Biz her zaman şu konuyu savunmuşuzdur:
Sivil toplum kuruluşları hükümetlerin yan kuruluşu gibidir ve önerileri ile, yapılan yanlışları dile getirerek bizi yönetenlere destek vererek ve uyararak ülke geleceğinde belirleyici olurlar.
Dünyanın her yanında sivil toplum kuruluşları bu nedenle büyük önem taşırlar.
Yapılan açıklamalar ve öneriler eğer doğruları ortaya koyuyorsa, yol göstericisi ise daha da önem taşır. Geçmiş dönem hükümetlerinin sivil toplum kuruluşlarından çok istifade ettiğini de biliyoruz.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TUSİAD) da bu kurumlardan biridir. Patronlar Kulübü olarak da anılan TUSİAD’ın son toplantısında ekonomi ve tarım politikaları konusundaki uyarılarını da bu açıdan değerlendirdiğimizde önemsemekteyiz.
(TÜSİAD)’ın İstanbul'da düzenlenen 49. Genel Kurul Toplantısı'na TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan'ın tarım ve ekonomi konusundaki çıkışları damga vurdu. Yıllardır sanayi, finans ve hizmet sektörlerine vurgu yapan TÜSİAD, ilk defa tarım başlığını öne çıkarmış oldu.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan'ın kritik konuşmasından öne çıkan başlıklara göz atalım:
• Dünya siyasetinde tırmanan gerilim ve belirsizlik, dünya ekonomisinde kara bulutlar, Türkiye ekonomisinde işsizlik, enflasyon, iflaslar, üretimdeki daralmayla mücadele, Güneydoğu sınırımızda devam eden tehditler ve bu ortamda yaklaşan yerel seçimler…
• Son yıllarda yapılan tüm seçimlerde olduğu gibi bir kez daha önemi aşırı vurgulanan bir seçim dönemine girdik. Yerel yöneticilerimizi seçeceğimiz bu seçimlerin ülkemiz için bir beka sorunu olduğu görüşüne rağmen, heyecan dozu oldukça düşük bir seçim süreci yaşıyoruz. Bu gözlem, seçimlere katılım oranının bu kez oldukça düşeceği öngörüleri ile de örtüşüyor.
• Yaklaşık 10 yıldan beri sürekli olarak siyasi hayatımızda yüksek adrenalin ile yaşıyoruz. Ancak adrenalin insanı beslemez, iyileştirmez, tersine uzun süre maruz kalındığında yıpratır, sorunlara yol açar. Toplum olarak sürekli yüksek adrenalinden yorgun düştük; artık kavga etmek yerine, sakinliğe, huzura, geleceğimizden, umutlarımızdan, hayallerimizden konuşmaya ihtiyacımız var.
• Çin'in her alandaki hızlı yükselişi, ABD'nin dünya liderliğini sarsıyor. Harvard Belfer Center tarafından yapılan bir çalışmaya göre, dünya tarihinde yeni yükselmekte olan gücün, statüko için tehdit oluşturduğu 16 mücadelenin 12'sinin savaşla sonuçlandığını biliyoruz.
• Türkiye ekonomisinde üretim daralıyor, satışlar düşüyor, yeni istihdam yaratılamıyor ve işsizlik artıyor. Genel tablonun özeti: kısmi iyileşmeye rağmen ekonomide kırılganlıkları yaratan nedenler devam ediyor. Durum, Çinlilerin "susuzluğu gidermek için zehir içilmez" atasözünü akla getiriyor.
• Reel sektörün finansman sorunu çözülmezse, sorun bankacılık ve kamu sektörüne sıçrar. Derin finansal krizler böyle gelişir.
Konu bu kadarla da sınırlı değil. Son aylarda gıda fiyatlarındaki anormal artışlar da TUSİAD’ın gündemindeydi. Özilhan bu konuda bakınız neler söylüyor:
"Bazı gıda ürünlerinin fiyatlarında meydana gelen çok yüksek artışlarda, iklim koşullarının bir etkisi olduğunu kabul etsek dahi, gıda fiyatlarının 10 yıldan beri enflasyonun üzerinde seyrediyor olması, meselenin hava koşullarından ibaret olmadığını ortaya koyuyor. 2007'den 2018'e dünyada gıda fiyatlarındaki artış sadece yüzde 10 olmuş. Ülkemizde ise yüzde 200... Gıda fiyatları uzunca bir süredir tüketici fiyatlarından çok daha hızlı artıyor. Son haftalarda gıda fiyatlarındaki aşırı yükselişe karşı, hızla bazı önlemler alınıyor. Fakat sorunun yapısal boyutunu çözmeye dönük bir irade görmüyoruz. Hal yasası, tanzim satış mağazaları, operasyonlar, denetimler gibi gıda fiyatlarına dönük önlemler, fiyatları belli bir süre için aşağı çekmeye muvaffak olacaktır. Ancak, tarım üretimindeki sorunlar devam ettiği sürece, fiyatlar yeniden artış eğilimine girecektir. Çünkü gıda fiyatlarındaki artışın esas nedeni, tarımın içine düşmüş olduğu durumdur. Tarıma verilen teşviklerin eriyip gittiği, araziye verilen teşviklerin etkin kullanılamadığı, tarımsal girdilerin fiyatlarının hızla tırmandığı bir yapının kaçınılmaz sonucu tarımsal üretimin azalması ve çalışabilir yaştaki nüfusun neredeyse tamamının köyleri terk etmesidir."
Özetleyelim:
Ekonomide de tarımda da sorunlarımız var ve bunlar köklü çözüm bekliyor. Günü kurtarmak amacı ile yapılan işler de çare olmuyor.
Ekonomi ve tarımdaki sıkıntıların nasıl çözülmesi gerektiği konusunda ortaya konulan çözüm önerileri göz önüne alınıp değerlendirildiğinde sanıyoruz sıkıntılardan kurtulmaya çalışacağız.
.