Gökova, yerli-yabancı herkesin hayran kaldığı, bakmaya doyamadığı cennet bir koy olarak biliniyor. Buradan her geçişimizde “Temennimiz bu güzelliği bozmazlar, her tarafı taş yığınına çevirdiler, gözlerini buraya dikmezler” temennisi olmuştur. Özetle bu doğal güzelliğin bozulabileceği endişesini her zaman taşımışızdır. Çoğu zaman da “İnşallah günün birinde korktuğumuz başımıza gelmez” diye de dua etmişizdir. Ancak, bugüne gelişen olaylar korktuğumuzun başımıza geldiğini gösteriyor.

Geçenlerde çok değerli ve deneyimli gazeteci ağabeyimiz Can Pulak, Gökova ile ilgili bir yazı yazdı. Bugüne kadar taşıdığımız endişelerin gerçekleşmekte olduğunu bu yazıdan anladık. Pulak Gökovamız yavaş yavaş elden gidiyor” diyor. Herkesi de bu cennet koya sahip çıkmaya çağırıyor.

Bugüne kadar çevrecilik başta olmak üzere koylarımızın, doğal güzelliklerimizin ve cennet köşelerimizin korunması yönünde verdiği mücadele ile de tanıdığımız Can Pulak, Gökova’nın elden gidişini de “çaresizlikolarak yorumlamış. “Gökova’nın elden çıkışını çaresizlik içinde izliyorum ve yıllar sonra ilk kez gözyaşı döktüm” diye ekliyor.

Çaresizliğin ne olduğunu çok iyi biliriz. Cennet Gökova’nın elden gidişi karşısında bu çaresizliğin yaşanmasını da büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz.
“Çaresizlik ne kötü bir şey. Gökova’mız göz göre göre elden gidiyor da, yapabileceğimiz bir şey yok. Yıllar sonra ilk defa gözyaşı döktüm. Allah’ın verdiği bu güzelliği yok etmeye kimsenin gücü yetmez, yaptırmayız sanıyordum. Maalesef korktuğumuz oldu. Çevre nedir bilmeyen, Allah’ın verdiği nimetleri ve doğal güzellikleri bile fark edemeyen, önüne gelen yeri betona açan bir zihniyet, nihayet el değmemesi gereken Gökova'mızı da katletmeye karar verdi.
Ankara'da oturan ve ülkeyi masa başından yöneten bürokratlar, Gökova’nın neden korunması gerektiğini dahi bilmeden planlar, projeler hazırlayarak, ülkemizin dünyaca ünlü bu muhteşem denizini ve koylarını mahvetmeye başladılar.
Önce Cumhurbaşkanlığı'nın mütevazi yazlığını yıktılar. Sonra etrafındaki bitki örtüsünü kesip, kalın duvarlar yapmaya başladılar. Kulübemsi mütevazi evin yerine de şimdi kocaman bir bina konduruyorlar. O güzelim doğayı betona teslim anlayışına gözyaşı dökmemek mümkün değil.
Şimdi kalkmışlar milletin İngiliz Limanı diye bildiği minicik koya beton yanaşma iskeleleri yapacaklar. Büyük tekneler yanaşacak ve ihtiyaçlarını karşılayacaklarmış.Ayrıca denize girmek için yerler de yapıyorlarmış.Cetvel kalem hazırladıkları planda var bunların hepsi. Okluk koyu sirkülâsyonu olmayan, temizlenmesi son derece güç bir koydur. Fazla tekne ve bu teknelerin yaratacağı hareketi ve kirliliği kaldırmaz. Bugünkü mevcut halinde bile trafik ve tekne sayısı çok fazladır. Bu yüzden kirlilik ve balçık giderek artmaktadır. Şimdi yapılması düşünülenlerle bu koyun geleceği iyice tehlikeye atılmıştır. Yazık çok yazık.
Yalvarsam da artık kıymeti yok. Anlamamakta direnen tabiat kasaplarıyla karşı karşıyayım. Yıllardır yazıyorum, çiziyorum, anlatıyorum. Oralı olan yok.Çevre konusu şimdi Şehircilik Bakanlığının patronajında.Orada konuyu doğru dürüst bilen ve anlayan kimse yok.Biraz anlayanları ise,önceden Çevre Orman Bakanlığına bağlı olduğu için,hepsi Orman Bakanlığında kaldılar.Şimdi önüne gelen Türkiye'nin doğal güzellikleri için ahkam kesiyor ve Ankara'daki masalarından güya buralara hizmet götürme adı altında yeşil ve mavi örtüyü hançerliyor.
Bunları yapanlar kimseye danışmıyor, bilenleri dinlemiyor, akıllarına eseni dar pencerelerinden gördükleri kadar yapıyorlar. Buralara kimse oturduğu yerden karar vermemeli. Bu konularda toplantılar yapılmalı, görüşler alınmalı, bilgilere hürmet edilmelidir. Ben yaptım oldu mantığıyla görülen devlet hizmetleri, şimdi acımasız bir şekilde doğal güzelliklerimizi de etkilemeye başladı. Hükümetler gelir gider, vizyonu olmayan bürokratlar gelir gider ama bu doğal güzellikler, ormanlar ve sahiller, o güzelim koylar bir giderse bir daha geri gelmez. Öyle de oluyor zaten.
75 yaşında benim gibi bir insana gözyaşı döktürenlere yazıklar olsun. Memleketimin güzelliklerini boğazlayanlara yazıklar olsun. Bunlara göz yumanlara, bunca rezalete kayıtsız kalanlara yazıklar olsun. Hepsini Allah'a havale ediyorum. Allah’tan başka sığınacak dalımız yok çünkü.
Yazık çok yazık. Buralara benim gibi sahip çıkması gerekenler de kayıtsızlar şimdi. Hepsi referandumla uğraşıyorlar. Bu uğraş sürerken Koskoca Gökovamız da gitti. Yazık çok yazık.”


Pulak, bir başka çağrısında da şunları dile getirmiş, paylaşalım:
“Lütfen Gökova'yı sahipsiz bırakmayın. Güzellikten yana olanlar,doğayı ve zengin tabiat varlıklarımızı sevenler Gökova'nın katline seyirci kalmayın.Çevreciler,amatör denizciler,yatçılar,turizmciler,hiç değilse bu sefer sesinizi yükseltin,görüşlerinizi açıklayın,Ankara'ya ve şehircilik bakanlığına sesinizi duyurun.Attımı mangalda kül bırakmayan çevre dostları,Okluk koyu ile çevresine,Gökova'ya ve tüm Ege ve Akdeniz koylarına,sahillerine;ormanlarına sahip çıkın.Ülkenin referandumla uğraşan bunca gazetecisi,başınızı biran için referandumdan kaldırıp,elden gitmeye başlayan doğal güzelliklerimize bir göz atın.İmkanlarınızı buraların korunmasına harcayın.Bir elin sesi cılız çıkar,ama hepimizin sesi doğal güzelliklerimizi kurtarma sonucunu yaratabilir.
Lütfen, ne olur,kayıtsız kalmayın.Sizler de bu gidişe dur deyin,hayır deyin.”



Necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.