Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 23 Ocak'ta Moskova'da gerçekleşen yüz yüze görüşmesi, Suriye krizinde bir dönem noktası olarak görülüyor.
Erdoğan, Türkiye-Suriye sınırından yaklaşık 32 kilometre güneye inmesi öngörülen "güvenli bölge" konusunda Ankara ile Moskova'nın aynı görüşte olduğunu ve Suriyeli sığınmacıların ülkelerine güven içinde dönebilmek için bu alanların oluşturulmasının gerekliliğini söyleyerek Türkiye’nin rahatsızlıklarını dile getirmişti.
Güvenli bölge konusunda Putin de Türkiye'ye destek verdiklerini vurguladı. Rusya Devlet Başkanı, "Türk dostlarımızın menfaatlerine saygı duyuyoruz. Özellikle güvenliğin sağlanması noktasında" yorumunda bulunması iki ülke arasındaki işbirliğin terörle mücadelede de süreceğini gösteriyor.
Ancak, Putin’in Erdoğan’a 1998 yılında Türkiye ile Suriye arasında imzalanan “Adana Mutabakatı”nı gündeme getirmesi gündemi birden değiştirdi. Bu mutabakat ile Putin’in neyi hedeflediği tartışılmaya başlandı.
Adana Mutabakatı nedir, önce buna bakalım:
Adana mutabakatı, terörist başı Abdullah Öcalan'ın henüz Suriye topraklarında ikamet ettiği 1998 yılında gündeme gelmişti. Türkiye, PKK'ya destek vermekle suçladığı Suriye yönetimiyle Adana'da masaya oturmuş; teröre destek anlamına gelebilecek eylemlere son verilmesi talebini dile getirmişti. Bunun sonucunda Adana Mutabakatı imzalanmış, iki ülke arasında çıkabilecek olası bir krizin önüne geçilmişti.
Bu mutabakatın anımsatılması üzerine Erdoğan’ın şu açıklamalarının altını çizelim:
"Düştüğümüzde tekme atmak için bekleyen o kadar çok kesim var ki, ne olursa olsun ayakta kalmanın önemini çok iyi biliyoruz. Türkiye'nin son 5-6 yılda başına gelen her hadise ülkemizi düşürme projesinin parçasıdır. AB süreci budur. Suriye'deki olaylar budur. Suriye ile Adana Mutabakatı imzalanmıştır. Bu Adana Mutabakatının yeniden gündeme gelmesi gerektiğini çok iyi anlıyoruz."
Adana Mutabakatı doğrudan terörle mücadeleyi kapsıyor. Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliğinin sağlanması için de önem kazanıyor.
Soru şu:
Moskova'daki görüşmede gündeme gelen Adana Mutabakatı ile Putin neyi hedeflemiştir?
Daha önce Putin’in açıklamalarına baktığımızda, Türkiye’nin doğrudan Esad ile yeni bir sayfa açılması gündeme gelmiş görünüyor. Şam ile doğrudan temaslarla sınır bölgelerimizdeki güvenliğin daha kalıcı ve sağlam biçimde sağlanabileceği de düşünülüyor.
Zaten, Erdoğan-Putin görüşmelerinde Rusya Devlet Başkanı Türkiye’nin Şam ile doğrudan görüşmesi konusunda baskı yaptığını biliyoruz.
2011 yılından bu yana Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik ilişkiler kapatılmıştı. Suriye krizinin çözülmesi, Şam ile yeniden diplomatik temasların başlaması ile bölgemizde yeni bir sayfanın açılabileceği görüşü de güç kazanmış bulunuyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, konu ile ilgili açıklamalarında Suriye ile doğrudan değil, Rusya ve İran kanalı ile dolaylı görüşmelerin yapıldığını söylemişti.
Özetleyelim:
Moskova'daki görüşmede gündeme gelen Adana Mutabakatı konusunda her iki liderin de olumlu mesajlar verdiği görülüyor.
Türkiye’nin güvenliği söz konusu ise, bunun için diplomatik yolların sonuna kadar işletilmesi gerektiği görüşündeyiz. Silahlı çözüm en sona bırakılmalıdır.
Eğer, iki ülke arasında yapılacak bir iletişim ile sorunlar çözülecek ve Türkiye rahat bir nefes alacaksa, küskünlüğün ve kırgınlığın bir kenara bırakılması en akılcı yol olmalıdır.
Dış politika, bir satranç oyunudur.
Akılcı hareket ve hamleler en önde gelmelidir.
Nereden bakılacak olursa olsun, Suriye komşumuz ve Esad’ın da artık kalıcı olacağı belli olduğuna göre, ortadaki sorunların çözüm adresi de bellidir. Sorunlarımızı komşu ülkeyi işgal altında tutanlarla değil, asıl sahipleri ile çözmek en doğru hareket olacaktır.
Zaten, Putin’de “Adana mutabakatı” nı gündeme getirerek Türkiye’ye çözüm adresini göstermiştir. Biz, yapılan görüşme sonrası yapılan açıklamalardan da bunu okuyoruz.
Adana Mutabakatı’nın çeşitli çevrelerce çeşitli biçimlerde değerlendirildiğini de görmekteyiz.
Son noktayı Cumhurbaşkanı Erdoğan şu sözleri ile koyuyor:
“Sorunun çözümü için kurulan masayı başka birileri dolduruyor. Müsaade etmeyeceğiz. Fırat’ın doğusu sabrımız sınırsız değildir. Bize verilen sözlerin yerine gelmesini sonsuza kadar bekleyecek değiliz. Söz verilen bölge kurulmalı. Güvenli bölge sözünün bir kaç ay içinde gelmesini bekliyoruz. Yoksa tampon bölge veya güvenli bölgeyi biz kuracağız. Sahadaki fiili kontrolün de bizde olması gerekiyor. Bir bedeli olacaksa da biz ödemeye hazırız.”
.