Modern tıbbın doğuşuna kadar bütün dünyada ve Osmanlı İmparatorluğun da uygulanan "geleneksel tıp" la ilgili kullanılan yazılı kaynaklar ve pratik bilgiler, genel olarak milattan önceki Hint kutsal metinlerine, Çin tıbbı ve özellikle Yunan tıbbı gibi yazılı ve sağlam kaynaklara dayanmaktadır.

Ancak içinde bulunduğumuz modern çağla birlikte geleneksel tıp konusu da ihmal edilerek, geçmişle olan bağımız koparılmış ve insanoğlunun binlerce yıllık birikimleri sonucu ortaya çıkan çok değerli yazılı kaynaklar unutulmuş ve pek çoğu yok edilmiştir.

Ülkemizde, batı tarzı modern düşünce, yaşama şekli ve beslenme biçiminin “ideal medeniyet ölçütü” olarak kabul edilmesiyle birlikte tüm tarihi kaynaklarla bağımızın koparıldığı gibi:

• "Hipokrat" (Hippocrates, Hekim Heraklides’in oğlu, günümüzde bile tıbbın babası kabul edilen, çocuklarda görülen zatürre ve saradan, akciğer kanserine kadar birçok hastalığı tanımlayan, halen tıp fakültelerimizde adına yemin edilen ünlü bilim adamı) ve "Galen’in" (Galenos eski Yunanlı hekim, anotomi uzmanı, fizyoloji bilgini ve düşünür) tıp teorilerine dayanan ve yüzlerce yıl, hem İslam alemindeki medreselerde, hem de batı alemindeki tıp öğrencilerine ders kitabı olarak okutulan "İbn-i Sina’nın El -kanun Fit – Tıbbı"

• “ibni Rüşt’ün Külliyat’ı"

• “Ebu’l Hasan El Bağdadi’ye ait El Muğni"

• Tabip “İbn-i Şerife ait Yadigâr"

• "Deneysel tıbbın babası kabul edilen ve kan dolaşımını keşfeden İbn Nefis’e ait" (eserlerinin 110 cildi bulduğu tahmin edilmektedir) tıp kitapları gibi Daha pek çok "geleneksel tıp" eserleriyle de bağımız koparılmıştır.

Özellikle modern tıbbın "devlet himayesinde" Üniversite ve hastaneler de öğretilip uygulatılmaya başlamasıyla birlikte, geleneksel tıp tamamen terk edilmiş, uygulamalarıda "koca karı ilaçları" gibi alaycı ifadelerle hafife alınıp aşağılanmış ve tamamen unutturulup yok olmaya mahkum edilmiştir.

Halbuki “Osmanlı İmparatorluğu döneminde uygulanan geleneksel tıp,” bugünkü modern tıp gibi; bir felsefesi, literatürü ve ana kaynakları olan, medreselerde (bu günkü üniversiteler) ders olarak okutulan, "darüş-şifalar ve bimaristanlar" da (bugünkü hastaneler) uygulanan bir ilim dalı idi.

Örneğin dönemin en meşhur ve en önemli kaynaklarından olan, İbn-i Sina'nın altı ciltlik "El - Kanun Fit – Tıp" adlı eserinde, "geleneksel tıbbın külliyatı" hakkında temel teorik bilgileri aktarmanın yanı sıra tedavide kullanılan aletler, bitkiler, yağlar, madenler ve benzeri maddelerin karışımlarının terkibi, hazırlanması, uygulanması ve faydaları gibi pratik bilgilere de detaylı olarak yer verilmektedir.

Ancak günümüzde, geleneksel tıpla ilgili bu tür kitaplarda yazılanların tam olarak anlaşılmadan, yarım yamalak bilgiyle, işinin ehli olmayan kişilerce “bilinçsizce uygulanmasının istenmeyen sonuçlar doğuracağı da” göz ardı edilmemelidir.

Çünkü “geleneksel tıp ve onun uygulamaları ne kocakarı ilaçları" şeklinde aşağılayıcı alçaltıcı bir ifadeyle hafife alınıp küçümsenecek, ne de bazı kişilerin “her derde deva olarak sundukları hacamat veya sülük uygulamaları” gibi ya da herhangi bir hastalıkla ilgili birkaç çeşit bitkisel karışım formülünü herhangi bir şekilde öğrenerek, çok eksik bilgileri olmasına rağmen kendisini "fito terapi uzmanı, geleneksel tıp uzmanı, lokman hekim ya da şifacı gibi" unvanlarla isimlendirerek, “hastalık tedavi etmeye kalkacağı kadar da basit bir konu değildir.

Kısaca geleneksel tıp; “bir felsefesi ve literatürü olan, kendi içinde güçlü ve dikkatli, teşhis ve tedavi metodolojisine sahip” hem bu tıbbi usulleri uygulayanların, hem de üzerlerinde uygulatan kişilerin dikkatlice yerine getirmesi gereken kuralları olan, "binlerce yıllık tecrübe ve birikim sonucu ortaya çıkan ve hasta olmamayı esas alan bir tedavi yöntemidir."

Bu birikimden insanların yararlanabilmesi ise, ancak “devletin bu işe sahip çıkarak” tüm ünüversiteler de ders olarak okutup, hastanelerde uygulanır hale getirmesiyle olacaktır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.