bir tek sanatçı yetiştirememiş bir iktidardan söz ediyoruz. Bunların kendi cenahlarında ne bir yazarları, ne şairleri, ne de bir müzisyenleri var.
Ne kadar dev sanatçı, usta sanatçı varsa hepsini susturdular, işsiz bıraktılar, ekrandan uzaklaştırdılar.
Mizah yapanı hapisle tehdit ettiler.
Karikatürden korkar mı bir iktidar? Korktu. En çok sanattan korktu zaten.
Bir ülkede sadece muhalefet eleştiri yapmaz... Eskiden ‘Devekuşu Kabare’ vardı, ‘Olacak O Kadar’ vardı.
Başlı başına muhalefetti bunlar. Muhalif olmaları herhangi bir partiyi tuttukları için değil, sadece gerçeği söyledikleri içindi.
Eğer bu tiyatrolar, kabareler kalabilseydi bu iktidar yerinde kalabilecek miydi?
Gerçeği söylüyor diye sanatçıyı susturursan, suya sabuna dokunmayan sosyal medya fenomenleri gençlerimize yol gösterir, sen de söylenip durursun ‘bu gençlik nereye gidiyor’ diye.
Bu dönemde televizyon ekranları cehalete kapı açtı resmen. Realiti Şov adı altında insanların birbirlerine hakaret ettikleri programlar, kavga dövüş sözüm ona yarışmalar, devletin polisi savcısı yokmuş gibi sabah-akşam cinayet vesaire araştırıyorum diye yayınlanan programlarda ahlaksız ilişkilerin normalleştirildiği rezaletler, tam da kimlerin artık muktedir olduğunu gösteriyor bize.
Halkın vergileriyle finanse edilen TRT’de, ülkenin kültür ve sanat kanalını, en doğru bilgiyi veren haber kanalını izlenmeyen yandaş çiftliğine çevirdiler. Liyakatsiz kim varsa buraya atadılar, yandaş yapım şirketlerine para yedirmek için milyonlarca liranın çöp projelere harcandığı ortaya çıktı.
2012 yılında ülkenin Avrupa Birliği ile bağı olan Eurovizyon yarışmasına katılmamızı kaldırdılar. Böylece bu bağı koparıp attılar. Neden mi? Ülkece nadir milli duygular yaşadığımızın farkına vardılar. Çünkü kutuplaşmıyorduk, birlik oluyorduk o gece.. Aman dediler, kaldırın atın şunu. Kaldırıp attılar iktidarlarının üçüncü döneminde. Yani gericilikte vites yükselttikleri yıllarda, tabii ki 2011 yılı sonrasında. Kendi deyimleriyle ‘ustalık’ dönemlerinde.
A Haber ile vasatlığın zirvesine çıktılar. İzleyince ‘Oooo, ne kadar güzel bir ülkede yaşıyoruz’ dersin. Ama vasat yönetim sadece kendi kitlesini mutlu etmekle kalır mı? Hayır. Karşı tarafa da nefret ettirmesi gerekir susturduğu halkı. Nefret ettirmek için nefret edilecek bir karşı taraf lazım. O zaman sabah akşam CHP’ye sallayalım ki bizim yolsuzluklarımızı, yaptıklarımızı görmeye mecali kalmasın dediler.
Sadece bununla mı vasatlıklar? Tabi ki değil. Mesela mimaride yeni bir akım başlattılar; ‘TOKİ Akımı’.. Erdoğan’ın deyimiyle şehirler ‘ucube yapılar’la doldu.
Heykel sanatı AKP döneminde rönesansını yaşadı. Neredeyse her şehir girişinde bir garabet var. Binlerce yıl onlarca kültüre ev sahipliği yapmış Anadolu toprakları böyle bir zulüm görmedi.
Spora bakalım biraz. Futbol mesela. Spor kulüpleri de, Milli Takım da bu vasatlıktan nasibini aldı. Ülke olarak en son mutlu olduğumuz bir yıl vardı, 2002 yılı. Ülkenin yüzü bir daha gülmedi bu yıldan sonra. 2002 yılında dünya kupası ikinciliğimiz var, bir de 2008 yılında üçüncülüğümüz. Ondan bu yana hiçbir başarımız yok. Neden? Çünkü iktidar 2008 yılında Futbol Federasyonu’na da el atma kararı aldı. Yandaşlık başladı futbol da bitti yani.
Gazeteciliğe bakalım diyoruz, en korkunç vasatlık burada zaten. Ülkemiz iktidar tetikçileri, Kabataş yalancıları ile tanıştı. Bunlar gözümüzün içine baka baka yalan söylemekten çekinmediler. Neden? Sırf iktidara yaranmak için. Bu iktidarın yorumcuları da var biliyorsunuz. T.K, Fesli K., Cübbeli A. Bu vasat iktidarın kendini devam ettirmesi için bu vasatlıklara ihtiyacı var.
Ne dersiniz, artık zamanı gelmedi mi bu düştüğümüz çukurdan çıkmanın… (alıntıdır)
NOT: (Yazı uzamasın diye, Cumhuriyetin kurumlarının yok edilmesi, Atatürk’e ve ilkelerine saldırılar, rüşvet, yolsuzluk, siyaset-mafya ilişkileri ile işsizlik, yoksulluk, adalet ve özgürlük konularına değinemedim maalesef.)
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com